AKP iktidarı, ilk günden beri; farklı fikirlerden, tenkitlerden hiç hoşlanmıyor. İsteniyor ki, herkes, Tek Adama, tam anlamı ile biat etsin. Devamlı övgüler düzsün.
Halbuki; gerçek bir Müslüman devamlı olarak istişare eden, Sevgili peygamberimizi(SA V) örnek almalıdır. O’nun; “Cenab’ı Hak, sevdiği yöneticilere açık sözlü danışmanlar lütfeder. Sevmediklerine de, dalkavukları musallat eder” Hadis-i Şerif’ini düstur edinmelidir.
Peki; nedir bu baskı rejimi? Fikir, ifade, inanç, teşebbüs hürriyetlerinin yok edilmesi? Tüm medyanın tek sesli hale getirilmesi? Sayısız hakaret davası? Tutuklamalar, yasaklamalar, engellemeler, polis copları, biber gazları? Her türlü denetimin; Sayıştay incelemelerinin, TBMM kontrolünün, önünün kapanması?
Diyelim ki, bu Dünya’da hesap verilmedi; Peki, Cenab-ı Hakkın huzurundan kaçış mümkün mü? Orada; kraldan fazla kralcı yağcıların, sallabaş danışmanların, bir yararı olabilir mi? Zarar verilen, ekmeği ve şahsiyeti ile oynanan, dışlanan, her türlü, hakarete ve iftiraya maruz bırakılan insanların, hesabı sorulmayacak mıdır? Yandaş medyanın desteği işe yarayacak mıdır?
Kendine güvenen; yaptığından emin olan, daima denetime açık olur. Her icraatını şeffaf yapar. Çok şükür,10 yıllık başkanlık dönemimde ve 2 yıllık defterdarlık dönemimde, hep şeffaflığa önem verdim.
1-Bütün önemli ihaleler her zaman medyaya açık yapıldı. Belediye Meclisinde üyesi olan tüm partilerin temsilcileri de davet edildi.
2-Bütün şirketlerin yönetiminde ve denetiminde, her partinin temsilcisi görev aldı. Yetmedi, bir de “Şirketler Komisyonu” kurduk, ikinci bir denetim mekanizması getirdik. Ayrıca, tüm şirketlerde, yeminli mali müşavirler tam anlamı ile titiz bir denetim mekanizması oluşturdular. Ve çok şükür, yüzümüzü kızartacak, tek bir söylenti bile çıkmadı. Hepsi de kar etti.
3-Benim kadar haksız yere tenkid edilen, bir başkan olmamıştır. Buna rağmen, hiç bir medya çalışanına yasak getirmedim. Tüm kapılar açıktı. Kendi evleri gibi belediyede dolaşırlardı. Tüm yetkililer de (politik konulara girmemek şartıyla) her türlü bilgiyi vermekte yetkili idiler. Hiçbir gazeteciyi, patronuna şikayet etmedim başkaları gibi ekmeği ile oynamadım.
3-Belediye meclisinde hiçbir zaman kısıtlama olmadı. Toplantılar gece yarılarına kadar sürerdi. Kimsenin söz hakkı kısıtlanmazdı. Ayrıca (çoğu muhalif kişilerden oluşan) Danışma Meclisine her ay bilgi sunardık, görüşlerini alırdık.
4- Tek bir kişiye dava açtım. Çok ağır ve iğrenç hakaretleri, yalanları, iftiraları sebebiyle, Acar Tuncer’e. Dava lehime sonuçlanırken, çok sevip saydığım iki ağabeyimin (Rahmetli İsmail Sivri ve ömrü uzun olsun Öcal Uluç) ricalarını kıramadım. Davamdan feragat ettim.
5-On yıl boyunca devamlı davalarla uğraştım. 200 den fazla beraat kararım oldu. Ama hiç kimse, hırsızlık- yolsuzluk var diyemedi. Politik ve ideolojik saplantısı olanlar, istemezükçüler, devamlı alarak önümü kesmek istediler. Neymiş? İtfaiye erlerine, hayat sigortası yaptırmışım? Personele, bayramlarda gıda torbası dağıtmışım? Astım hastası olduğu halde, ek ödeme alsın diye, itfaiyeye tayin edilen birini geri göndermişim? Niçin Karşıyaka otoparkını yapmışım? Metroyu, Kordon yolunu, Büyük kanalı, viyadükleri, alt ve üst geçitleri, bulvarları vb. icraatları engelleme gayretleri. Beyanatlarım, gazete yazılarım, Yaşar Kemal’le ihtilafım. Tavizsiz tutumum, boyun eğmeyen huyum, dindarlığım, sivri dilim.
Ve neticede, bugün başım dik, yüzüm ak dolaşabiliyorum. Vicdanım da çok rahat. Önemli olan koltuk sahibi iken değil, sade vatandaş iken, sevgi ve saygı görebilmektir. Gönül dostlarına sahip olabilmektir…