Seçimler ve AKP üzerine yazdığım iki yazıdan sonra diğer partilere ilişkin de birkaç düşüncemi ifade edeceğim.
Başbakan Erdoğan’ın otoriter dili, demokrasi karşıtı açıklamaları, muhalif görüşlere tahammülsüzlüğü, emrindeki polis gücünün polis devletini çağrıştıracak uygulamaları, ayırımcı ve ötekileştirici dili, Türkiye’yi bir tıkanma noktasına doğru götürüyor!
Ancak Türkiye, AKP ile olumlu anlamda bir yol da kat etti.
Bütün bunlar tamam ama AKP, demokrasi süreci açısından tıkandı!
“Harç bitti, yapı paydos” dercesine, Başbakanın dili, epeyi bir zamandan beri dünün zalimlerinin diline döndü. Bakalım bu polisinizle nereye kadar gideceksiniz?
İşin kötü tarafı, bu tıkanma ne CHP, ne de MHP ile aşılabilir!
MHP aynı tas, aynı hamam; Türkiye’nin sorunlarının çözümüne yönelik hiçbir politikası yok! Ali Tarakçı’nın iddia ettiği gibi Bahçeli, Diyarbakır’da yeni hiçbir şey söylemedi ve hatta bildik nakaratları ancak terennüm etti!
CHP, Kılıçdaroğlu ile yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor. Ancak oligarşi kaynaklı bu siyaset mühendislerinin hesapları çarşıya uymayabilir de. Çünkü toplumsal hayat, öznelerden oluştuğu için laboratuar değildir! Tasarlanan bir hareket, hiç de amacına uygun sonuçlar doğurmadığı gibi, tersine, istenilmeyen sonuçlar da doğurabilir. Şimdi bunu CHP üzerinde somutlayalım: AKP’ye karşı Deniz Baykal ile mücadele edilemeyeceğini görenler, Baykal’ı tasfiye ettiler. Parti içi mevcut durum gereği, bu göreve en uygun olarak ve belli bir popülarite yaratacağı düşüncesiyle Kılıçdaroğlu’nu partinin başına getirdiler. Ancak Kılıçdaroğlu, Baykal’ı çizip kendini başkanlığa seçtirenlerin de tam adamı değil!
Kılıçdaroğlu, şu son aylarda, bir yandan alışılagelmiş CHP’nin ilerisinde demokratik siyaset yaparken, (CHP’nin açıkladığı üç beş proje AKP’yi abandone etti!) bir yandan da bu söylemlere hiç de uygun düşmeyen Ergenekoncu çevrelerden adaylar belirledi. Ergenekonun nefesi, CHP’nin ensesinde değil, içerisinde. CHP’de bulunan oligarşik devletçi yapıyla CHP’nin demokratik vaazları ciddi olarak çelişiyor. CHP’deki bu çelişme, 12 Haziran seçiminden sonra aşılacak. Benim dediğim de, tam bu noktada; uzak bir ihtimal olsa da, CHP’de Kılıçdaroğlu ve ekibinin etkinliği ve demokrasi söylemleri daha bir artarak plancıların hareketi, bir hesap sapmasına uğrayabilir!
Şimdi somut ve can alıcı şu soruyu soralım: AKP hükümetini mi tercih edersiniz, yoksa bir CHP-MHP koalisyonunu mu?
Oligarşik iktidarın tam olarak istediği de, CHP-MHP koalisyonudur!
Bu durum, Türkiye’deki demokratikleşme sürecini tıkadığı gibi, çatışmacı bir ortam da yaratabilir.
Eğer CHP, seçim bildirgesindeki demokrasi vaazlarını gerçekten hayata geçirecek bir siyasi iradeye sahip olsa, AKP hükümetine karşı kesinlikle tercih edilir. Ancak CHP için şimdilik böyle bir toplumsal güven oluşmadı.
AKP ve Başbakan Erdoğan’ı şımartmamak, söylemlerindeki otoriter ve hatta faşizan dil karşısında ona geniş kitle desteği sağlamamak ve onu demokratikleşemeye zorlamak adına % 40’ı geçmeyecek bir oy oranı tercih ederim.
CHP’nin oy oranının %30’u biraz aşmasını isterim. Çünkü bu oy artışının, Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecinde kullandığı demokratik söylemlerinden ileri geldiği gerçeğinin gücüyle belki parti içerisindeki Ergenekoncu zihniyetin geriletilmesini sağlayacağına ihtimal veriyorum.
BDP’li bağımsızların yüksek miktarlarda oy almalarını ve meclise en az 35 milletvekili ile girmelerini tercih ediyorum. Çünkü BDP, ülkedeki demokratikleşme sürecinde bir manivela rolü oynuyor! Güçlenmeleri, aynı zamanda demokrasi talepleri lehinde bir güçlenmeye de tekabül ediyor.
MHP’nin meclise minimum düzeyde girmesini istiyorum. Bin oyum olsa birini dahi vermeyeceğim MHP’nin mecliste olması, sokakta olmasından çok iyidir. Bu devlet, MHP’nin ülkücü tabanını sokağa sürme fırsatını kolluyor!
Kürt sorunu (Aslında buna Türk sorunu demek daha isabetli) CHP ve MHP’siz çözülemez! Ancak biline ki, Kürt sorunu BDP’siz de çözülemez!