Sayın Baykal,
Bilesiniz ki, , iki gün sonra Perşembe, bahanesiyle, eniştenin Salı’dan baldızı öpmesini hayra alamet yoramadık. 10 Haziran 2015 itibariyle ülkemiz siyaseti böyle bir sahneye şahit oldu. Enişte neyi bayram saydı da, baldızı arefeden öptü sorusu bizleri hayli işkillendirdi?… Bir balkon konuşmasından bile mahrum kalınmışken neyin nesidir ki bu bayram, diye sorgulamadık değil.
Saraydan çağrılmanızda sizin için de “özelliği olan” bir “bayram” durumu söz konusu değilse; bu durumun bir baldız-enişte muhabbeti olarak algılanıyor olmasında yadırganacak bir durum olmasa gerek…
Yok eğer, bilmediğimiz bir bayram ve seyran durumu var da, muhabbetin konusu toplumla paylaşılamayacak içerikte idiyse, mesele “ben çağırmadım o geldi” ya da “o istedi ben geldim” boyutuna indirgenmeden, daha önce olduğu gibi, 1150 odalı sarayın arka odalarından birinde, gözden ırak yapılabilirdi!…
Bu durumda; hiç olmazsa bizler de; ağzımızı dibimiz gibi tutar; varlığından haberdar olamadığımız muhabbet hakkında “bu ikili baş başa 150 dakika ne konuşmuşlar ki” diye, densiz ve yersiz takıntılar içine girmiş olmazdık.
“Benzer olaylardan farklı sonuçlar beklemeyi “olumlu davranış” olarak sıfatlandırmayan Einstein işkillendirdi bizi. Zira; böylesi İKİLİ bir görüşmenin tıpa tıp benzerini; TAM 12 YIL, 3 AY, 18 GÜN ÖNCE; 22. 02. 2003’te yine birlikte yaşatmıştınız bize.. Teşekkür mü etsek ne!. Tarihin tekerrür edişini de örneklemiş oldunuz yeniden. bize… Bu iki görüşme arasındaki benzerliklere bakınca, ister istemez “sapkın” düşüncelere saplanıp kalıyoruz…
İlk görüşmeye ilişkin şu sözler 11 Mart 2015 Tarihli Cumhuriyet gazetesine verdiğiniz söylemden:
“Orada bir buluşma var. Buluşma Tayyip Bey’in talebi üzerine olmuştur. İktidar partisinin genel başkanı. Seçimi kazanmış, görüşmek isteyecek. ’Özel, kimseler duymadan görüşelim’ diyecek ben ’Hayır görüşmem diyeceğim.’ Yok öyle bir şey. Çok doğal olarak ’elbette (görüşelim)’ dedik.”
“Eh!… Bu günde Cumhurbaşkanı… Çağrılmışız… gitmese miydik” demeye getiriyorsunuz yani… Arkasından da ekliyorsunuz. “Konuşmanın kaydı bende yok… Mit kaydettiyse bilemem. Tayyip Bey de var mıdır bilemiyorum.”
Şimdikinin kaydı var mıdır dersiniz?
Görüşmeler, o gün de; bu gün de “enişte baldız” özelinde bir görüşme olarak kalmış olsaydı da; bizi ilgilendirir yanı olmasaydı keşke. Ne var ki; gerek dün’lerde, gerekse bu günlerde yaşadıklarımız, işin bu boyutta kaldığı inandırıcılığını vermiyor bize.
Geçmişteki meşhur kaset olayında, alaya alıp “bunun neresi özel… Genel bu genel!..” diyerek, siyasi bindirmeler yapan kişi ile, bu günün, kanka misali canı sıkıldığında çağrılabilen Baykal arasında “çok özel” bir dostluk kurulmuş olamaz.. . Ya bizim bilmediğimiz “sıkışık anlarda imdada yetişen” bir Baykal var; ya da, kapıların ardında “off the record kaydıyla” konuşulanlarda bir keramet!…
Kese değil ya ağızlar büzesin… 2.5 saatlik baş başa bir görüşmenin sadece 15 dakikası çay ve nasılsın sohbetine ayrılsa bile; geriye 130 dakika daha kalır ki; bu süre içinde konuşulanlar;
“Siyasi partililer kendi aralarında uzlaşmayı gerçekleştirdikleri takdirde, bunun Cumhurbaşkanlığı’ndan engellenmesi gibi bir şey söz konusu olmaz. Koalisyon oluşturma konusunda, Cumhurbaşkanı’nın özel çaba içinde olduğu izlenimini almadım” deyip özetlenemez, kestirilip atılamaz.!…
* Başkanlık” için bu denli yanıp tutuşan…
* Parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını ilan edebilen…
* Bulunduğu makamın ağırlığını ve görev sınırlarını hiçe sayıp önüne gelene en ağır sözlerle yüklenerek gergin bir seçim dönemi yaşatan
* Kendisi dışında hiçbir fikre açık olmayan, akıl almayı, danışmayı zul sayan “öfkeli adam”; şu an; “en yaşlı üye sıfatı dışında” bir özelliği olmayan bir parlamenterle, 18 gün 3 ay, 12 yıl sonra yine zorda olduğu bir günde, hem de özel çağrıyla, bir görüşme yapıyorsa bu görüşmede “enişte- baldız – bayram” ilişkisi dışında başka şeyler arayanlara kötü gözle bakılamaz!…
“Beşeriz” deyip “hafızamızın “nisyan ile malul” olduğunu kabullensek de geçmişi değil, bugünü sorguluyoruz sayın Baykal.. Ne konuştunuz?…
“Cumhurbaşkanı ile ayrıntılı kapsamlı tahmin edeceğiniz şekilde, önümüzdeki siyaset döneminde TBMM’nin gündemi, çalışma konuları, Türkiye’nin önündeki sorunlar ayrı ayrı kapsamlı bir şekilde konuşuldu.” Görüşmeye ilişkin bu ek özet cümleniz, zaman, muhatap, ve de görev tanımı açısından tartışmaya açık!… Zira görüşmedeki içerik gösteriyor ki; seçim sonuçları ne söylerse söylesin, fiili başkanlık sürdürülmek istenmekte!… Özet şu ki, siz de, bu görüşme ile, bir kez daha “meşruiyetin(!) parçası oldunuz.
Ayrıca; sırf bu konular üzerinde “hasbuhal” etmek üzere, ta Antalya’lardan, eski bir kanka sıfatıyla da olsa özel olarak çağrılmış olamazsınız!…
Tayyip Bey cevap vermez!.. Cevap hakkı sizin. Sayın Baykal; ne konuştunuz?… 18 gün, 3 ay 12 yıl önceden verilip ödenmeyen bir vefa borcunun “söz tazelemesi” mi örneğin…!?…
Has Genel Başkan sıfatıyla “Meclis Başkanlığı sözü… Örneğin?…
Ya da daha uçuk bir teori: “Ben partimin başına gel sen buraya!…”
Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz!….