Yıl 2023…
Bir tur teknesiyle Kuzey Ege’nin turkuaz renkli sularına açıldık. Koylara demir atıp akvaryum gibi sularda yüzdük. Güvertede güneşlenip müzik dinledik, oynadık, eğlendik. Her şey mükemmeldi. Ta ki yemek saati gelene kadar.
Üç koyda yüzmek bizi hem yormuş hem de havaya yükselen ızgara kokuları iştahımızı açmıştı. Midelerimiz zil çalıyordu. Öğle yemeğimizi teknenin alt katında yiyecektik
Tekneye binmeden önce geziye dair program, kurallar ve saatler kaptanımız tarafından detaylı bir şekilde bize anlatılmıştı. Kuralların biri de sırt çantalarımız, vb, eşyalarımız alt katta seçtiğimiz masalara konacaktı. Böylece yemek içmek saatinde önceden yerlerimiz ayrılmış olacaktı. Grup dışından bir başkası o masanın rezervli olduğunu bilecekti.
Üst güverteden alt güverteye indik. Grubumuz ve diğer konuklar yemek için sıraya girmişlerdi. Ben ve Akçaylı arkadaşımla sıraya girdik. Masamıza dört genç kız oturmak üzereydi, onları birlikte uyarmak istedik.
“O masa bizim. Başka masaya oturur musunuz?”
Kızlardan biri alaylı bir ses tonuyla;
“Emrin olur.”
Dedikten sonra benim çantamı öylesine atıp beyaz şortumun üzerine oturmaz mı?
Hiç beklemediğim bir davranıştı. Çemkiren genç kızın saçından başından sular damla damla vücudundan koltuklara akmaktaydı. Belli ki yeni duş almış, bikinisini değiştirmeden öylece yemek salonuna gelmişti. Üstelik yolculukta giymek üzere katladığım beyaz şortumu ıslatıyordu.
” Lütfen kalkın oradan. Şortumu ıslatıyorsunuz.”
Aynı cümleyi bu kez çemkirerek, dudağını yana doğru bükerek kullandı:
“Emrin olurrr!”
O ne rahatlıktı öyle.
“Sen ne saygısız biriymişsin. Hem bana ayrılan yeri işgal ediyorsun, hem de şortumu ıslatıp kirletiyorsun.”
“Saygıyı senden mi öğreneceğim…”
Ukala ve hadsizce konuşurken, sıradaki kişiler sözleşmiş gibi dudaklarıyla “Sus” işareti yapıp aynı cümleyi kullandılar.
“Hanımefendi yapmayın. Hoş görün. O daha genç!”
Akıllarınca beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı:
Oynatmaya az kalmıştı!
Şu insanları artık anlamak istemiyordum.
Allah’ım ya, insanlar niçin kabalığı, işlenen bir suçu, densizliği hoş görmemi istiyorlardı?
“Sizi anlamaz ki, bırakın yesin yemeğini…”
“Yemeğini yemesini engellemiyorum ki, bakın eşyalarımı ıslatıyor. Gitsin başka boş masaya otursun. Bir de hadsiz hadsiz konuşuyor.”
” Hanımefendi haklısınız. Hem siz büyüksünüz. Bence susun. O genç daha. ”
“Beyefendi ben hak istemiyorum. Size anlatamıyorum galiba…”
Baktım beni susturmak isteyenler artıyor. Ben de anlaşılmak istemedim.
Sesimi kestim.î
Sustum.
Herkes genç kızın saygısızlığını hoş görüyor, benim de sabırlı olmamı istiyordu.
“Terbiyenin mektebi yok ” dedim ve yemek sıramı izledim.
İşte o esnada teknenin animatörü mü desem, DJ ‘si mi desem yanıma gelip;
“Susun lütfen. Onlar daha genç…
Sizde biraz sakin olun. Gençleri hoş görelim…”
Yüksek harflerle konuşmaz mı?!
Hey heylerim geldi. Açlık kan şekeri yükselmiş insanların verdiği tepkiyi verdim:
“Yahu sen de nereden çıktın? Tansiyonu yükseltmek için mi giriyorsun reklam arasına?”
Aman da aman..!
Sanki sinir küpünü devirmiştim.
Sözel kartopu oynuyorduk sanki.
O bana, ben ona.
Dj bir edepsiz, bir saygısız, bir küstahtı ki, bende film kopmuştu o dakika.
“Senden bu yaşta akıl alacak değilim. Akıla muhtaç duyan bak oradaki genç kız. Git ona ver biraz akıl. Taraf tutup arayı da bozma!”
Saç diplerim diken diken kafa derimi acıtırken kalabalığın içinden bir ses yükseldi:
“Sen bir kadınla ne biçim konuşuyorsun. Kendine gel. O bir müşteri. Saygılı olur musun?”
Oh bea, sonunda biri soluk almamı sağladı!
Bu kez iki erkek söz düellosuna tutuşmuşlardı.
Başımı geriye doğru çevirdiğimde dört genç kızın gülüşerek yemeklerini yediklerini gördüm. Onlara kızamadım bile. Onlar koca bir ormanı yakmaya neden olan sadece bir kıvılcımdı.
Asıl suçlu kimdi peki?
Kime kızmalıydım?
DJ hală bağırıp çağırıyordu. Çoğu sözleri saçma sapan, ipe sapa gelmezdi. Hele bir cümlesini şimdi anımsadım:
“700₺ verip bir tekne turuna katılıyorsun. Bizden lüks bir hizmet mi bekliyorsun? Bu kadarı fazla bile sana…”
Hoop…pala!
Ne alaka?!
Söyledikleri tartışma konusuyla hiçbir ilintisi yoktu. Üstelik bir turizm çalışanı olarak hem küstah, hem seviyesizdi!
“Senin balans ayarın, seviyen çok düşük. Önce ayarla kendini. Sonra gel benimle konuş. Hem de şaftın kaymış senin! Toparlan biraz!”
Freni tutmayan sözlerim havada uçuşmaktaydı.
Uzaktan izleyenler, konudan bihaber olanlar iki insanın tartışması olarak gördükleri o kaos anını; DJ hemen lehine çevirip kalabalığa seslendi: O tribünleri yöneten, coşturan tam bir amigoydu artık.
“Ey güzel insanlar! Sizlerle bu saate kadar güzel vakit geçirdik mi?”
“Evveettt ..”
“Eğlendik mi?”
“Çookkk…”
“…Benim sizlere herhangi bir kusurum vekabalığım oldu muu?”
“Hayırrr…”
Teknenin yemek salonundaki kalabalık hep bir ağızdan:
“Evet ile hayırlar” havada uçuşmaktaydı.
DJ bu son kez de;
“Peki aranızda benden şikayeti olan var mı?”
Yine aynı kalabalık:
“Yookkkk…”
DJ aynı kalabalığa kendisini bir kez daha egosunu cilalamayı (onaylatmayı ) sürdürürken kolumu biri tutmuştu. Başımı çevirdiğimde bizim turu düzenleyen başkanımızdı. Sakin ve anlayışlı bir ses tonuyla konuşuyordu:
” Gelin bizim masamıza buyrun Emine hanım. İnsanlar şu anda sizi haklı görüp anlamazlar. İki kişi kavga ediyor sanırlar.”
Akçay dan birlikte katıldığım arkadaşımla birlikte başkanımızın masasına doğru gittik oturduk.
Konuyu kısacası arkadaşım özetledikten sonra başkan her ne kadar bizi haklı görse de içimdeki dalgalar durulmak bilmiyordu.
DJ hala tribünlere oynarken yemek mi beni yedi yoksa ben mi yemeği yedim bilmem ama Akçaylı bayan arkadaşımın bir sözü beni tee 1980 senesine taşımıştı.
“Emine’ciğim ben seni hiç bu şekilde görmemiştim?”
“Nasıl gördün ki beni?”
“Öfkeli ve gergin…”
“Haklısın, kontrolü onlara vermiş oldum, değil mi?”
“Evet, biliyorsun ki en güzel yanıt sessiz duruştur.”
“Öyle de… Bazen de değil.”
“Ben sen üzüldün, diye endişelendim canım. ”
“Hayır, üzülmedim. Sadece bir dejavu yaşadığımı düşünüyorum.”
“Nasıl yani?”
“1980 senesinde aynı insanlarla bir otobüste tartışmıştım. Şimdi de bir benzerini 2023 senesinde yaşadım. İlginç.”
“Aa, aynı insanlar derken…”
Arkadaşım soru soran bakışlarını gözlerime odaklamıştı. Kısaca anlattım otobüsteki yaşamış olduğum anıyı:
“Üniversiteli bir genç kıza yaş sapığın biri taciz etmişti, ben de o genç kızı kendi sit alanıma almıştım. Sapık adam kaptanın desteği ile otobüsten atılmıştı. Ama otobüsteki yolcular sapığı hoş görmüş, beni zavallı bir adamı otobüsten attırdığım için tepki göstermişlerdi.
Bugünse yine aynı insanlar ‘ Gençtir hoş görmen gerekir’ diyerek yine bir yanlışın bir doğruyu silmesine göz yummamı istediler.
Arkadaşım hiç mi değişmez bu insanlar?”
“Haklısın. Saygısızlığı haklı gösterebilecek bir doğruları da yok. Zaten o DJ ‘nin hareketleri de normal değildi. Gözüm hiç tutmamıştı onu.”
“Arkadaşım konu ne dj, ne de masamızın işgalidir. Konu insanların sıkıca yanlışı doğru kabul etmelerini hală anlayamamış olmamdır.”
Arkadaşım bu kez hafiften gülüş uzattı bana:
“İşte sana güzel bir tema. Bunu yazabilirsin.”
Güverteye güneşlenmek için çıktığımızda arkadaşıma;
“Sana söz. Bugünü ve dünü yazacağım. Çünkü aynı insanlar, dün de bugün de aynı tepkileri verdiler. Roller hiç değişmiyor. Bugün bunun somut örneğini bir kez daha yaşadım.”
Arkadaşım tatlı bir gülüş uzattı:
“Bence de yazmalısın. Öğretmenler ile yazarların sorumlulukları ve görevleri hiç bitmez.”
Emine Pişiren/Akçay