Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne de adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiç bir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Tarancı’yı saygıyla anarken, çocukluk ve onu “satmak” da nereden çıktı?
Böyle bir Kış gününde göçmüş babamla ve çocukluğumla özdeşleştirdiğim fındık bahçemizi satınca anımsadım tüm bunları..
2012 Ekim ayında, Karadeniz’in kıyıcığındaki 20 dönümlük bahçeyi sattık. Parasını mirasçılara dağıttık.
Babamın sözlüğünde “yer satmak” deyimi bulunmazdı.
Toprağı değil, üzerinden elde ettiği ürünü satardı.
Sadece benim değil, onun da çocukluğu-gençliği-tüm ömrü bu arazide geçmiş, nerdeyse yılın tümünde hemen her gün içinde olmuş, malları yaymış, odun hazırlamış, bıçkılamış, fındığını toplamış, belleme-kazma yapmış, çayır çimeninde uzanmış, azık dediği yemeğini yemiş,ardından uyumuş..
Bir ömür bu bahçe ile evi arasındaki bir saatlik yolu da her gün sabah-akşam yürümüş.
Artık sonsuzluğun koynunda bulunan babama buradan diyorum ki;
-Rahat ol baba, mirasını durduk yerden değil, evlatlarının, torunlarının ihtiyacı olduğundan ve de senin gibi çalışamadıklarından dolayı sattık.
Sen o ileri sezginle, zaten, alıcı Mustafa’ya sağlığında demişsin;
-Burası sana yakışır, bitişikte bahçen var, hem de toprağı ve çalışmayı çok seviyorsun, gün gelir burayı bizimkilerden satın alırsın, diye söylemişsin..
Ben de alıcı Mustafa’dan duyunca bunları daha rahat işlem yaptım.
Ama sattığımız, sadece 20 dönümlük fındık bahçesi değildi elbette.
Çocukluğumuzun uzun bahar ve yaz günlerinde, ineklerle, danalarla, atımızla birlikte gelip çalıştığımız anların ve hikayelerin hatırasıydı..
Bahar sabahlarının çimenlerine yeni düşmüş çiğlerin unutulmaz kokularıydı..
Yaz akşamlarının masmavi yorgunluklarıydı..
Ağustosta toplanan yemyeşil fındık çotanaklarının bitmez emekleri,
Elinde kitap, önünde inekleri otlatan küçük bendenizin yalnızlıktan söylediği türküleri,
Gökyüzünün maviliğine bakarak kurduğu gelecek düşleriydi satılanlar biraz da..
Sattığımız yalnızca, 18 500 metrekare alanı, içinde yaykın, elma, ceviz, meşe, fındık olan bir tabiat parçası değil, gençliğimizin yalnızlığı, ıssızlığı, endişeleri, coşkuları, kuşkuları, türküleri ve hep hatırlanan öyküleriydi..
Bugün ellili yaşlardan geriye baktığımda, doğayla bütünleşen gençliğim ve çocukluğumu, bir özlemden başka bir şans olarak da görmekteyim.
Bugünün çocukları betonlaşmış, ağaçsız, renksiz, kuş sesi olmayan, rüzgârsız, çarpık kentlerin sokaklarında hangi türküler ve öykülerle büyümekteler?
Hangi düşlerin sımsıcak özlemlerini biriktirerek geleceklerini şekillendirecekler?
Bizim köy evlerimiz ve turuncu damlarımız vardı..
Güneşli pırıltılar içinde gezinen beyaz-kırmızı entarili kızlarımız-kadınlarımız vardı..
Benim sattığım ve adı Gökdiken olan bu bahçemizde, en büyük endişem, yağmur yüklü bulutların Karadenizin üzerinden hareketlenmesi ve damlalarını sicim gibi üzerimize boşaltmasıydı.
Rahatladım şimdi, çocukluğumu “satmak” değil de, dağıttım onu, siz sevgili okuyuculara-yazarlara-dostlara paylaştırdım..
Siz de söylerken türkülerinizi, paylaşın öykülerinizi, çocukluk düşlerinizi..
Annem Lüleburgaz, babam Uşaklı benim, ben Ankara’da doğdum büyüdüm. Yazları gittiğimiz anneannemlerin büyük bir avlu içindeki bahçeli evleri benim en çok sevdiğim yerdi, o yüzden Ziraat Fakültesini severek okudum ve hep kendi bahçemin, bahçe içindeki evimin hayalini kurdum. Hayallerimden vazgeçmedim bugün bile ama kendimi, ne istediğimi daha farklı bir gözle incelemeye başladığım yıllarda belirginleşen ve bugüne kadar değişmeyen bir dua eklendi hayallerime: “Allahım, eşimden ve yavrularımdan gözümün aydınlığı olacak insanlar ihsan eyle”.
Çok üzülmüşsünüz belli ki bahçenizi sattığınıza ama ben diyorum ki güzel anılarınızı, düşlerinizi kimse alamaz sizden. Bahçeler, evler alınır,kurulur, satılır, yeniden alınır, yıkılır yeniden yapılır. İdeal olan korunmasıdır, iyileştirilmesidir belki ama aslolan her ne kurdunuz ise sağlıkla, birlikle,uzlaşmayla, sevgiyle yaşaması; size ve sevdiklerinize zevk vermesi, ayaklarınızın geri gittiği değil, koşarak gittiği bir yer olmasıdır.
Yine de şükredin, Sizin bu yaşadığınız güzellikleri bilmeyen, yaşayamamış o kadar çok insan var ki…Bahçeniz yine olur, yeter ki isteyin.
Perihan
17.08.2014