Zorlu yolları aşıp dağ köyüne, ulaştılar ve kara taş ile çevrili dama sığındılar. Anne, dışarı çıkmaya korkuyordu. Çevreyi kontrol altında tutmadan, bir yere hareket etmeyi düşünmüyordu.
Baba hiçbir yerden haber alamıyoruz, gün güne uymuyor. Kulağımızın dibindeki, silah sesleri felaketin habercisi olsa gerek. Baba tedirginim, içim içimi yiyor, diyordu. Dağ köyünde bile kimse kalmamış ve insanlık dışı davranışlar gerçekleşmişti. Fakat elimizden de hiçbir şey de gelmez, onun için sessizliğimizi koruyalım, diyordu.
Anne, kaygını anlıyorum, canımızı dişimize taktık ve kaçabildik. Düşman köyleri yakıp yıkıyor. Baba, biraz daha suskun kaldı. Umudum burayı bulamazlar, dedi. Baba titreyerek konuşuyordu. Sararmış, gözleri dışarıya fırlamış ve bayılacak gibiydi. İki ayda kafasında saç kalmamıştı. Canları bahasına kaçıyorlardı.
Anne çocuklarına baktı ve eşyalarınızı çantalarınıza koyun, her an kaçabiliriz. Bahçede patates bulursak, koparıp hazır edelim, dedi. Baba, patates ve meyvelerden haberdardı. Köyde yakınlarım var, diyordu.
Baba, ayı ile yavrularına patates verip geleyim, dedi. Patatesleri pişirip ezdikten sonra ayı ve yavrusuna verdiler. Yavru ezilmiş patatesi çok sevdi. Baba, ayı ve yavrusunu beslemiş oldu.
Çocukların büyüğü on iki, küçüğü ise on yaşındaydı. Her şeyin farkındaydılar.
Baba, ayı ve yavrularının yanından geldi. Hanımına hazır olun gidebiliriz. Çünkü ayı ve yavrusu tedirgindi. Sabah ışımadan ayı, kapıyı tırmaladı. Baba heyecanla kapıyı açtı ki, ayı baktı ve geriye doğru yürüdü. Baba ayının peşine takıldı. Ağaçların arkasında iki asker yerde hareketsiz yatıyordu.
Baba, askerlerin silah ve yararlı olacak, her şeylerini aldı. Onları büyük ve dibi görünmeyen kuyuya yuvarladı.
Baba kapıdan içeri, adımını atar atmaz, hemen gidiyoruz, dedi.
Anne ineğe eşyaları yükledi ve önüne kattı. Ayı ve yavrularıyla batıya doğru yöneldiler. Ayı sarp kayaların arka tarafına döndü, mağaraya girdi. Anne de peşine mağaradan içeri girmeye çalıştı. İneği bağladı, önüne çayır attı ve geri dönüp eşyaları aldılar.
Baba, sabaha kadar uyuyamadı. Heyecanlıydı, ayı olmazsa ne yapardı. Ayı sabahın ilk ışığıyla geldi. Babayla geri döndüler. Üç düşman askerini daha parçalamıştı. Onları da aynı işlemden geçirdiler ve eve döndüler.
Baba, köylere her gün baskın yapıyorlar. Anne, askerlerin kaybolmasından kuşkulanmışlardır.
Baba, sabah kalktı ve ayı hareketsizdi. Durum önemliydi. Bir gün sonra ayı ile sarp kayalara doğru gittiler. Olaylar korkunçtu fakat nereye varacağı belli değildi. Ayı hissettiklerini babaya yeri tırmalayarak anlatıyordu. Ateş yaktıkları ve askerleri attıkları derin çukuru geçtiler. Korkunç sarp kayalığa geldiler. Ayı durdu ve aşağıyı işaret etti. Baba kayalığın altındaki düzlükte, askerler oturmuş dinleniyor, bazıları da hazırlık yapıyordu.
Ayıya işaretle kaya parçalarını yuvarlayalım ve bomba atalım, oldu. Ayı taşları tırmaladı. Askerlerden ses çıkmıyordu. Rehavete kapılmış uyukluyorlardı. Baba iki bombayı kayalığa salladı. Kayalık cehenneme döndü. Kayalar heyelana uğradı. Askerlerde büyük bir bağırma koptu.
Babanın kalbi yerinden çıkacak gibiydi. İki el bombasını aşağıya fırlattı. Her yan toza boğuldu. Ayı aşağı indi, göz gözü görmüyordu. Geri çekilen baba ayıyı beklemeye başladı. Askerlerden kurtulan olmamıştı. Çünkü, kaya parçaları ile doğranmışlardı. Ayı geldi ve babayla aşağı indi. Askerin silah ve mühimmatını toplayıp bir çukura gizlediler.
Mağaraya geldiklerinde bu defa hazırlanıp kuzey yönüne, yola çıktılar. Yine önde ayı ve yavruları vardı. Ay ışığından da yararlanıp sabaha karşı saklanacakları yere geldiler. Sessiz hareket ediyorlardı. Hiçbirinin ağzını bıçak açmıyordu. Kaç saattir yürüyorlardı. Orman yolunda, ay ışığından da yararlanmıyorlardı.
Olayların yatışması için üç gün dışarı çıkmadılar. Ayı üç günden sonra keşfe çıktı. Düşman askerinde bir hareketlilik yoktu. Fakat silah sesleri duyulmaya başlanmıştı.
Baba, anne ve çocuklara silah kullanmayı ve bomba atmayı öğretti. Çok kritik günlerden geçiyorlardı. Savaşın hangi cephede olduğunu ve askerimizin çarpışma sahasını bilmiyorlardı. Sarp dağlardan da daha düzlüklere çekilmişlerdi.
Aradan geçen on beş gün sıkıntılı geçti. Ayının rahatı yerindeydi. Bu ara keşfe çıkmıyordu. Ayı da sanki koku alıyordu. Düşmanın nerede olduğunu biliyordu. Ayı o gece gitti, sabaha karşı geldi ve babaya askerin dağa gelmeye çalıştığını işaret etti.
Aile, ayı ve yavrularıyla ıssız kayalıklardan, kuzey tepelere geçtiler. Baba, anneye buralar ayının mıntıkası, dedi. Baba çocuklarını da yanına alarak ayı ile geri döndüler. Ayı, sarp kayaların arka tarafından biraz daha yukarıya çıktı.
Askerler aşağı da sarp kayalığı geçmeye çalışıyorlardı. Çok kalabalıktılar. Belki de beş yüz kişi varlardı. Ayı, askerlerin üzerine kayaları işaret etti.
Baba ve çocuklar bombaları bıraktılar. Ortalık karıştı. Büyük gürültüyle kayalar aşağıya akmaya başladı ve manzara korkunçtu. Bir tane asker görünmüyordu hepsi geçmiş gün ki gibi, kaya parçalarının altında kalmıştı. Ayı yine aşağı indi ve geriye kaçanın olmaması için arka tarafı kesti. Biraz sonra da baba da indi ve ilk olaydaki gibi askerleri buldukları çukura attılar.
Beklemeden kaçtılar. Ayı onları kuzeydeki toprak tepeye taşıdı. Nehrin gözesine yakın bir yerdeki toprak altına saklandı. Ayının bu konuda talimli olduğu belliydi. Ayı gece çıkıyor ve etrafı kontrol ediyordu.
Aradan on beş gün geçtiği halde, ayı hiçbir ayak izine rastlamadı. Çünkü ayı müthiş koku alıyordu. Ayının yavruları da büyümüştü. Bazen onlarda keşfe katılıyorlardı.
Ayı bir sabah geldi. Babaya sarp kayalıkların yakıldığını tırmaladı.
Dağlar yakılmış ama Türk ordusu ATASININ komutasında İzmir’e girmişti.
Hasan TANRIVERDİ