Sarmak istedim heyhat! Saramadım yaralarımı. Gönlümü teselli ederek, patikada yaralarımla barışık yürüdüm.
Yeri geldi, ayağımı taşa çarptım sızladı. Yeri geldi düştüm, acımasız taşlar kolumu ezdi. Acıma tanık oldu kuşlar. Acımı düşünmediğim bir anda, kaştan yuvarlandığımı hayal ettim.
Kırılan yerlerim sarıldı. Acı içerisinde kıvransam da iyileşeceksin, dediler.
Patikanın cazibesine kapıldım ve dostun acı reçetesini okuyamadım. Okuyamadım acı reçetenin dil ve gönül yarasına ait olduğunu. Diliyordum yaraların iyileşip huzur bulmayı ve çözümsüz kalmamayı.
Sarılmayan yaralarıma kuşkuyla baktım. İçimi tırmalarken de fark edilmez oldular. Dil yarası gibi içime işlediler. Kalbim kırıkta olsa, alışkanlığımla patikadayım. Gönlüm karalar bağlasa da gücenmemiştim, onun kalbimi kırmasına.
Neşeyle soluklandığım bir anda, uygun olmayan düşüncelerle karşılaşmam, gönül yaramı daha da sızlattı. Bu durumda her türlü değer ölçüsüne, yanılmaya, çıkarcılığa ve hırslı davranışa karşı kendimi güvence altına almam gerekiyordu.
Kalbim kırık, yüreğim sızlıyor ve bir türlü kendimi toparlayamıyorum.
İşte acı bir reçete dosttan, o da gönül sızıntıyla, taşlara çarparak geçti. Acaba sonuçların farkında olan var mı? Bu noktada dostlar beni hatırlasın, demeyi çok isterdim. Bir dost tavsiyesi iyi geleceğini zannettim, fakat hiçbirini görmedim.
Kırıklarım iyileşirken, acılara boğulan gönlüm, bir türlü iyilikten yana düzelmedi. Dil yarası ise geçmek bilmedi. Yalnız beynimde yer etti. Bellekte kabul gördü ve şifrelendi.
Gönül yarası, gerekli miydi? Karşılığı var mıydı? Görünmeyen bir hançerdi saplanan ve insafsızca iç dünyanı sarsan. Böyle bir tehlikeyi göze almak herkesin işi değildi. Düzelme yönünde atılacak adımın yakında geleceğini de düşünemiyordum.
Kötü düşünce doğuştan içime düşmediğine göre, her şeyi baştan kontrol etmek ve yapılanı yerinde denetlemek gerekirdi. Denetim sonucu, hiçbir etkide kalmadan, yapılan sataşmayı ve saplanan hançeri bulup içimden söküp atmak gerekirdi. Böylece yaşam tarzını korumak adına, gereğini sorgulamak esastı.
Böylece sarılmayan yaraların, kangren olması engellenmiş olurdu. Çünkü olayların etkinliği bir noktaya kadardı. Karşılaşılan iftiralar, iç dünyamı allak bullak etmişti. İftiranın geri alınması, iyileşme sağlayacak gibi durmuyordu. Atılmaması çok daha iyi olmaz mıydı?
Dünya sahnesinde yaşanan iyi ve güzelliklerden, nasiplenip sarılamayan yaralarımın kalkmasını isterken, gönül huzurunu elde etmek gerekirdi. Gönül huzurla dolarsa taşar ve iyilikten yana herkesi kucaklar.
Gönüller sevgiyle dolarsa, sarılmayan yaralar da bedeni terk ederdi.
Hasan TANRIVERDİ