AYVALIK’TA YUNAN ZULMÜ ve SANSÜR ALİ BEY’ İN MEKTUBU
Sansür Ali Bey, Hasan Basri Çantay’ın 18 Ekim 1918 – 13 Mart 1919 tarihleri arasında, 22 sayı haftalık olarak yayınladığı SES Gazetesinin Ayvalık muhabiridir.
İstanbul Hükümetin tutuklama emriyle birlikte 9 ay kaçak olarak dolaşan Hasan Basri Çantay, 26 Mart 1919’da, İzmir-Menemen üzerinden bazen bir at arabasıyla, bazen da hayvanlara binerek Burhaniye Kozak Nahiyesine, oradan Bağyüzü’ne geldi. Daha önce öğretmen kılığındaydı, artık fıstık tüccarıdır, ticaret için gezmektedir…
Burada, Sansür Ali Bey ile buluşurlar.
Sansür Ali Bey, 24 Şubat 1919’da Ayvalık’ta gelişen olayları Ses gazetesine göndermişti. (1)
Önemi bakımından bu mektubu burada zikretmeliyiz…
*****
“Ayvalıklı gayri müslimlerin çoktandır büyük bir sabırla bekledikleri Yunan Kızıl Haç heyeti, Pazartesi günü bir Yunan torpidosuyla Ayvalık Limanı’na geldi. Torpido boğazdan görülür görülmez, evvelâ il genel meclisi üyelerinden Vasilâki’nin fabrikası sirenlerini çalmaya başladı. Nihâyet bütün fabrika düdükleri ile kilise çanları da buna iştirak ettiler.
Kasabadaki genel hava ve hareketlilik görülmeye değerdi… Vatandaşlarımız: “Zito Yunanistan!. Zito Venizelos!” naralarını atarak sâhile koşuyorlar, Müslümanların feslerini yırtıyorlar, her türlü hakaretleri pek mübah görüyorlardı. Bazıları elbisesiyle kendini denize atarak, torpidoyu öpüyordu! Belediye civârına, gazinolar arasına, köprü başına güyâ ilhak işareti olmak üzere büyük Yunan bandıraları asılmıştı. Heyet bu cinnet geçirmiş kalabalık arasından ilerlediği zaman metropolithaneye ( kilise) de gidilerek nümâyişler yapıldı. Kızıl Haç heyeti ile birlikte kaymakam Mösyö Şimit de bulunuyordu.
Bu heyette evvelce Osmanlı ordusundan kaçmış ve mahkûm olmuş Ayvalıklı doktor Mihalâki ile çok önceleri Ayvalık’tan alâkasını keserek Yunanistan’a gitmiş olan eczacı Zaferâki de gözlere çarpıyordu.
Kızıl Haç, Ayvalık’ta güyâ sıhhi ve insânî hizmetler ifâ edecekti. Halbuki Ayvalık’ta, Osmanlı Hükûmetinin kâfî miktarda doktorları, sağlık teşkîlâtı mevcut olduğu gibi, hastalık nâmına da hiçbir şey yoktu. Bu heyet elbette siyâsî bir emel ile gelmişti. Kendilerini muhafaza etmek üzere de Ayvalıklılardan maiyetlerinde silâhlı yirmi kadar asker bulunduruyordu.
Mösyö Şimit kendisinin Ayvalık’tan yapılan şikâyetleri tetkik için geldiğini söylemiş, civar kazâlardaki eşrâfın da tamâmen celbini kaymakamlıktan istemiştir!
Bergama’dan bir heyet geldi. Gerek bunların ve gerekse bütün memurların arkalarında birer Yunanlı ve Müslüman asker konulmak suretiyle zavallılar divana çekilmiş, kaymakam beyin odasında Mösyö Şimit adeta karargah kurmuştu.
Bununla da kalmayarak hazmedilemeyecek ve ağır konuşmayla Müslüman ve Türk kalplerini delik deşik etmişti. Kaza Kaymakamı Osman Nuri Bey bu nutuk karşısında hiçbir şey demeyerek, hattâ üst makamlarını bile haberdâr etmeyerek derhal verilen emirleri uygulamaya başlamıştı
Evvelce Yunanistan’a göç edip de malları eski mülk addedilen Ayvalıklı Rumlar, Osman Bey’in bu müsâadesiyle hemen
Ayvalık’a gelmişler, müthiş bir hâdise çıkarmak üzere fırsat kollayan bir vaziyet almışlardı. Şimdiye kadar bir hayli Müslümanı canavarca tahkîr, darp ettikleri ve kestikleri halde bunlar bir türlü görünmüyor, görülemiyordu.
Ayvalık’ta tehcîr meselesi yoktu, hicret (göç) vardı ve bu da Osmanlı Hükümeti ile Yunan Hükûmeti arasında tanzîm ve imzâ edilen protokol hükümlerine dayanmış bulunuyordu. Kaymakam Bey, zavallı İslâm muhâcirlerini evlerinden çıkma teşebbüsünü ve hattâ Ayvalık’a İstanbul’dan ve sâir yerlerden gelen Müslüman tüccarın bütün kış Rum ve Müslümanlardan satın aldıkları yağların ihrâcını da kesin bir dille yasakladı.
Heyetin ve Yunan torpidosu askerinin çıktığının ikinci günü, metropolithane (kilise) tarafından gösterilen lüzum üzerine, başta Ayvalıklı Hacı Kuntu’nun delâleti ve bir Yunan subayının eşliğinde arkalarına düşen avanelerden bir grup, Müslüman evlerine hücûma ve güyâ temizliğe başladılar!
malları gasp ve yağma ediliyordu. Bu meyanda tahsildarlardan birinin hânesinden henüz miktârı anlaşılamayan değerli mal ve eşyalar gasp olundu.
Meselelerden haberdâr olan Osman Nuri Bey, metropolithaneye mürâcaat etti. Fakat galeyânın engellenmesinin kabil olmayacağı cevâbını aldı, fazla olarak da yağmacıların yanına da resmen birer polis verildi. Yani Hacı Kuntu asıp kesiyor, Yunan hükûmetini temsil ediyor, istiklâlini ilan eyliyordu! Bunun hakkında hiçbir şey yapılmadı.
Müslüman memurlar ve muhâcirler müthiş dakikalar geçirmektedirler. Evlerin tahliyesine, zaptına, yağmaya şiddetle devam ediliyor. Zavallı devlet memurları, âilelerini şehir dışına nakil teşebbüsünde bulunuyorlarsa da, Kızıl Haç görevlilerinin engellemelerine maruz kalmakta ve nakil sırasında bile eşyâları gasp edilmektedir. Mahalli hükûmet görevlileri cidden olaylara kayıtsız kalmaktadır.
Müslümanlara yapılan hakaretler ve tecâvüzler ile ilerde ortaya çıkması muhtemel hadiseler karşısında civar köylüler ahâlisi galeyana gelmiştir. Tamir edilmesi mümkün olmayan, önü alınmaz hadiselerden korkulmaktadır. Livâ Hükûmetinin (Balıkesir’deki mahalli idarecilerin) dikkatlerini çekmenizi ricâ ederim..”
***
Sansür Ali Bey’in söz konusu mektubunda da belirtildiği gibi, Osmanlı ve Yunan Hükümetleri arasında yapılan TECHİR (GÖÇ) Anlaşması çerçevesindeki uygulamalar adalet ve hakkaniyet ölçüsünde gerçekleşmiş olmasına rağmen, Yunan tarafı ilk fırsatta kinini ortaya koymuş, Kızıl Haç Teşkilatının sözde sağlık yardımları bahanesiyle, TÜRK AYVALIK ilçesine adeta bir BASKIN ile, kasabanın Müslüman ahalisine ağır zulümler ve eziyetler yapılmıştır.
Osmanlı kaymakamının ve dolayısıyla Osmanlı devlet itibarının ayaklar altına alındığı bu baskınla birlikte, yüzlerce yıl Osmanlı idaresinde gerek manevi, gerekse ekonomik olarak Ayvalık’ta özgürce yaşayan yerli Hıristiyan ahali (RUMLAR: eski Doğu Roma ahalisi), Ege Denizinin öte yakasında yaşayan Ortodoks mezhepdaşları(YUNANLILAR) ile bir IRK bağlantıları olmadığı halde, sadece aynı kiliseye (FENER RUM PATRİKHANESİ) mensup olmalarından kaynaklanan bir psikolojiyle kaynaşıvermiş ve yeniden BİZANS HAYALLERİ görmeye başlayıvermişlerdir.
Yunan işbirlikçisi yerli Rumların Müslüman Türk ahaliye karşı sergiledikleri acımasız uygulamalara karşı bir direniş ortaya konulmuş veya kan dökülmüş olsa idi, eminim ki bugün, Ermeni meselesinde olduğu gibi bu konu da istismar edilir, uluslararası platforma taşınır ve Rum soykırımından filan bahsedilirdi.
Ayvalıklı Sansür Ali Bey’in Ses Gazetesinde yayınlanan mektubu, son dönem Osmanlı-Rum ilişkilerine ışık tutmuş ve bir fırsat yakalasa meydanlara çıkıp “HEPİMİZ RUM’UZ – YUNAN DÖLÜYÜZ” diye bağırmakla ASALET(!)ini ortaya koyacak olanların heveslerini kursaklarında bırakmıştır…
Bu cümleden olmak üzere, bir kez daha ısrarla iddiamızı haykırıyoruz:
“Türk’ün tarihinde başını eğdirecek kara bir sayfa yoktur….”
Bu iddiamızı ispatlayan bilgi ve belgelerin bizlere ulaştırmasını sağlayan Üstad Hasan Basri Çantay’ı ve Sansür Ali Bey’i rahmetle yaad ediyorum.
1-) H.Basri Çantay, Kara Günler ve İbret Levhalar, ( Yayına Hazırlayan: Yusuf Akgül),
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, 2006, Balıkesir
Hepimiz ermeniyiz pankartları hala sokaklarımızda var.
Ermeni sözde soykırımını tanımış 21 devlet var
Bizde de gaflet ve dalalette rekor kıran yöneticiler var
AB ye girme hayaliyle yanıp tutuşan yığınla ahmak var
var oğlu var işte
Tek hafıza yok, akıl yok, irfan yok
Merhaba Yusuf Hoca,
Ellerine sağlık çok güzel bir belgeyi gün ışığına çıkardın. hafızam beni aldatmıyorsa 10-15 yaşlarım arasında Sansür Ali Bey Ayvalık’ta hayattaydı. Adını çokça duyardım. Tabii hatıralarının derlenmemiş olması ne büyük bir kayıp. Bu arada Hasan Basri Çantay ile ilgili kitabınızdan edinmenin yolu sadece İl kültür müdürlüğüne mürcaat mıdır? Kitabın Ankara’da satıldığı yer var mı acaba.. Görüşmek üzere selamlar. Özkul
Hürmetli Özkul Hocam,
Bundan sonra daha sık görüşelim inşallah. Söz konusu kitaptan sana gönderirim. Kızım Almıla, Gazi Tıp’ta 5’te okuyor. O size ulaştırır. Ya da adresine e-postama gönderiver.. Balıkesir’e gelirseniz haberim olsun. Özledim..
çok teşekkür ederiz sayın hocam çok önemli hizmetleriniz oluyor takdire şayan…