1867 yılında ilk kez bir Osmanlı Sultanı gezi amaçlı olarak Avrupa’ya gitmiştir… Bu ilki gerçekleştiren ise Sultan Abdülaziz idi. Paris’e gitmişti, Expo için… 70 kişilik bir heyetle…
O geziye ait hatıraları Cemal Kutay, "Abdülaziz'in Avrupa Gezisi” adlı kitabında anlatmıştır. Şimdi oradan bir alıntı yapalım.
“Sultan ve heyeti, sergiyi gezerlerken çıplak heykellerle de karşılaşmışlardı. İstanbul Şehreminisi Ömer Faiz Efendi, oradaki tabloyu günlüğüne şöyle yazmıştı:
İmam-ı Sani Hasan Nami Efendi'ye usulca sordum:
”- Efendi hazretleri bunlara bakmak haram mı günah mıdır?”
Yüzüme öyle bir baktı ki, cevaba lüzum kalmadı. Hoş benim için fetvaya lüzum yoktu. Ben, güzele bakmanın sevap olduğuna inanmış hakiki bir Müslümandım ve bin bir şükür ki softa değildim."
1867'nin üzerinden 145 yıl geçti. O gün, İstanbul Belediye Başkanı'nın şikâyet ettiği softalık yazık ki bugün ülkemizi sarmış durumda. Parklardaki heykeller müstehcen gerekçesiyle kaldırılıyor, nü sergilerinde tabloların üzerine tül geçiriliyor, heykellere ucube denilerek kaldırılıyor, şairler, yazarlar, besteciler, tiyatrocular yaptıkları sanat ve yazdıkları, söyledikleri şeyler yüzünden yargılanıyor.
‘Kara Toprak’, ‘Hezarfen Ney Konçertosu’, ‘İstanbul Senfonisi’ gibi eserleri dünya çapında ün yapmış, bu eserleriyle Türkiye’yi tanıtımda en büyük hizmetlerde bulunmuş, dünyanın en ünlü orkestra şeflerinin aradığı bir piyano virtüözünü adına twett denilen sanal ortamda paylaştığı Ömer Hayyam şiiri için yargılayan bir ülke olduk. Aslında akla mantığa sığacak bir durum değil bu. Ömer Hayyam gibi bir düşünür ve bilim adamının bir dörtlüğünü paylaşmak suçsa, burada aslında yargılanan Fazıl Say değil Ömer Hayyam’ın kendisi oluyor. Fazıl Say’ın bütün suçu bunu paylaşmak.
Fazıl Say’ın gıyabında Ömer Hayyam’ı savunmak gerekiyor aslında bugün. Çünkü aslında bugün mahkemeye verilen odur. Ama burada bir soru geliyor insanın aklına; Eğer onun yazdıklarını paylaşmak suçsa neden kitaplarına hâlâ yasak gelmedi? Zira kitaplarda Fazıl Say’ın paylaştıklarından daha ağır sözler de var. Ama onları sadece arif olanlar anlar, anlamayanlar da onu mahkemeye veriri. Aslında Fazıl Say’a yapılanlar iktidarın sanata ve özgür düşünceye nasıl baktığının göstergesidir. Açıkçası buradan herkesi de uyarmak isterim; sakın ha siz siz olun Ömer Hayyam, Hallacı Mansur, Pir Sultan, Şair Eşref, Neyzen’den bir şeyler paylaşmayın, zira başınıza ne geleceği meçhul. Sakın ben bunları sanal ortamda paylaşıyorum, bir şey olmaz diye de düşünmeyin. Zira Fazıl Say’da sanal ortamda paylaşmıştı bunları.
Aslında bir yandan da onların bugün yaşamıyor olmalarına seviniyorum. Düşünsenize mesela Ömer Hayyam bugün yaşıyor olsaydı ona neler yapılabileceğini, açıkçası ben düşünmek istemiyorum. Hallacı Mansur bir daha yakılıp atılırdı herhalde. Hatta Mevlana’yı bile mahkemeye verirlerdi. Hele hele Neyzen’i düşünemiyorum. Sen kalkıp, “Kime sorduysam seni doğru cevap vermediler; Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler… Künyeni almak için partiye ettim telefon; Bizdeki kayda göre o şimdi mebus dediler…” diyeceksin ve özgürce dolaşacaksın ortalarda. Çok zor çok…
Bu ülkede hâkim iradeye muhalif olan hiçbir sanatçı huzurlu ve özgür yaşaması mümkün değil yazık ki. Şehir Tiyatroları üzerinden yürütülen kıyım, ucube heykel süreci, Sivas’ta aydınların yakılması, Pir Sultan heykellerine gösterilen tahammülsüzlük bu durumu çok iyi açıklıyor. Bu topraklarda sanatçılar çok ağır bedeller ödediler. Dünyanın takdir ettiği sanatçılarımız yazık ki ülkemizden uzakta sürgünde ölmek durumunda kaldı. Hatta naaşlarına dahi tahammül edilip yurda getirilmelerine izin verilmedi. Bu aslında bir demokrasi sorunudur. Bugün de Fazıl Say üzerinden bütün muhalif sanatçılara aba altından sopa gösteriliyor. Nasıl ki, THY’deki grev yasağı bütün işçi sınıfına yöneltilmiş bir tehdit unsuruysa, Fazıl Say üzerinden yapılan baskı da aynıdır.
Başbakan bir dönem şiir okuduğu için hapis yatmıştı. Bunu da sürekli söyler durur her fırsatta. Peki kendisi bile sanat uğruna hapis yattığını ifade edip, her fırsatta bunu eleştiren Başbakan neden bugün susuyor? Zira Fazıl Say da bir şiir paylaştığı için yargılanırken neden sessiz? Susmak da bir şekilde yapılan haksızlığa destek olmaktır. Fazıl Say ile ilgili görüş belirtirlerken “yargının işi” diyor. AKP’yi kapatma davasında ise “yargı tukaka”ydı. Şimdi de böyle mi oldu? Yazık ki bir dedikleri diğerini tutmuyor. Hiç utanmadan ayıp ediyor.
“Biz kalabalığız biz ne dersek o olacak” gibi bir baskı var. Sürekli hak, hukuk ve adaletten bahsediyorlar ama hep onlara ulaşıncaya kadar. Nalıncı keseri gibi hep kendilerine yontuyorlar. Yazıktır ki şu sıralar ülkemizde dünyanın en korkunç şeyi, faşizm örgütlenmiş durumda. Bunun en güzel örneği de devletin başındaki kişilerin söylemleri. Amaç, tek tipleştirmek, yok saymak, ötekileştirmek… Oysa her insanın görüşleri ve fikirleri farklıdır.
Dünyada Fazıl Say gibi müzisyen mi var? Bu insanların kıymetini bileceğimize, onları yok etmek için uğraşıyoruz. Bu bir cehalet gösterisidir. Cahiller aydınları mahkemeye verip karanlığa sürmek istiyorlar. İşin acı yanı da bunu yapanların simgeleri de aydınlığın göstergesi ampul. Bu ne muazzam bir çelişkidir.
Sanata ve sanatçıya baskı uygulanmaya başlanılmışsa o ülkede gericilik kol geziyor demektir ve bir an önce bunun önüne geçilmelidir.
Arzu Kök