Sis ağzından girip burnundan çıkıyordu. Bugün su üstünde, bir şey çalışmaz. Karşı yakaya geçilmez, işi olana Allah kolaylık versin, dedi.
Kendisi de kayığına gidecekti. Paltosunu giydi, kalpağını taktı, ağzını burnunu sardı ve yağmurluğunu da aldı. Kayıkhanede balıkçı Rahmi’yi görecekti. Kayığını ona teslim etmişti. Görüş mesafesi kısaydı, yürümekte zorluk çekti.
Soğuk iliklerine işlemeye başladı. Yol sanki kapalıydı. Vasıtalar adım adım ilerliyorlardı. Hepsi korna çalıyor, çünkü sis hiç aralanmıyordu. Mendireğe yaşlaştı. Arada duyduğu titrek seslerin nereden geldiğini fark edemedi ve heyecanına engel olamadı.
Çevreyi dinliyor ve ıslık öttürüyordu. Sisin çökmesi gece yarısından beriydi. Derenin sesi çıkmaya başlamıştı. Dağlara yağmur yağsa sis dağılırdı. Dereye yaklaşmak istemedi. Pencerelerden, sönük birer gaz lambası gibi cılız bir kırmızı ışık fark edilmeye başlamıştı.
Paltosu ıslanmış gibi oldu. Balıkhaneden motor sesleri, gelmeye başladı. Kıyıya çekilmiş kayık başıboş yalpalıyordu. Balıkhaneden duman kokusu geldi. Düdük sesi diğer sesleri bastırıyordu.
Arkadaşıyla göz göze geldi. Hoş beşten sonra kayığı yana iyice bağladım. Balıkçılar gitti. Sis kalkmadıktan sonra, denize çıkmak tehlikeli, dedi.
Birlikte çay içtiler. Bu saatte bile sisin dağılmaması görülmüş değildi.
Çarşıya geçmek istemem, ekmek alıp eve dönerim. Sisin devamı durumunda kazalar kaçınılmaz olur. Bu gidişle bir yere ırganmamak gerekir. Çünkü en küçük bir hareket bir yere çarpmak demektir.
Dere kenarından gelen sesler, sakin değildi. Bir olay olduğunu anladık. Taksi köprü altına uçmuştu balıkçıların yardımıyla kenara çıkarttılar.
Balıkhaneden kalktık ve fırına gittik. Ekmeğimizi aldık ve eve vardık.
Sis ancak, öğleden sonra açıldı.
Hasan TANRIVERDİ