Sağlıklı siyasetin başı ahlaklı siyasettir.
Ahlakı dışlayan, ya da kendine göre ahlak dizayn eden siyaset ahlaksızlığın kapısını aralamış demektir
Ki; artık o aralanan kapıdan gireceklerin hesabı da tutulamaz, önünde yasalar da duramaz. Yasaların yetersiz ve etkisiz kaldığı toplumların da geleceği olamaz.
Bireyleri toplum içinde “ayıpsız bir yaşama” zorlayan etkin bir güçtür ahlak kuralları. Her toplumda en yüce toplumsal değer olarak görülür. Daha doğrusu görülmelidir.
Her toplumda, her çağda, gerek bireysel gerekse toplumsal yaptırımcı-oyun kurucu-düzen koruyucu yüce değer olarak kabul gören ahlak nedir?
*
Ahlak, toplumsal yaşamda, geçerli olması beklenen değer yargılarının, örf, adet, norm ve kuralların oluşturduğu bir sistem bütünüdür. Bu bütüncül sistem içinde ahlak kuralları kişilere yön verir ama kişiler, kendilerine göre bütüncül bir sistem oluşturamazlar.
Ahlak kuralları, kişilerin toplum içinde birbirleri ile ilişkilerini düzenlemeyi amaçlar. Davranışların, doğru, yanlış, olumlu, olumsuz şeklinde değerlendirilmesinin kurallarını, genel geçerlilik çerçevesinde toplumca benimsenen ahlak kuralları ortaya koyar. Bu kurallar aynı zamanda toplum içinde bireylerin birbirlerine karşı sorumluluklarını, ödev ve yükümlülüklerini de içerir.
Yöneten de yönetilen de bu sorumluluk ve yükümlülüklerden muaf değildir.
İşte siyasi ahlak da tam bu noktada başlar. Zira siyasetçiler öncelikli olarak, toplumca genel geçerliliği kabul görmüş ahlak kuralları çerçevesinde görev yürüteceklerine dair şeref ve namus sözü vererek yönetime talip olurlar.
Ahlak kuralları yazılı olmadığı için biçimsel bakımdan hukuktan farklı olmakla birlikte, gene de ahlak ile hukuk örtüşmek, hatta özdeşleşmek durumundadır. Toplumsal yaşama egemen olan hukuk kurallarıyla nesnel ahlak kuralları arasında sıkı bir bağın varlığı kaçınılmazdır. Toplumun genel ahlak görüşlerine ve toplumsal vicdanına uygun düşmeyen hukuk düzenlemeleri, kendilerinden beklenen toplumsal işlevi yerine getiremeyeceğinden özürlü bir doğumdur. Bu nedenle de uzun ömürlü olmaları beklenemez.
Toplumun her bireyini ta baştan, potansiyel suçlu kabul edip, makul şüphe mazereti ile gözaltına almayı yasal kılan bir düzenleme ne hukukidir ne de insani!… Böyle bir yasaya “olur” veren parmak sahiplerinin de ahlaki davrandığını hiç kimse söyleyemez.
Tarihler; toplumsal yasaların önceliği sayılan ahlak kurallarının çiğnenmesini, hukuk yasalarının çiğnenmesinden daha ağır biçimde cezalandırmıştır.
Hırsızlık hükümlüsü, yasal olarak cezasını hapis yatmakla ödemiş olsa da…; bu ceza onun ömür boyu yüklendiği toplumsal lekenin bedeli sayılıp, silinmesini sağlamaz. Ardındaki nesillere de miras kalır o kara leke.
*
Mutlak olarak, iyi olduğu düşünülen veya erdemli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları bütünü, ahlak olarak tanımlanıyorsa;
Toplu olarak yaşayan bireylerin uymak zorunda oldukları eylem ve davranış kuralları ahlakın genel tanımı içinde yer alıyorsa;
Ayrımsız ve ayrıcalıksız her bireyin, içinde yaşadığı toplumsal çevrenin (yasalar dahil) törelerine uyma görev ve yükümlülüğü ahlakın özü ise;
Toplum içinde bireylerin kültürel, dinî, seküler ve felsefi (subjektif olarak) çeşitlilik arzeden davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi bilimsel olarak toplumca ahlak olarak tanımlanıyor ise;
Ahlak; hayırseverliği, cömertliği, doğru söylemeyi, dürüst davranmayı ve daha birçok erdemli davranışı kutsayıp, yalanı, hasedi, israfı, gıybeti, kini, garezi, kötüleyip, hırsızlığı, rüşveti, talanı ve daha birçok erdemsiz davranışları da yasaklıyor ise,
Ahlak, toplum içinde bireyleri;
*kötü hal ve hareketlerden, bireysel ihtiraslardan,
*kul hakkı yemekten, hoşgörülü olup, öfkeden uzak durmaktan, *yönetim gücünü kullanıp öc ve intikam peşinde koşmaktan,
*kendisinden olmayana haddini bildirmekten,
*insanları, inançları ve kutsal değerleri üzerinden aldatmaktan uzak tutup, iyiliğe yönlendirmeyi amaç edinmiş ise,
saptırılmamış din ile ahlak ve saptırılmamış hukuk ile ahlak arasında çok sıkı bağlar ve bağlantılar var demektir..
Ahlakın şekillenmesinde dinin, hukukun şekillenmesinde ahlakın yeri ve önemi büyüktür.
*
Hukuku, ahlaka uygun olarak doğrudan şekillendirme görevi ise, siyasetindir.
*
İşte tam da bu nedenle; doğru siyaset, “toplumu çağdaş niteliklerle donatma ve demokrasinin koşullarına göre şekillendirme bilimi” olarak tanımlanacaksa, “siyasi ahlak” ön planda tutulmalıdır.
Toplumun gereksinimlerine göre değil de, bireysel ikbal ve çıkarlara göre “ben yaptım oldu” üzerinden şekillendirilen siyaset, ahlaka da hukuka da uygun olamayacağı için kirlidir.
Bugün, hukuki ve siyasi pek çok sorunla boğuşuyorsak, çözümlenemeyen sorunlarımızın kaynağı, çok daha derinlerde, çok başka yerlerdedir.
Sorunları “Siyasi Ahlak” yasası çözer mi dersiniz?
Birkaç özlü sözle yorumları size bırakalım….
“İyi ahlak için iyi yasalar gereklidir. Yasalar da iyi ahlak olmadan korunamaz.”
Niccolo Machiavelli
“Ahlak, nasıl mutlu olabileceğimizi değil, mutluluğa nasıl müstehak olabileceğimizi
gösteren bir doktrindir.”
Immanuel Kant
“Yasa insanların kalplerinde yazılıdır.”
St.Augustine
“Yasama güçsüzleşince, ahlak dejenere olur.”
Blaise Pascal
“Devletler kanunla değil, ahlakla daha iyi yönetilir.”
Sokrates