ÖNCELİKLE; Türkiye’de ilk KORONAVİRÜS vakasına bakan İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Dahiliye Profesörü Cemil TAŞÇIOĞLU, COVID-19 nedeniyle 16 Mart’tan bu yana KORONAVİRÜS tanısıyla tedavi gördüğü fakülte hastanesinde hayatını kaybetti. Allah rahmet eylesin. Ailesine ve sağlık camiasına başsağlığı diliyorum.
Herkes gibi onlar da görevlerini yapıyor…
Doktor doktorluğunu, hemşire hemşireliğini, diğer personel de alanıyla ilgili çalışmalarını yapıyor, diyebiliriz!
Mehmetçik de vatani görevini yapıyor, ne var bunda diyebilirsiniz!
Doğrudur.
Bankada ki memur, resmi dairelerde ki kişiler de görevlerini yapıyor!
Serbest meslek sahipleri de işini gücünü yapıyor.
Benim gibi emekliler ve sokağa çıkma yasağı olanlar da evinde oturuyor.
Ancak çok büyük bir fark var aramızda, Sağlıkçılarımızla & Mehmetçiklerimizle!
Bizler rahat, onlar ateş üstünde…
Bizler mışıl mışıl rahat yatağımızda yatarken onlar; çoluk çocuğundan, ailesinden uzakta, bizim sağlığımız, rahat ve huzurumuz için gözlerinden akan uykuyu öteleyip, nöbetteler!
Her iki görev de kutsaldır.
Her iki kesim de tetikte.
Her ikisinde de özlem ve hasret var.
Ve ne acıdır ki her iki kesime de hakaret ve şiddet var!
Ölüm tehditleri alıyor ve şiddete maruz kalıyorlar!
Mehmetçiğimiz bir şekilde cevap veriyorlar ancak sağlıkçılarımızın böyle bir şansı yok, konumları gereği buna gerekte yok! Canları pahasına, kızgınlık ve kırgınlık duymadan, hasta-doktor, insani ilişkisini, müdahalesini yapmak durumunda.
İşte bunun için minnet, şükran, borçluyuz.
Bunun için sizleri ve Mehmetçiklerimizi ayakta alkışlıyorum.
Nasıl ki ateş düştüğü yeri yakıyorsa, ben çok iyi biliyorum ki sizlerinde içi yanıyor! Yaklaşık bir aydır evine gitmeyen sağlıkçılarımız var! Çoluk çocuğuna, ailesine bulaştırmamak için, onlara hasret bir hayat sürdürüyor. Otellerde, misafirhanelerde hatta hastanenin bir odasında adeta karantina yaşar gibi, ölüme meydan okurcasına günlük ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor.
Kolay değil sevgili okurlarım.
Empati yapın lütfen ve hakkını teslim edin sağlıkçılarımızın.
Silahla, topla, tüfekle mücadele vermiyor!
Karşısında ki hısım değil, hasım hiç değil. Amma insan.
Yakalandığı illetten kurtulmaya çalışan bir insan. Ve ona, aldığı bilgi, eğitim ve de ahlak içerisinde şifa vermeye çalışan bir hekim, sağlık personeli.
Umarım bundan böyle sağlık çalışanlarımıza el kalkmaz, darba teşebbüs edilmez.
Çok yakın, doktor bir akrabamdan, arkadaşımdan aldığım şu bilgi bana yetiyor:
-Doktor; hasta yakınlarıyla ne yaşarsa yaşasın, darp edilsin, kaşı gözü kırılsın, her ne yaşarsa yaşasın, hastasının başına gidecek gücü kendinde buluyorsa doktor, hiçbir şeyi düşünmez. Kavga, gürültü, hatta darp aklına bile gelmez ve hastasıyla normal bir insan gibi ilişki kurar ve sağlık sorununu gidermeye çalışır. Olup bitenleri hastasına aksettirmez bile…
Onun için tüm doktorlarımızı, sağlık çalışanlarımızı üzmeyelim. Hakaret etmeyelim. Tamam belki tartışma olsa da en yakın sürede doktorumuzla ilişki kuralım ve elde olmayan sebeplerle tartışmış olmaktan dolayı üzgün olduğumuzu belirtelim.
İnanın onlar, aldıkları eğitim ve Hipokrat yemini gereğiyle, bizden çok daha üzgün olduklarını söyleyeceklerdir.
Sözün Özü!
İyi ki varsınız. İyi ki Ulu Önder ATATÜRK; “beni Türk hekimlerine emanet ediniz” demiş. Çok da güzel söylemiş. Doktorlarımızın yanı sıra sağlık çalışanlarımıza, Mehmetçiklerimize minnet ve şükranlarımı arz ediyorum. Kabul buyurunuz efendim. Hiç çekinmeden söylüyorum; sizlere uzanan eller kırılsın.
Sizleri ne kadar alkışlasak azdır diyorum.
gazete2000@hotmail.com