Geçen akşam eve geldiğimde, eşimi hiç bu kadar sevinçli görmemiştim.
Gözlerindeki ışıltıya Nebatininkilerin bile esamisi okunmazdı.
“Hayırdır… Babanın tarlasında kardeşlerin küp mü buldu? Hiç boşuna sevinme, zırnık koklatmazlar sana.”
Nihayet aldım.
Neyi?
Safinaz’ı… Bilsen ne kadar güzel.
Hayırdır Hanım, sana Cennetten müjde mi geldi, nereden aklına esti? Ama bu yaştan sonra hakkından gelebilir-miyim bilmem.
Zevzekliği bırak da gel göstereyim.
Hanımı sevinçlere gark eden marifetli, orta boy börek tavası büyüklüğünde beş-altı santim kalınlığında tenekeden bir alet…
Hanım koltuğuna kurulup arkadaşları ile yazışırken marifetlimizde köşe bucak döne-döne evi süpürecekmiş.
Heyecanla izahatlarda bulundu hanım.
Şöyle yapıyorsun, böyle yapıyorsun sonra da komut düğmesine basıyorsun… Evin içi pür-ü pak oluyor.
Pek aklım ermedi ama… Komutla Türkiye idare edildiğine göre, neden bu kadarcık iş komutla olmasın ki…
İyi de… Neden Safinaz adını koydun?
Aslında ben Stefan koyacaktım ama kızarsın diye bu adı koydum. Dedi hanım.
Şu işe bak… Ne günlere kaldık? Eskiden kıskançlığında bir adabı vardı. Bir teneke parçasına denk olduk. Belli ki… Miadımız dolmuş.
Geçen gün… Öyle deme dedi bir arkadaşım.
Elin gâvuru ne robotlar icat ediyor, gerçeğinden ayırt edemiyormuşsun. Hararetle anlatmaya devam etti.
İnternette gördüm. Dünyanın akıllısı Japonlar robotun parmağını canlı deri ile kaplamışlar. Hem de yaşlandıkça kendi kendini yeniliyormuş.
Desene, ileride içimiz dışımız robot olacak.
Eskiden,”Yalan Dünya” diye serzenişte bulunurduk. Tenekeye doğru evrimleşiyoruz. “Dibi delik Teneke Dünya”… Yakışır mı acaba?
Tabii ki dedi arkadaşım… Teknoloji ilerliyor.
Hatta robotlar da bir şey mi? İleride siparişe göre insanlar üretilecekmiş.
Konu nereden nereye geldi? Buradan devam edelim, beni sardı…
Bana biraz zor gibi geliyor dedim arkadaşıma.
Neden olmasın dedi hışımla… İneklerin nasıl üretildiğini sanıyorsun?
Ulan… İneklerle insanlar bir mi?
Muzipçe güldü arkadaşım,
Onlar da sağılıyor biz insanlarda… Onların başında da çoban var bizim de… Onlardan ayrı neyimiz var?
Arkadaşıma hak vermedim değil,
Şu sipariş üzerine insan üretme işine pek aklım yatmadı… Ama çoban işi hakikaten doğru… İnsanın karakterinde var. Ya milli, ya dini ya da ilmi… Mutlaka bir çoban olmalı.
Ya üretilirse?
İşte o zaman yandı gülüm keten helva.
İleride,
“Lan, senin çobanın yerli ve milli değil. Amerikan malıymış, öyle diyor “gogul hazretleri.” Gibi suçlamalarla karşılaşacağız.
Yalan söyleme diye atılacağız… Kıçındaki patent numarasını gördün mü?
Ya da,
Çobanımız kendisinden sonra yerine geçecek çobanı sipariş vermiş.
Şöyle serzenişler de olabilir;
Duydun mu? Yeni ekonomi dehamız üretim hatalısı çıkmış.
Vaktiyle bu tür üretimlere “defolu” diyorduk.
Yandaş hemen devreye girer,
Defolu mefolu… Yüzü ışıl-ışıl ya… Okşaya-okşaya görüyor işini…
Ya tokatlayan cinsten olsaydı? Buna da şükür etmelisin!..