Yılın ilk karı atıştırırken, hava kararmaya başlamıştı. Hava soğumaya başlamış ve deniz de sert rüzgârla birlikte dalgalarını kabartmıştı.
Kar serpintisi üşütmeye başlasa da yere düşen eriyordu. Sahilden eve doğru hızlı adımlarla yürüyorduk. Karın kelebek gibi gelişini, oyun haline getirip ağzımızla yakalamaya çalışıyorduk. Mahalleye vardığımızda, av meraklısı arkadaş, kapının önünde, tüfeğini hazırlıyordu.
Tüfeği, fişekliği ve fişekleri de yeni olduğunu söyledi. Başında kalpağı ve ayaklarında çizmeleriyle tam bir avcı profili çiziyordu. Av yasağı kalkmış ve bundan sonra, işten geldiğimde, dere yatağındayım, dedi.
Yüzünün kırmızılığı yazdan kalmaydı. Kış soğuğunda belki de daha kararacaktı.
Değirmenin aşağısındaki dikenliğin altına, ördekler sinmişlerdi. Sözümüzü duyar duymaz koştu. Ayağı takıldı az daha düşecekti. Kendini toparladı ve yola girdi. Kar yağışına hiç aldırmadı. Tüfeği parlıyordu, kaliteli bir av tüfeği kanaatine vardık.
Tüfeğini kaldırdı ve asker selamı verdi. Ayak sesleri giderek kayboldu.
Av hastasıydı. Deniz çalkantılıysa derede sabahlardı. Hastaneye kaldırıldığında ise, doktorun “bir daha asla” tehdidiyle karşılaşması, uçan ördekleri göresiye kadar sürerdi. İçini dışını üşütmüş, yalnız akciğer filmlerini okumasını öğrenmişti.
Karşılaştığı avcılarla uzun konuşurdu. Sanki av hayvanları onun manyetik çekimindeydi. Gördüğünde hemen avlıyordu. Hikayelerle zaman geçirirlerdi. Tüfekleri kendilerine özel yapılmıştı. Başka hiçbir yerde satılmıyordu.
Her defasında derenin karşısındaki ördeği vurur, yalnız sel yüzünden alamazdı. Olayın kahramanı sel suyu, geçit vermiyordu.
Av hastası, arkadaşına o gün tavşana attım. Vardığımda yalnız, kuyruğunun ucu bozulmamış duruyordu, dedi. Arkadaşı da dere kıyısında otlanan kazı vurmuş ve kızartma durumu gerçekleşmiş ve kazı hemen orada avcı arkadaşlarıyla yemişler.
Av hastası altta kalır mı? Geçen yıl ormanda geyiği vurmuş ve o günden beri orman kebap kokuyormuş. Onun için fişeklerime iki saçma koyuyorum, dedi.
Değirmeni geçtiğinde, eli ayağı titredi. Çünkü ördeklerden birini avlayamazsa, rezil olurdu. Başındaki kalpağı yukarıya kaldırdı. Dikenlikten gözünü ayırmadı. Ördekleri gördü. Belki bir den çok düşürürüm, dedi.
Tüfeğini doğrulttu. Yola baktı gelen yoktu. Rahat olmalıydı. Gelen olsa ördekler kaçabilirdi. Aklından geçen, yarından itibaren yol ayrımını yıkacak ve vasıtaların girmesini engelleyecekti. Böylece dikenlerin altı ördek yuvası olacaktı.
Ördeklere yaklaştı ve tetiği çekti. Heyecandan önüne bakamadı. Elleri titredi nerede ise tüfek düşecekti. Yola döndü, gelen var mıydı? Sarardı, ayakları donmuştu. Soluk alamadı ve dere kaşına kadar gitti. Ördekler kaçmıştı. Bir tanesini bile düşürememişti.
Av hastası, mahalleye yukarı baktı. Belki de kendini bekliyorlardı. Ne yapacağına karar veremedi. Utanç verici bir atış dedi. Çarşıya gidip bir tane yolunmuş tavuk mu alsaydı.
Mermiler dedi, mermiler. Onlar ses için kapıya yabani gelmemesi için kardeşi tarafından hazırlanmıştı. Elini alnına vurdu ve yaktın beni kardeşim diyerek, çarşıya yolunmuş tavuğa gitti.
Hatasını değirmene gelen avcının beceriksizliği, diyecekti. Değirmen bir haftadır onarımdaydı.
Hasan TANRIVERDİ