Sayın Ali Bulaç’ın Saadet partisinde gelişen son olaylara ilişkin tespitlerinden yola çıkarak bir zihin jimlastiği yapmak istiyorum. Önce Ali Bulaç’ın tespitlerini okuyalım.Beyaz listede yer alan isimler, kendi kaynaklarıyla siyasi hareketi finanse edebilecek imkân ve güce sahip değildirler. Bütçeden yardım alamayan bir parti, ya önceki birikimlerini kullanacak veya yeni bağış kaynaklarını bulup harekete geçirecektir. Bu konuda avantajın yeşil liste tarafında olduğu açıktır.
Fakat çok daha önemli olan 2011’de beklenen sarsıcı gelişmelerdir: Son zamanlarda ortalıkta dolaşan bir iddiaya -belki de ustalıkla üretilmiş bir söylentiye- göre yakın gelecekte siyaseti bekleyen sürpriz gelişmelerden biri “AK Parti-SP ittifakı”, hatta “birleşmesi”dir. R.Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumunda kimin onun yerine geçeceğine ilişkin senaryoların yazımına çoktan başlanmış bulunmaktadır. Kuyumcu titizliğiyle hazırlanan bir senaryoya göre, birinci aday Ahmet Davutoğlu, ikincisi Ali Babacan, üçüncüsü Numan Kurtulmuş’tur. Gelişmeler öylesine çapraz seyreder ki, üçüncü isim bir anda ilk sıraya çıkabilir. Çünkü akla gelen isimler içinde Erdoğan’dan sonra AK Parti içinde geniş kitleleri mobilize edecek başka bir isim görünmemektedir. Böylelikle Kurtulmuş, işi Erdoğan’ın bıraktığı yerden alıp devam ettirecektir.
Bu iddiaya bakılırsa, Kurtulmuş’un son aylarda frene basıp gerektiği gibi AK Parti’ye karşı muhalefet yapmamasının bu söylentiyle ilgisi var. Şu anda SP’nin yüzde 3’lere düşüp 2,5 puanını AK Parti’ye kaptırması da bununla açıklanabilir. SP’nin içinde “kadınlara pozitif ayrımcılık” maddesi olan kısmi anayasa değişikliğine verdiği destek, önümüzdeki siyasetin işaretlerinden biri sayılır. Belki de hem Erdoğan’ın hem Kurtulmuş’un haberleri olmadığı bu iddiayı Erbakan ciddiye aldı ve biraz da çevresindekilerin etkisinde yeşil listeyle sürece müdahil oldu. Değerlendirme şöyledir: SP’nin lideri AK Parti’nin başına geçerse, AK Parti SP’leşmez, aksine SP AK Partileşir. Bu ise 28 Şubat’la başarılamayan projenin yumuşak güçle başarılması, yani Milli Görüş’ün sona ermesi anlamına gelir.
Benim bu tespitlerden çıkarabildiğim şudur.
1-Liste savaşının aslı fesli PARA PARA PARA
2-AKP de 2011 seçimlerinde bir hezimetten korkuyor.
3-Açılım fiyaskolarından oy kaybedeceklerini AKP çok iyi biliyor ve can simidi arıyor.
4-R.T Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı şimdiden hesaplanıyor fakat 12 Eylül referandumunda AKP nin yaşayacağı bir hezimete karşı Saadet partisini tavlamaya çalışıyorlar.
5-28 Şubatçılarının AKP maskeli olduğunu ima ediyor sanırım sayın Ali Bulaç. Doğrusu bunu ülkemizde çok kişi düşünüyor çünkü AKP aynı ANAP gibi darbe patentli bir bebektir ve erken doğumla sezeryanla doğmuştur. Her darbe girişimi söylentisinde oy devşiren bir partinin darbecilere düşman olması saçmalıktır hatta eşyanın tabiatına aykırıdır.
6-Milli Görüş yine kendi içinden çıkan bir kadro olan AKP ile bitirilirse hiç şaşmamak gerek. Siyasette BÜRÜTÜS olmak çok kazandırıyor galiba. ANAP da hatırlarsanız iyi bir bürütüstü.
7-12 Eylül referandumu AKP nin en keskin virajı olacaktır bence. AKP yandaşı yazarların yazılarında bu korku paranoya şeklini almış vaziyette. Benim internet ortamında hazırladığım ve şu anda 1500 kişi katılımlı referandum anketinde HAYIR % 90 oranındadır. Anket 12 eylül gününe kadar devam edecektir. Anket adresi www.anket.ile.biz
artık saadet diye bir partiyi tanımıyorum ehil insanlarla çalışmayı içine sindiremeyen bir kişiyle yola devam edilmez söylediği söz dinlemez ancak siyonistleri sevindirecek hareketlerle giden kişinin yol arkadaşlığı ateş benzer partinin içinde kımsenin tanımadığı kişilerin olması partinini payidar olamayacağının işaretidir şu ana kadar bu kişilerin ağızında milli görüşü duydunuzmu? hayır 27 yıllık hakkımıda asla helal etmiyorum koltuk sevdasına kapılıp gidenlere haram olsun hakkım son kürekle toprakları üzerlerine atılsada yine de haram olsun