İlginç bir roman Kırantaş..
Kıyı Dergisi Yayınları, 2. Baskı, Mayıs 2013. 202 Sayfa.
Bir Karadeniz Romanı.
Olaylar Trabzon-Araklı-Çukurköy-Karadere çevresinde geçer.
Çağdaş bir köy muhtarının ilerici çabalarını engellemek isteyen gerici çevreler onu öldürür.
Kömürde çalışan oğlunu intikam almak üzere çağırırlar.
Ve olaylar sürükleyici biçimde gelişir.
Dil şiirseldir, özellikle doğa betimlemelerinde muhteşem bir ahenk vardır..
“…Doğu Karadeniz insanları öyküsüyle destan, doğasıyla gülistan, öfkesiyle isyan olur bu romanda…”(sayfa 9)
Kara lahanasıyla, yeşiliyle, yağmur yüklü bulutlarıyla, dumanlı yüksek yayla ve tepeleriyle, mısır ekmeği ve çorbasıyla, fındık, gürgen, meşe, bol yağmur, seller, dereleriyle..
Yaylaları, inek, koyun, koç, köpek ve kurtlarıyla..
Murat, çalıştığı yerden, babasının öcünü almak üzere çağrılır..
Babasının mezar taşında 1906-1945 yazar.
Demek ki olaylar 45- 46 yıllarında yaşanmıştır.
Değerli şair-yazar Ruhi Türkyılmaz bu romanın alt yapısını 1952’de, karalamasını da 1962’de bitirmiş.
Ruhi Bey ile bu yaz, yazlığında, Sarıgerme’de yaptığımız sohbetlerde; “…bu romanın Karadeniz’in İnce Memed’i …”olduğunu söyledi.
Katılırım bu görüşe..
Her iki romanda da haksızlıklara karşı çıkma, adaletsizliklere isyan etme tavrı ve eylemi vardır.
Sosyolojik ve psikolojik değinmeler de var kitapta.
Karadeniz’de mısır çok önemlidir.
“…Bu beslenme türünden alınan gıdalar, gergin sinirlerde kıvılcım olur. Ufak bir şimşek çakınca ateş alır yöre insanı, hızlı dolaşır damarda kan. Çok kez düşünüp doğruyu bulmaya vakit yoktur. Küçük bir kıvılcım yangına dönüşünce başlar kan davası…”(sayfa34)
Gurbet niye kara yazgıdır bölgede?
Üretim, doğa şartları, gelir durumu, bölüşüm, kadınların yükü..
Tüm bunlar bir çok sayfalarda ekonomi politik olarak verilmiştir.
Doğu Karadeniz’de haksızlık edenlere karşı mısırla beslenen halkın hoşgörülü olması beklenemezdi..
“…Ufak bir kıvılcım çıksa mısırdan elde edilen ispirto gibi parlayan halkın, ölümle sonuçlanan kavgaları, kan gütme belasının töre haline gelmesine yardımcı olmuştu..”(117)
Yayla kültürünün anlatıldığı sayfa 120’de, bir dil ve anlatım şöleni bekler sizi..
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde yönetsel anlamda nelerin zayıf kaldığına ilişkin vurguların da yapılması bu romanın geniş bir ufuk turunda tartışılmasına olanak vermektedir.
Özellikle sayfa 181’de bürokratlar ağzından bunun yapılması daha da ilginçtir.
Bu konuda o dönem yönetimlerinin köylüye ulaşamadığı ve kırsal kalkınma konusunda, eğitim konusunda sorunlar olduğuna işaret edilmektedir.
Tüm bunlara karşın roman olumlu sonuçlanmakta, köydeki sahte medyum suç üstü yakalanıp götürülmüş, Murat nişanlısı ile evlenmiş, ilçe yöneticileri köye barış ve hizmetin gelmesi için daha çok işbirliği içine girmişlerdir.
Tahta kanatlı pencere kapaklarından yolcu ve yükün aynı kasada taşındığı kamyonlara kadar, lahana ve mısır çorbalarından yeşil fındık bahçelerine, yağmur yüklü bulutlarından bin çiçekli ilkbaharlarına kadar, hayvan otlatmaktan şırıl şırıl akan derelere ve o derelerde çimmeye kadar, ne anlatılmışsa, hepsini ben de bir orta Karadenizli olarak yaşadım.
Ve öykülerimizin bir kısmını yazdım daha çoğunu da yazacağız elbette..
Değerli şair-yazar Ruhi Türkyılmaz’a bu önemli romanı için teşekkür eder, şiir, öykü ve diğer çalışmalarının da yaygın biçimde okunup değerlendirilmesini salık veririz..