“Çiçek” sevinç ve neşemize kaynaktı. Görünüşüne, rengine ve enfes kokusuna hayranız.
Bu güzellikler çok çeşitlidir. Hangisini bulursak, sevinç ve neşe kaynağımızdı. Çiçekler; Kimine göre gül, lâle, karanfil, hanımeli, begonya, ortanca ve sardunya gibi. Bunlar sosyal toplumun moral kaynağıydı.
Duygusal güzelliğin esası çiçeklerden gelir. Her gün farklı bir demet çiçek çevre güzelliğinize nasıl bir katkıda bulunabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Buna karşılık, doğa harikası çiçeklerin renksiz duruma düşmelerine ne diyebilirsiniz?
Renksiz kalmış çiçekler…
Mevsimi geldiği hâlde, genlerden ve çevresel etkilerden dolayı renkleri oluşmamış çiçeklerin varlığını anlamak zor değil mi? Genler veya genlerin tayin ettiği enzimlerde görev yapmayabilir. Genlerin tayin ettiği enzimler görev yapmazsa, bu defa renk maddesini üretemez.
Parkta laleler arasında birkaç tanesi renksiz. Genler mutasyona uğrar ve değişir. Onun için görev yapmazlar. Renksiz çiçeklerin varlığına çiçekler arasında dikkat ederseniz görmeniz mümkündür.
Bitkilerdeki normal olmayan karakterler, mutasyonu sonucu olma olasılığı fazladır. Bu tür anormal bireyler toplumdan tecrit edilir. Bu durumda dahi çiçek bakıcısı, çevrenin etkisini de hesaba katmak zorundadır. Böylece çiçekte rengin oluşmadığını açıkça gözlemekteyiz.
Renksiz çiçek özelliği anormalliktir. Bu tür çiçeklerin büyümesini engellemek gerekir. Hemen koparılıp atılması gerekir. Böyle bir bitkide tohumun oluşmaması gerekir.
Bitkilerin genetiği değiştirilmiş olanları da aynı anormalliktir. Fakat onların ürün verme özellikleri bir defalığına güçlü olmaktadır. Verimin güçlülüğü tohumların alınmasıyla sonuçlanıyor. Bugün patates, mısır, fasulye ve buğday da durum bu merkezdedir. Örneğin, patates ilk sene çok verimli ikinci yıl ise verimi sıfıra yakındır.
Bir çiçeğin renksiz kalmasına üzülen aileler, toplu renksizleştirme adına yapılanlara üzülmemesi elde değildir.
Hasan TANRIVERDİ