Bu hayatta insan olarak tek başına yaşama şansımız yoktur. İnsanların birbirine muhtaç olmaları, karşılıklı olarak yardımlaşmayı zorunlu kılar. Yardımlaşma, toplum hâlinde yaşamanın doğal şartıdır. Hem başkaları ile yaşamak, hem yardıma ihtiyaç duymamak mümkün değildir. Bunun için İslâmiyet yardımlaşmayı, maddî ve mânevî hayatımızı kapsayacak şekilde en geniş haliyle ele almış ve dinî-ahlâkî bir görev- sorumluluk olarak ortaya koymuştur.
Yardım anlayışının özünde fedakârlık vardır. Maldan sevgiye kadar her şeyini kardeşiyle paylaşmak demektir… Bu paylaşım eşit ve adil bir paylaşım olmalıdır. Yardımlaşma bazen, zekât ve fitrede olduğu gibi mecburi olsa da, genelde çoğu zaman tamamen isteğe bağlıdır. Zekatta belli bir miktarda alındığı halde sadakanın sınırı yoktur. Böylece Müslümanlar arasında en geniş manada yardımlaşma doğmuş olur. Maddi yardımın dışında, Müslümanlar başkalarına söz ve davranışları ile de iyilik yapmak, onlara sevgi ve kardeşlik duygularıyla bağlanmak zorundadır. Bu da Müslüman olmanın bir gereğidir.
Biz insan olarak mal sevgisi ile Allah rızasını kazanmak arasında bir tercih yapmak durumundayız. Bizim hayat denilen bir imtihandan geçtiğimiz doğru ve hakikattır. Mallarımızdan sevdiklerimizi, sırf Allah rızasını umarak, yoksullara verirsek bu imtihanı kazanmış olacağız. Müslümanım demek kardeşlik ve paylaşım demektir. Bu konuda Peygamberimiz (sav)’in ve ashabının davranışları bize örnek olmalıdır.
Dinimiz İslâm bir yardımlaşma dinidir. İslâmiyet’ten önce de sonra da hiç bir din ve düşünce sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş, yardım anlayışı ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara taşıyamamıştır. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:
“Rabbinin rahmetini onlar mı bölüyorlar? Dünya hayatında insanların geçimlerini aralarında dağıtan biziz. Birini diğerine iş gördürmesi için kimini kiminden zengin kıldık. Rabbinin rahmeti onların topladıkları yığınlardan hayırlıdır.”(Zuhruf, 43/32).
Hiçbir iyilikte bulunamayan bir Müslüman, eli ve dili ile başkalarına zarar vermemesi bile iyilik (sadaka) sayılır. “O kimseler ki, gayba inanırlar, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler (başkalarına verir ve yedirirler)… İşte böyle kimseler, Rablerinden olan doğru yol ve hidayet üzeredirler ve bunlar azapdan kurtulup sevaba erenlerdir.” (Bakara, 2/35)
Bir İnsanın, mal biriktirme hırsını yenerek, âyetlerde belirtilen şeytanın aldatması ve cimrilik duygularını alt ederek, Allah’ın kendisine bir ihsan, bir lütuf, bir nimet olarak verdiği malından hayır yolunda, Allah ve Rasûlü’nün emrettiği şekilde harcaması, çok asîl bir davranıştır. Böylece nimetin kadri bilinmiş, şükür edâ edilmiş ve Hakk’ın rızasına ulaşmış olunur.
Cenab-ı Hakk’ın gerçek anlamda bir yardımda bazı özellikler aradığını görüyoruz. Âl-i İmrân sûresinin 92. âyetinde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:”Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe, siz, cennete eremezsiniz. Allah yolunda her ne harcarsanız muhakkak Allah onu bilir.” (Âli İmrân, 3/92).
“Sadaka vererek iyilik eden erkekler ve kadınlar, bir de Allah’a gönül hoşluğu ile ödünç verenler yok mu, Allah onların mükafatını kat kat verecektir. Onlar için çok şerefli bir karşılık vardır.” (Hadid, 57/18)
Herkesin yararlanabileceği çeşme, köprü, cami, okul, yol, hastane, sağlık ocağı gibi hayır kurumları yaptırmak da mal ile yapılan yardımlardandır. Bu konuda ecdadımız bize örnek olmuş; cami, külliye, han hamam ve kervansaraylarla ülkeyi donatmıştır.
Cenab’ı Allah’ın ilahi emirleri devam ediyor: “İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir; Siz insanlık için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder, fenalıktan alıkoyarsınız ve Allah’a imanınızda devam edersiniz.” (Âli İmrân, 3/104, 110)
Ebû Hüreyre (ra) dan rivayet edildiğine göre Peygamber (as) şöyle buyurdu:”Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
Âdil devlet başkanı, Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.” (Buhâri ve Müslim)
Rabbim Allah’ın verdiği o helal malı yine Allah yolunda harcayanlardan eylesin bizi- hayırlı Ramazanlar. Ramazanınız da mübarek olsun!