8 Mart Kadınlar Günü… Kadın etkinliği… Islıklar… Düdükler… Sloganlar… Çığlıklar… Yönetimin hazımsızlığı…
Polis müdahalesi ve demokrasinin pert oluşu!
Ezana saygısızlık dedikoduları… Provokatif söylemler..
Duyum üzerine yazılar… Kışkırtmalar… Siyaset malzemesi..
Cumhurbaşkanı bu defa da kandırıldı! Dedikoduları ve üç beş kalemşörün duyum üzerine kaleme aldığı yazısını esas alarak, sadece kendisinin değil; yüce Türk milletinin istisnasız her ferdinin en hassas konusu olan EZAN üzerinden kadınlarımızı, dolayısı ile muhalefeti hedef alarak, BAYRAK ve VATAN hainliğini de ekleyerek zehir zemberek sözler söyleyen Cumhurbaşkanı, belli ki bir kez daha kandırıldı…
Cumhurbaşkanının çıkışını fırsat bilen ortağı da aynı sözlerle hakaret ederek kadınlar üzerinden muhalefete çattı…
Sonra ne oldu?
Haberi patlattığını sanan yandaş yalaka köşe yazarı, yanıldığını, duyum üzerine konuyu kaleme aldığını, “EZANI PROTESTO” edici bir hareketin olmadığını, kadınların eylemine engel olan, gaz sıkan, sis bombası atan polisi protesto amaçlı “YUH” çekildiğini itiraf etti ve büyük bir yanılgıdan doğan GERGİNLİK çok şükür ki büyümeden kapandı.
Bu arada diğer yandaş yazarlar da yanıldıklarını dile getirerek gerek kadınlardan, gerekse kamuoyunu yanıltıcı hareketlerinden dolayı özür dileyen açıklamalarda bulundular.
Kadınlarımızın etkinliği tüm televizyon kanallardan naklen ve haber olarak verildi!
Tam bir mahşer günü gibi idi.
Çığlıklar kopuyor, ıslıklar çalıyor, düdükler öttürülüyor, alkışlar, sloganlar ve oldukça demokratik bir yürüyüş sergiliyorlardı.
Haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla yürüyüşü takip eden çok sayıda yandaş, candaş, sırdaş, huylu – huysuz, yalaka olan – olmayan, gerçek – uyduruk basın mensupları da vardı ve yürekli, sözünün eri yandaş gazeteci bile “ses, çığlık, slogan, düdük sesleri bir birine karışmıştı. Yürüyüşü yandan izlemem rağmen ben EZAN sesi duymadım. Duyduğum YUH sesleri de, kendilerine sis bombası atan, gaz sıkan, eyleme engel olmaya çalışan polise karşıydı” demesi üzerine Türkiye rahat bir nefes aldı.
Bu gazeteci bu hareketiyle, çıkabilecek olası büyük olaylara engel olduğu için tarihteki yerini elbette ki alacaktır! Zira EZAN – BAYRAK – VATAN – NAMUS hiç kimsenin, hiçbir kurumun, hiçbir siyasi partinin tekelinde değildir. Kaldı ki bunun üzerinden yapılan açıklamalar, ya da eylemler, dahi sahiplenmeler, halkımız üzerinde kapanmaz yaraların açılmasına yol açabilmektedir!
Yapmayın lütfen.
Hadi anladık siyasette herkes at gözlüğü takmış, burnunun dikine gidiyor, mangalda kül bırakmıyor, ağzına geldiği gibi konuşuyor, amma hiç değilse VATAN – EZAN – BAYRAK – KUR’AN – DİN – MEZHEP – ETNİK KÖKEN – MİLLİYETÇİLİK üzerinden konuşurken dikkat edin lütfen.
Sözün Özü!
Bir Cumhurbaşkanı, bir siyasi Genel Başkanı, bir General veya sıradan bir vatandaş benden daha fazla milliyetçi, Vatansever, Ezana saygılı, Bayrağını seven, Kuran’a saygılı olamayacağı gibi; ben de onlardan fazla olamam! Herkesin sütü ile, kanı ile, vicdanı ile ilgilidir. Sütü bozukların, kansızların zaten bu vatanda işi de olamaz.
Mustafa Kemal ÖZGÜRSOY