Portekiz’den Pakistan’a: Yahya Kemal’in Siyasi Hayatı
Paris’te geçen 9 yılın ardından yurda dönen Yahya Kemal Beyatlı 1913 yılında Darüşşafaka’da edebiyat ve tarih öğretmenliği görevlerinde bulunmuş aynı zamanda, “Süleyman Sadi” takma adıyla birçok gazetede makaleleri yayınlanmıştır.
Şiirleriyle olduğu kadar şiirle ilgili görüşleriyle de büyük yankı uyandıran Yahya Kemal’ e göre; Tanzimat şairleri yetersiz, Servet-i Fünun şairleri ise öze inememiştir.
Anadolu Kurtuluş Mücadelesi yıllarında mücadeleyi destekleyen güçlü ve cesaret dolu yazılarıyla milliyetçi gençliğin takip ettiği bir kalem olmuştur.
İçten içe kaynayan İstanbul’un yaşadığı ruhsal bozgun ile Çanakkale’de başlayan saldırı, başta ülke aydınları olmak üzere herkesi ümitsizliğe sürüklemiştir. Bu durumun bir uzantısı olarak vatanın durumunu değerlendirmek amacıyla; o dönemin aydınlarından Yusuf Akçura, Hâlide Edip Adıvar, Hamdullah Suphi, Ziya Gökalp, Köprülüzade Fuad, Halim Sabit, Doktor Adnan, Ömer Seyfettin ve Yahya Kemal Beyatlı başta olmak üzere birçok etkili isim Celâl Sahir’in evinde bir toplantıda bir araya gelmiştir. Bir değerlendirme yapmak gerekirse; bu düzeydeki ve bu kadar çok ismin buluşması bile tarihin kendi kendine bir sayfa açmasına nedendir. Anadolu’ya geçmek, İstanbul’da kalmak, İstanbul’da baş gösterebilecek ayaklanmalara karşı ne yapılabileceği gibi önemli konuların görüşüldüğü ikinci bir gizli toplantı daha yapılsa da hem katılımcı sayısı azalmış hem de ikiye ayrılan görüşler yüzünden bir sonuca ulaşılamamıştır.
Yahya Kemal’in o tarihlerde Kurtuluş Savaşı’na atfen kaleme aldığı dizerler oldukça etkileyicidir:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi.
Ta ki yükselsin ezanlar müeyyed namın,
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın.”
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından Mustafa Kemal’i tebrik için oluşturulan heyette yer alan Yahya Kemal’in Mustafa Kemal ile olan karşılaşması unutulmaz anılarındandır. Cephedeyken kesip sakladığını söylediği kendisine ait bir yazıyı şaire gösteren Mustafa Kemal, birkaç gün için kendisine eşlik etmesini istemiş ve bu resmi tanışmanın ardından yazar Ankara’ya gelmesi için davet almıştır. Akabinde; muhteşem tarih bilgisi, hipnotize edici hitabet yeteneği ile sık sık görüşlerine başvurulmak üzere Mustafa Kemal’in toplantılarında bulunmuştur.
Bu karşılaşmaya ait bir diğer önemli anekdot ise; ilk kez karşılaştığında kibar bir tavırla elini öptürmeyen Mustafa Kemal’in bu tutumuna rağmen, Yahya Kemal Bayatlı’nın Mustafa Kemal’in ayaklarına kapanarak ağladığı söylentisini yayan (vaktiyle dostu olan) Falih Rıfkı Atay ile kaleminin ucundan damlayanlarla atışmalar yaşamasıdır. Ayrıca şairin Tevfik Fikret ile olan kalem kavgaları hayatında önemli bir yere sahiptir.
Yahya Kemal İstanbul’u o kadar çok severdi ki; milletvekilliği yaptığı dönemlerde Ankara dönüşünde kendisine sorulan; “Üstat, Ankara’nın en çok neyini seviyorsunuz?” sorusuna, “İstanbul’a dönüşünü seviyorum” demiştir. Yine bir dönüş yolunda şu dizeleri kaleme almıştır.
“Gurbetten, uzun yolculuk etmiş dönüyordum.
İstanbul ufuktaydı,
Doğrulduğumuz ufka giderken,
Sevdalı yüzüşlerle yunuslar,
Yol gösteriyordu.”
1922 yılında başlayan Lozan görüşmelerinde Türk heyetinin danışmanlığını yapmış, bir kaç dönem Urfa, Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul’dan milletvekili seçilmiş, Varşova, Madrid, Lizbon, Pakistan, Portekiz elçiliklerinde bulunarak o dönemin siyasi hayatının önemli bir figürü olmuştur.
Şair, yazar, siyasetçi ve diplomat gibi birçok unvana sahip olan Yahya Kemal Beyatlı’nın özel ilgi alanı ise golf sporudur. Bu sporu Varşova ve Lizbon’da bulunduğu tarihlerde öğrenmiş ve ilerletmiştir. Bir yıl Pakistan Büyükelçiliğinde bulunduktan sonra emekliliğini isteyerek, yurda dönmüş emekli olduktan sonra İstanbul’da Park Otel’in 175 no.lu odasına yerleşmiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. Yakalandığı bir çeşit bağırsak iltihabı nedeniyle tedavi için Paris’e gitmiş ancak bir yıl sonra 1 Kasım 1958’de Cerrahpaşa Hastanesi’nde hayatını kaybetmiştir. Cenazesi vasiyeti üzerine Aşiyan Mezarlığı’na defnedilmiştir.
“Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç.
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle,”