Bize, lutfedilen hayatta her türlü seçenekler önümüze sunulmuş, tercih yapalım diye ve biz tercihlerimizle kısa dönemin cazibesiyle plastik duyguların ve kanserojen hayatların esiri olmuşuz. Hayat bize, biriktirdiğimiz anıların ne kadarının tebessüm ettirici ne kadarı içimizi burkucu ne kadarı bizi üzücü olduğunu görebilmemiz ve bunu en kısa zamanda değerlendirebilmemiz için şans sunmakta.Plastik tuşlar, plastik monitör, sanal insanlar, naylon güller, yapmacık gülüşler, zoraki tebessümlü balolar, geceler. Hatta o kadar ki yapaylığın içinde kala kala doğalı unutmuşuz. Karı koca veya iki sevgili birbirine kendi evlerinin içinde monitörlerden gülcük gönderdiği dünyadayız şimdilerde. Ama nereye kadar..Kim verir toprak kokusunu, nasıl yaşarsın kardelenin masumiyetini ellerinle ona dokunmadan. Nasıl bilirsin yayladaki Mehmet Amcanın ellerindeki nasırın derinliklerini oraya gidip görmeden. Nasıl bir olur, kurumuş gazellerin oynaştığı dereden kana kana içeceğin suyun tadıyla içinde binbir türlü kimyasal olan plastik şişe suyunun tadı. Belki bu tadı alırsın böylesi yapay dünyada. Alışmışsındır belki. Hani bir söz vardır, “en büyük acı, acıtmaz olmuş pranganın zincirlerinin acısıdır” diye.
İşte ben de hayatımın yakın döneminden itibaren en başta mutfakta olmak üzere doğalı ve doğala en yakını tercih ediyorum. Plastik duygulardan, yapma çiçeklerden plastik kap kacaktan, alüminyum, teflon vs. bunlardan kaçmaya çalışıyorum elimden geldiğince…
Artık benim dostum gerçek duygular, sahici gülüşler, toprağın kokusuyla kendisi. Mutfağımda kerpiç, porselen, cam, bakır veya en azından çelik, kağıt veya organik maddeler var artık. Bütün plastikleri hayatımdan uzaklaştırıyorum. Plastik duyguları da.. Ahh keşke şu sanalı da kaldırabilsek. Maalesef işte. Böylesine yaygın bir İletişim sağlamak için başka seçenek olsa.Öte yandan, alışkanlıklarımızın bizi yönlendirdiği bir süreç haline gelmiş nerdeyse hayat. Biz de alabildiğimiz kadar plastik sığdırmışız içine. Ayakkabıdan tarağımıza kadar hem de. Sevmişiz sevgilimize plastik güller armağan etmişiz bu gülleri yine plastik vazomuza koyarak saf dediğimiz sevgimizin yanına plastik takviyesinde bulunmuşuz. Yine teflon tencerede yemekler pişirip plastik tabaklara koymuşuz gelenlerimizin önüne içine sevgimi kattım diyerek. Yatağımızın yanına iliştirdiğimiz plastik gece lambası ve günün büyük bölümünü geçirdiğimiz plastik boyalı evimizin birçok yerinde plastik askıya asılı duran daha birçok şey.
Biz saf ve el değmemiş duyguları harcarken önüne geçilmez sektör halini almış yapay hayat.
Peki ya sağlığımıza ne demeli. Bir yandan üzerine düşüp öte yandan kazanmak için büyük çabalar sarfettiğimiz sağlığımız. Sağlıksız yaşama alışmış, zaman geçtikçe bedeni küçülen yeni nesil önüne geçilemez bir gerileme içine girmekte. Biz de bu duruma seyirci kalmaktan öteye geçemiyoruz maalesef.
Biz dahi bu yazıları plastik tuşlara dokunarak sizlere ulaştırmaktayız. Burada tümüyle plastikten ve yapaylıktan arındırılmış bir dünyadan bahsetmiyoruz zaten. Vurgulamak istediğimiz, biraz daha doğal duygularla biraz daha doğal ürünler yaşamımızın bir parçası olsun. Yani biraz daha birebir ilişki, biraz daha içten bir tebessüm ve menfaatsiz sorulan hal hatır… Elimizden geldiği kadar kaçındığımız plastik veya alüminyum ürünlerden bahsediyoruz.
Hayat bizim elimizdeyse onu güzelleştirmek te yine bizim elimizde. Bu tercihle, bizi hayatı değil hayat bizi taşımış olacak aslında. Hem sağlığımız hem estetik yönünden plastik yaşama dur demek için geç kalmadık. Sadece yakın zamanda gereken önlemi almamız lazım. Bu da mümkün. Belki biraz uğraştırıcı, zor ancak elbetteki imkansız değil. Her şey insanlık için insanın elinde.
Niçin sağlığımızın peşindeyiz mutluluk için. “Plastikle veya teflonla ben mutlu oluyorum” diyebilirsiniz. Ancak bu bizim kısa dönemlik cümlelerimiz olur. Orta ve uzun dönemde sahip olduğumuz sağlığımızın hiç tahmin etmeyeceğimiz zamanda kanserle noktalanması, plastik duygularımızın bir gün bizi orta ve uzun dönemde yapayalnız bırakacağı günleri ne görmek ne duymak isteriz.
Esen kalın.