Terk ettiğimiz o kadar çok var ki? Ne gariptir ki terk ettiğimiz onca şeyi arar oluyoruz bazen. Eskiden şöyleydi, böyleydi serzenişlerinin ardında biraz da terk ettiklerimiz var.
Zaman ile birlikte adetler de değişmekte. Hatta alışkanlıklar bile.
Biz değişen veya değiştirdiğimiz alışkanlıklarımıza ne kadar alışabiliyoruz bilmem.
Eşyalarımız değişimden en çok nasibini alan şeylerden.
Daha düne kadar suları tasta veya cam bardaklarda içerdik. Bir bardaktaki suyun duruşundaki asaleti hangi plastik şişede bulabiliriz? Çeşmelerden gürül gürül akan suyun ne tadı ne de görüntüsü aynı kaldı. Onları tabii mekânlarından alıp hapsettik. Artık onlar da hür değiller. Önce kendimizi sonra eşyalarımızı ve kullandığımız birçok şeyi esir ettik.
Esaret sadece canlılara mahsus bir şey değildir.
Daldaki kuşu kafese, göldeki balığı akvaryumlarda nasıl esir ediyorsak; cansız varlıkları da esir edebiliyoruz. Mesela kaynağındaki suları şişelere hapsetmek gibi.
Bu kısmı geçelim. Plastik bardaklara nasıl geldik onu izah edelim biraz.
Cam bardaklar evlerimizdeki özel eşyalarımızdandı. Özellikle misafirlerimiz gelince kurduğumuz sofralarda değişik şekillerde ve desenlerde olan bardakları sofraya yerleştirir, hemen yanında duran sürahideki billur gibi suyu itina ile bardaklara doldururduk. Suyun bardağa boşaltırken çıkan şırıltının ne kadar dinlendirici olduğunu bilenler bilir.
Su canlılar için hayat demektir.
Ve insanların susuz en fazla birkaç gün yaşayabileceğini çoğumuz bilmekteyiz. Ama onları önce çeşmelerde dinlendirmeye alıp, sonra borularla evlere bağladık. Daha sonra plastik şişelere hapsedip başka yerlere taşıdık. Artık sular kendi mecrasında akmıyor.
O alabildiğine hür ve bir o kadar da ruha huzur veren haliyle bazen bir ırmakla yolculuğuna devam ederken; bazen de yeraltından kendisine bulduğu yol ile seyrüsefer etmekteydi. Sadece kullanacağımız kadar eve getirir; yemek, içmek temizlik ve bağ bahçe işlerinde kullanırdık. Şimdi ise bulunduğu yerlerden eğri büğrü şişe mukallidi aletler içine doldurup bilmediği yerlere doğru bir yolculuğa çıkarmaktayız. Kim bilir belki de sürgüne yollamaktayız.
Ne kadar susarsanız susayın, hiçbir şey bir çeşmenin başında içtiğiniz suyun tadını başka yerde alamazsınız. Veya evlere taşınmış ve sürahi içinde dinlenmeye alınmışken kendisine has şırıltısını dinleyerek bir cam bardaktan içtiğimiz suyun tadı başka nerede olabilir ki.
Eğer bir gün suyun tadını alarak içmek istiyorsanız, bir yanınızda nazlı nazlı akan bir ırmak yakınındaki bir çeşmeden avuçlarınızla su içmeye çalışın. Kendiniz sonra susasanız dahi ruhunuz uzun süre susamayacaktır.
Susamamak iyidir bazen…
Susmak da…