PKK, Ergenekon, TİT ve Hepimizi Bekleyen Muhtemel Kriz
Geçmişi bir yana, seçim süreci başladığı günden bu yana BDP’nin sürekli tehdit dili kullandığını görüyoruz. Maalesef haklı veya haksız tüm isteklerinde kan ve silah îması var.
Çoğu BDP’li konuşunca, bir siyasetçi mi konuşuyor yoksa sokak eylemleri yapan biri mi, anlamakta güçlük çekiyorsunuz.
Bunun için diğerleri bir yana, BDP’lilerin en ılımlısı olarak gösterilen Selahattin Demirtaş’ın bile seçim sürecinde söylediklerine bakmak yeterli.
Bu dili kullanan biri, bir BDP’li olmasa, mesela bir gazeteci olsa çoktan hakkında davalar açılmış ve tutuklanmıştı.
Başbakan dâhil birçok çevre, yaşanan travmaya yönelik çözüm gayreti ve isteği nedeniyle bu tehdit dilini görmezlikten geliyor. Hatta duygusal tepkiler olarak görüp geçiyor.
Her ne kadar PKK’nın siyasi kolu olarak suçlansa da, BDP’nin siyaset yapması ve mecliste olması son derece önemli.
BDP’nin mecliste olma isteği, Güneydoğu halkının uzun zamandır yaşadığı sorunların silahla çözülemeyeceğinin anlaşıldığının en önemli karinesi.
Bu nedenle, BDP’nin siyaset yapmasının hiçbir şartta engellenmemesi hatta desteklenmesi şart. Ancak, BDP’nin son 4 yıldır ülkenin demokratikleşmesini istemediğini de bir kenara not etmek gerekiyor. Çünkü BDP, Türkiye’nin başka hiçbir sorunu ile ilgilenmeyen ve Güneydoğu sorunundan beslenen siyasi bir oluşum.
Sadece, 12 Eylül 2010’da yapılan ve çoğunluğu BDP’nin siyaset yapmasını kolaylaştırıcı değişiklikler içeren anayasa değişikliğini desteklemek şöyle dursun, engellemeye çalışması oldukça manidardı. Bu nedenle, birçok BDP seçmeni de bu süreçte BDP’yi dinlemedi.
KCK’dan tutuklu 5 milletvekilinin meclise gelememe ihtimali, seçim sürecinde hapis cezası onanan Hatip Dicle’nin ise vekilliğinin iptal edilmesi nedeniyle -Öcalan aksi bir karar vermezse- BDP Meclis’e gitmeyecek. Bu kararı Kandil’de destekliyor.
BDP’li Aysel Tuğluk’un “Sayın Öcalan’ın parlamentoya dönüş konusunda söyleyeceği sözler önemli. Mutlaka etki oluşturur, grubumuz tarafından mutlaka değerlendirmeye alınır. Biliyorsunuz, DTP’nin kapatılması sonrası gelişmelerde de bu açıdan önemliydi, değerlendirildi. Bu defa da tabi ki öyle bir etkisi olacaktır” cümlesi, BDP’nin bağlantıları bir yana, kararın nasıl şekilleneceğini göstermesi açısından manidar ifadeler.
Son seçim sürecini, PKK ve Ergenekon’un birlikte yönetmeye çalıştığını görmek gerekiyor. Son gelişmeler ise, PKK ile Ergenekon’un hedef ve icraat ortaklığı içinde olduğunu bir daha gösterdi.
Bunun için üçünün de, Kürtçe kanala ve son anayasa değişikliğine karşı çıkmasını örnek göstermek yeterli sanırım.
Yine bu süreci anlamak için, CHP, MHP ve BDP’nin de son 4 yılda hem mecliste, hem de son seçim sürecinde gizli bir ittifak içinde olduğunu görmek gerekiyor. Elbette burada bu üç partinin ortak hedefinin iktidar partisi olmasından söz etmiyoruz.
Hepsinin iktidar partisi ile mücadele etmesi gayet doğal. Ancak doğal olmayan, CHP ve MHP’nin Ergenekon zanlılarını, BDP’nin ise KCK zanlılarını aday göstermeleri. Bu tesadüf olabilir mi?
Bu kişilerin seçilmesi durumunda kriz yaşanacağını hepsi bal gibi biliyorlardı. Yine hepsi biliyorlardı ki, Ak Parti 3. kez iktidar olacak ve anayasa değişikliğine odaklanacak.
Bu durumda, Meclis’in yola krizle başlaması baştan planlanmış olmalı. Bu sayede yeni anayasaya odaklanılamayacak ve CHP, MHP ve BDP’de Ak Parti’yi zora sokacak kozlar elde edecek.
Her üç parti de Meclis’e gitmeyi isteseler bile, ön şart olarak Ergenekon ve KCK zanlısı yeni vekillerin meclise getirilmesini isteyecek. Bu isteklerin ardı arkası da kesilmeyecek.
Bu plan, Ak Parti’nin yeni bir anayasa yapmasını zayıflatmaya yönelik bir komplo olsa gerek.
Artık süreci yönetmesi gereken Ak Parti olmalı. Öyleyse Ak Parti’nin atması gereken en önemli adım; CHP, MHP ve BDP’nin tehditlerini duymazlıktan gelerek, ‘madem bunu bize karşı koz olarak kullanıyorsunuz, sizin süreci yönetmenize izin vermeyiz ve bu meselelere yönelik yasal düzenlemeleri de hemen yaparız’ olmalı.
BDP’liler bir yana, Ergenekon zanlılarının TBMM’de bir varlık göstermeleri imkânsız. Ayrıca bunların, MHP ve CHP grubunda bulunmaları, bu iki parti için hem ciddi bir iç tehdit, hem de siyasi adımlarının önünde sürekli bir engel oluşturacak.
Aksi halde, önemsiz gibi gelse de -şayet engellenemezse- Ergenekon’la bağlantılı olduğu sanılan ve hakkında çok bilgi sahibi olunmayan Türk İntikam Tugayı (TİT) adlı örgütün, Evrensel Gazetesi’ne gönderdiği mektuptaki tehditler zuhur edebilir. Bu zuhur edecek olursa -ki ihtimal dışı değil- bu süreç, PKK’nın yeni katliamlarının önünü açar.
Meydana gelebilecek olayların failleri yakalansa bile, hem çok can yanar, hem yeni anayasayı geciktirir, hem Türkiye’nin Suriye gibi bölgelerdeki süreci yönetmesini engeller, hem de Ak Parti’nin 3. iktidarı açısından büyük bir risk oluşturur.
Ak Parti’ye ait risk bir yana, toplum barışını bozacağı, bazı kazanımların kaybedileceği gayet açık.
Ne hiçbir masumun, ne Türkiye’nin, ne de bölgenin böyle krize tahammülü var.