Heyecan, korku ve umutsuzluk kırgınlık yaratmıştı üstümde, ayakta durmaya gücüm yoktu. Çınarın altında piyanonun nağmesi kulağımı tırmalıyordu. Duymak istemiyordum sesini bezmiştim, diyezinden ve de bemolünden. Derede kurbağanın vak vakvaklaması daha ilgi çekiciydi.
Darlık gelmişti artık, güzel esintide bile, çiçek kokularını hissetmez olmuştum. Gribe bağlıyordum ya, yok öyle bir şey. Esas etki piyanoydu. Piyano hayata atılmamda, bana vize verecekti. Mezuniyetim ona bağlıydı. Tuşlar oynuyordu gözümün önünde aşağı yukarı. Her hareketi başıma inip kalkıyordu, tuşların. Onları kontrol eden parmaklar sanki vinç operatörüne aitti. Hayata neşeyle bakabilmemin sırrı çözülecekti, tuşların kontrolünü sağlayan parmaklar arasından.
Çınarın altında bir felaketi bekliyor gibi, titriyordum. Geçmek ile kalmak arasında ezilmemek adına. Arkadaş, “Tuşların çıkardığı sesleri tanı, geç sınıfını mezun ol.” Diyordu. Tamam tanıdım sesleri, do, re ve fa. Bu sesler yetmiyor, yanında yarım sesler de var. Onları tanımam, devenin hendek atlamasından daha zordu. Hayat bu kadar mı? Bilinmez hâle getiriliyordu. Niçin tanımak zorundayım o diyez ve bemol seslerini. Çıkış ve iniş sesi arasında normal bir ses olmaz mı? Su sesi ve rüzgârın sesi gibi bilmek yetmez miydi? Tuşların sesi derinden gelen iğrenç iniltiler. Onları duymak istemiyorum. Duymuyorum re ve mi sesini. Uğultu ve bir iki nota dizisi. Notalar bemol ve diyez markalı. Notalar doğum sancılı.
Yeni gelen arkadaş, “Yine mi piyano” Dedi. Cevap veren olmadı. Baharla birlikte hayatın kollarına atılıyorduk, piyanonun eşliğinde. Çağlıyorduk tuşlar arasından, göle dökülen su gibi zoraki.
Tuşları yan yana getirip bu kadar sesi toplamışlardı piyanoda. Halı dokumacıları gibi, ilmek ilmek dizmişlerdi tuşları. Dayanılmaz duyguların esiriydim. Felaketin tiz sesi geliyordu ilk tuştan. Kalp atışlarım tuşlara uymuş, düzenini bozmuştu. Si, akciğere, mi böbreğe ve fa karaciğere giriş çıkış sinyali veriyordu. Kalbin atış sesleri, fa ve sol vücudumun her noktasında hızla çarpıyordu.
Ayaktayım üç saattir. Söyle oğlum, si bemol, geç la diyez. Sesleriyle çakıldım betona. Bemol, diyez kasap satırı, belki de kör satır. Can çıkar, huy çıkmıyor, satır sırıtıyor. Satırı, bir de bana sor. Kurbanlık koçların halledilmesine yarıyor. Düşünüyorum da as, kes beni fakat mezun et. Hayata bağla, güzellikleri göster. Okut solfejini, geç başa nota dört dörtlük, ikilik ve birlisi çıkarırım seslerini. Ne çok biliyorum, mezuniyetimi diliyorum. Girdik bir yola, müzik adına vermeyelim mola. Nereden çıktı el ile ayağın salıntısındaki uyumu. Beni bırak, rahat kurarım uyumunu, bakarım çaresine.
İnesin de çıkmayasın tuşlar. Çiçeklerim dile gelin de sesi kesilsin piyanonun, boğazı kurusun, su bulamasın. Sıkıntılı rüya gibi, ter içinde kaldım. Sıra geliyor, beynin oyuluyor. Düşünemiyorum, söylenecek söz bulamıyorum katıra. Piyanonun başında boğazında ilmek ve önünde tuşlar. Bilirsen bir üst sınıfa bilmezsen kuyuya. Benim ise farkım, bilirsem atılıyorum hayata, hayatın sevecenliğine. Öğrencilerime kavuşacağım, öğretmen olup bir köye uçacağım.
Kantarın topuzu şaştı, göz görmez ve kulak işitmez oldu. Şair,” Sallanmaz, o kalkışta ne mendil ne de bir kol.” Demişti. Piyanonun başında sesini bile çıkaramıyorlar, bırak el kol sallamayı. Eklemlerime kara sular indi. Ağrılarım azdı, sızlamayan yerim kalmadı.
Satır şakıdı ve yeni infazlar başladı. Gelen ses ile haşlanıp dağlandım. Piyano söz dinlese de ötüyor meret ve kırıyor kalemini. Kırma yüreğimi dardayım, sesleri tanıyorum. Kuş sesi, kurbağa sesi ve kedinin sesi. Tanıyorum işte bırak gideyim köyüme, köyümün doğallığına deresine ve tepesine.
Yakın gelme, uzak ol kal oraa. Sesin çıkmasın, bağıramayasın. Gümbürtünü işitince kanım donuyor ve sinirlerim tepeme çıkıyor piyano. Yaklaşma bana dertleşme benimle. Görme ve duyma beni sesini uzatma, kesilsin tellerin. Kara sevdalara tutulasın piyano. Yiğidin ömrünü çaldın piyano. Bir iki kişiye cellat olma, yok kimsemiz. Ellerimden vazgeçtim, artık bacaklarım titriyor piyano.
Annemin sesini güzelleştirir ısrarıyla, süt ve yumurta karışımını içmiştim. Okuyacaktım do, re ve fa ne olurdu okusam. Annemin uğurlamasıyla çıkmıştım dışarı, sevgisiyle ne güzel. Piyanonun sesini duyana kadar, anne sevgisi ve öğrenci sevgisi. Çakılıyım betona ne ses kaldı ne de nefes. Bir tuş kaçtı boğazıma, bir böcek. Ses tellerim titretiyor beste yapar gibi, arada si ve diyez.
Bir an önce ne olacaksa olsun. Asılmak mı kaderim çıplak, boyun eğiyorum. Bir ilmek kaldı ipe bir ilmek. Görüyorum birini, duyuyorum ayak seslerini. İlmek mi satır mı aradayım, gidip gelen. Gülmek geride kaldı, şakalarım uçtu gitti. Çıkmaz oldu sesim, oynamaz oldu dudaklarım. Ellerim buz kesti, gözüm yol ayrımını fark etmiyor. Sıram geldi, Do re dedim, do re işte. Köprü daraldı, geçemedim, bekliyor azgın sular. Yanlış okudum, do re değil si mi diyecekmişim.
Gül düştü elimden, eğilip alamadım. Diyez la dedim, gerisini getiremedim. Heceliyorum ve neler söylemek istediğimi bilemiyorum. Ter içindeyim, son neşem ve son karar. Gördüğüme inanamıyorum, piyanonun başında yalnız bekliyorum. Satır bana bakıyor ben satıra. Birden satırı kaptığım gibi alttan piyanonun tellerini kesiyorum. Hareketsiz bekliyorum. İlmek mi yoksa satır mı?
Piyano çalışmıyor, tuşlar geçersiz, sorular yalnız notadan. Do ve mi ile çözüme ulaşıyorum. Dersten geçiyorum ve mezun oluyorum.
Müzik ve piyano hayatımı alt üst etmeden satırın bir darbesiyle güle kavuşuyorum.
Oynaya güle uyandım, o korku ile karışık rüyadan.
Hasan TANRIVERDİ
Müzik ruhun gıdasıdır. Bu gerçek asla inkar edilemez.
Müzik ruhumuz için çok değerlidir. Müzik ki ruhumuzu en iyi şekilde dinlendiren ve rahatlatan,çok önemli olan bir unsurdur.
Müzik ruhumuz için çok değerlidir. Müzik ki ruhumuzu en iyi şekilde dinlendiren ve rahatlatan, bizi daha mutlu ve huzurlu kılan en güzel etkendir.