“İyi bir insansan, istediğini yapmak ile iyilik yapmak aynı şeydir.”
İyilik, yardım ve infak etmek insanın kendi tekâmülü için gerekli olan eylemlerdendir. Nasıl ki; bedenin ihtiyaç duyduğu her eksiğin giderilmesi için çaba gösteriliyorsa, ruhun paylaşma duygusunu içselleştirebilmesi için de gayret gösterilmelidir. Bunu yaparken veren el olmanın memnuniyeti, alan el olmanın mahcubiyetine neden olmamalı; aksine bireydeki yardım etme güdüsünün ifası için ona bu fırsatı veren kişiye müteşekkir olunmalıdır.
İçinde bulunduğumuz süreç itibariyle “güven” mefhumu, ne yazık ki her iki cihet tarafından da ziyadesiyle istismar edilmiştir. Yüreğinde yardım etme isteği taşıyan kişiler gerçek ihtiyaçlılara denk gelemezken, nice zor durumda olan insanlar da kendilerine uzatılacak bir el bulamamaktadırlar. Bu durum pek çok hususta olduğu gibi yardım işlerinde de dijitalleşmeyi gerekli kılmış; dernek, vakıf ve STK’ların online bağışları vesilesiyle suistimal oranı minimize edilirken manadan da peyderpey uzaklaşılmaya başlanmıştır. Hesaptan eksilen bakiyenin geri bildirimi olan dekontlar, beş duyu ile hissedilebilir bir reaksiyonu haliyle mümkün kılamamaktadır.
İnfak on iki ayda bire, zekât kırkta bire, fitre bir öğüne indirgenip, paylaşmanın ehemmiyetinin anlaşıldığı günler salt resmi tatil olarak görülmeye başlandığı için de söz konusu vecibeler kişinin mana âleminde layıkıyla tezahür edememektedir. Öte yandan muhtaç insan sayısında görülen artış, yardımsever insanlarda ümitsizliğe neden olmakta, kişiye kendisini dipsiz bir kuyuda hissettirmektedir.
Lakin denizyıldızı hikâyesinde de olduğu gibi hedef daima “BİR” olmalıdır. Bir; anlam bakımından ‘tekillik’ ifade ederken aynı zamanda ‘bütünlük’ manasına da gelebilmektedir. Çoğu zaman iyi niyet istismara kurban gitse de, kötülük virüsüne aşı üretilemese de, kimileri açlıktan kimileri tokluktan ölse de, ihtiyaçlar sınırsız imkânlar sınırlı olsa da, paylaşmaktan ve fayda üretmekten hiç vazgeçmemeliyiz. Hem de en ufak bir karşılık beklemeksizin…
Unutmamalıyız ki, “Bir toplum; yaşlı adamların, gölgesinde asla oturamayacaklarını bildikleri ağaçları dikmeleriyle gelişir.”