Düzeltme: Teknik bir sebepten dolayı yazımın yarısı yayına girmişti. Site yönetiminin yardımı ile yazının tam metnini aşağıda bulubilirsiniz. Cumartesi güzel bir sonbahar günüydü. Ne yaz ayı gibi tepedeki güneş boza pişiriyordu ensemizde, ne de rüzgar soğuk soğuk esip iliklerimizi titretiyordu. Henüz yeşilin tonları kızıla sarıya dönmemiş, sarı hazan kapıyı çalmış fakat kapı açılmamıştı… Çocuklar annelerinin elinden tutmuş, onları parka götürmüşler..
Yaşlılar bankalarda oturmuş kimi eski hatiralardan kimi torunlardan bahsetmekte… Kimisi de ülkeyi kurtarıyor kendince… Işte böyle “yaşam” dolu bir günde kızım Istanbul gezisi yapmak istedi… Nereden aklına geldiyse Fatih Sultan Mehmet’in mezarına gitmek istediğini söyledi. Tam evin kapısında ablamın kayınvalidesi ile karşılaştık… Dizlerini açmak için kızına doğru yürümek istemiş ama yanına arkadaşlık edecek birini de bulamamış. Korku ile karışık “ya Allah, bismillah!” demiş, kapıda bizimle karşılaşmış.. Onu yalnız göndermemiz mümkün değildi.
15 dakikada yürüyebilinecek mesafeyi, ona eşlik ederek, sık aralıklarda molalar vererek, parkta oturup dinlenerek yarım saat, kırkbeş dakikada keyifle tamamaladık. Hal böyle olunca haydi, dedik -her ne kadar marmaray fobim olsa da- marmarayla Sirkeci’ye geçelim, tramvay ve otobüs yaparız ya da kemer altında yürüyüş yaparak Fatih’e varırız, diyerek yola çıktık. Marmaray fobim var ya, ablami aradım “hakkını helal et!” geyiği yaptım.. Telefonu kapattığım dakikada aşağıdaki mesaj geldi: “Amerikan konsoloslugu turkiyedeki butun vatandaslarina onumuzdeki 72 saat boyunca karakoy, kabatas (set ustu) ve dolmabahceye gitmeyin bir saldiri olabilecegi ihtimaline karsi istihbarat var demis. Arkadaşlar bu hafta sonu Taksim- Yenikapı ve Taksim Feniküler hattında 72 saat içinde muhtemelen kalabalık bir anı seçeceklermiş ,yeni bir patlama olacakmış.
Bu bilgi konsolosluktan konuyu duyan birileri tarafından duyulmuş Sosyal medyaya yazmadan tüm tanıdıklarınızı ya arayın ya mesaj atın lütfen.Sosyal medyaya yazmayın deniyor.Planlanan yeri değiştirirler diye. Lütfen herkese ulaştırın Metro kullanmayın” Hay Allahım! Bir kere binmiş olduk… Insanın içine kurt düşüyor mu, düşüyor! Alçaklarin yapmak istedikleri de bu ya zaten! Ablama da o saniyede arkadaşı göndermiş. Üzgün ifadesiyle bana yollamış..”Çok geç smile ifade simgesi” diye karşılık yazdım. Ablamdan gelen mesajı eşime okuttum. Sonra kafa bulmaya başladık. “Son mesaji bakın neydi”, “işte o son mesaj” Sonra etrafımızda “makul şüpheliyi aramaya başladık” Yasası çıkan ama kendisi patlamadan bulunamayan makul şüpheliyi aramaya başladı gözlerim.
Sırt çantalı? Kabarık mont giyen? Gözleri fersiz bakan, saçı sakalı özensiz?.. Bu tabire uyan mont dışında, en yakınımda bir kişi vardı! O da kocam! Yok canım daha neler?! Ona yaklaşıp, fısıltı ile sordum. “Gözüne çarpan biri var mi?” Bir şey çıkmadı.. O, patlama anında olacakların hayalindeydi. Dilhan yerde oturuyordu. Ben onun üzerine kapanırmışım, o da (eşim) zayıf olduğu için patlamayla uçup gidermiş. Güler misin, ağlar mısın? Marmaraya bu dördüncü binişim ve her seferinde içimden sürekli Ayetel Kürsü okuyorum ama bu sefer daha içli okuyorum. Gözüm ise muhtemel ve makul şüphelide.. derken çok şükür Sirkeci’ye geldik. Garın fotosunu çekip ablama gönderdim. Eşim devam ediyordu takılmaya: “Gönderdiği son foto!” Su kemerleri altından Suriçini gezmek içimdeki tüm kaygıları alıp götürdü benden… Akşam olup, vapurla geri dönerken duyduğumuz tek patlama yandaki vapurdan gelen havai fisek sesleriydi. Herkese sağlıklı yaşam dolu bir hafta dilerim.