Parktaki zakkum ve erguvanların arasına girmişti güneş ışınları, palmiyeleri yalayıp bana kadar ulaştığında sıcaklığını ve renklerinin güzelliğini fark ettim. Bir süre daha renklerle oynaşan ışınları izledim.
Ateş çiçeklerinin parlaklığına bayıldım. Sardunyaların yanına vardım. Renklerinin güzellikleri kendine has çeşitliliklerine büyülendim. Çimlere, yürüme yollarına ağaçlara verilen şekillere hayran kaldım.
Parkın içindeki saray kalıntıları arasındaki çiçekler dikkatimi çekti. Çiçeklerin taşlar arasından çıkışlarına doğallık katmışlar. Görülmeye değer bir doğallık yakalamışlar. Yanındaki kara taş çeşme kullanılırdı. Çeşmeyi de çok güzel düşünmüşler, dedim.
Hafif bir rüzgâr çıktı. Leylakların güzel kokusu, sardunyalarla karıştı. Beni aştı ve geçti. Bir defne yaprağı koparttım ve parkın bana yakın kapısından caddeye çıktım. Karşı tarafa geçtim. Fakat çıkışım normal değildi. Çünkü, karşıdaki ağaçlar arasından, parka giren bir gurup havuza ellerine ne geçirirlerse atmaya başladılar. İki kişi diğer arkadaşını havuza attılar.
Kendi kendilerine bağırıp çağırıyorlardı. Geri dönüp baktığımda, havuzun fıskiyesini çalıştırmışlar ve birkaçı altına girmişti. Sudan çıkmış köpek gibi at heykelinde bir süre sallandılar. Kıyılamayacak süs bitkilerine ve çiçeklere zarar vermeye başladılar.
Arkamdaki pasaja girdim ve görevlilere sizi görseler tahrip etmezler herhâlde dedim. İki görevli caddeyi karşıya geçtiler ve aralarında tartışma çıktı. Mağazaya girdim ve arkadaşa pasajda olduğumu ve gelmesini istedim. Mağazadaki görevli, geçende ellerinden güçlükle kurtuldum. Polis arabası sirenini çalmamış olsa kurtulamazdım, dedi. O arada arkadaş geldi ve arabaya atladık ve gittik.
Pasaj görevlilerinin üstlerinin yıprandığını görebildim. Burası park değil tehlike yuvası dedim. Arkadaş, magandalara bulaşırsan başına iş alırsın şeklinde bir sonuç açıkladı.
Parkın güzelliğinde oturmaya devam etseydim. Kim bilir başıma neler gelirdi.