Paranın yozlaştırıcı etkileri vardır.
Kapitalizmin de öyle.
Tüm güzel değerleri alt-üst edebilirler.
Şairler-romancılar bunu iktisatçılardan çok daha önce fark eder.
Şekspir başta gelir bu konuda. İktidar ve para hırsını çok yazmıştır eserlerinde.
Atinalı Timon oyununda “paranın işlevi” şöyle geçer:
“Ne o? Altın mı?
Sapsarı, pırıl pırıl, değerli altın mı? Hayır, tanrılar,
Açgözlü aptalın biri değilim ben. Gökler, ey duru gözyüzü!
Karayı ak; çirkini güzel; haksızı haklı; alçağı soylu;
Yaşlıyı genç; korkağı yiğit yapmaya
yeter bunun bu kadarı. Ah, tanrılar neden bu? Neden bu, ey tanrılar!
Rahiplerinize, uşaklarınıza yüz çevirtir bu sizden,
Başının altındaki yastığı çeker dipdiri bir insanın;
Bu sarı köle, dinler kurar, sonra yıkar;
İleçliyi kutsar; cüzzamlıyı taptırır; hırsızı alıp
Üne, özgüye boğar, yanyana oturtur ulu kişilerle;
Budur işte yeniden evlendiren kırk yıllık dulu;
Kapanmaz yarasıyla en umutsuz hastayı
Merhemler, kokularla bir Nisan gününe çeviren de bu.
Git, körolası maden parçası, insanlığın orta malı, sen,
Ulusları birbirine düşüren.”
Çok güzel tanımlar paranın rolünü Şekspir..
Karl Marks da Kapital Cilt 1’in “Para” bölümünde Şekspir’in Atinalı Timon oyunundan bir parça alır, düşüncelerini açıklarken.
Ve bu yukarıdaki alıntıdır.
Paranın bu işlevi çok yerde anlatılırken, para ile satın alınamayacak şeyler de vardır.
Sevgi sevgi ile, güven güven ile, saygı yine saygı ile kazanılır.
Yeryüzü sanatın-felsefenin ve bilimin en yüksek haz olduğunu anlayana dek “paranın saltanatı” sürebilir.