Oluşan yeni iradenin anlayış ve yaklaşım tarzı ve niyetinin; yıllarca ihmal edilenler başta olmak üzere yurttaşlarının tümünü artık ihmal etmeyeceğini, kendi haline terk etmeyeceğini aksine sahipleyeceğinin göstergesi; “böyle gelmiş böyle gidecek” anlayışının red edildiğinin nişanesi ve ırk, inanç ve grup haklarının da ötesinde artık bireyin haklarının da devlet tarafından korunacağının umudunu vaad eden bir paketten; on yılların beraberinde getirdiği sorunların tümünü içermesini ve çözümlerini karşılamasını beklemek elbetti ki gerçekçi bir istem olmayacağı kadar bu paketi bu niyetle hazırlayanlara bariz bir haksızlık da olacaktır.
Umuttur hayatı yaşanır kılan. İşte bu yüzdendir ki ümitsizlik inananların şanından sayılmamıştır.
Son bir aydır gündemi işgal eden, içeriğinin ne olduğu veya ne olacağı tartışılan, açıklandığı günden beri değişik bakış açılarıyla gündemin ilk sırasına oturan “Demokratikleşme Paketi”, maalesef coğrafyamızda yaşanan tarihi arka geçmişe bakılmadan üstün körü, kaba bir ideolojik körlük ve ucuz politik yaklaşım ve polemiklerle itibarsızlaştırılmaya, önemsizleştirilmeye çalışılıyor.
Oysa bu pakete bağlanan umutlar vardı ve her tohum gibi bu umutlar da yeşermek için bir zemine ihtiyaç duyar. Bu umutların yeşermesi için de sadece bir zemindi bu paket! Bu coğrafyada yaşayan tüm halkların haklarını, menfaatini ve maslahatını barındıran umutları yeşertebilecek olan “Demokratikleşme Paketi”, kronikleşmiş birçok meseleyi çözmeye de matuf.
Şoven anlayışı sembolize eden bazı dayatmaları, sembolik de olsa kaldıran adım veya adımlarla beraber; başörtüsü ile kamusal alanda çalışma yasağına getirilen özgürlüğü, Manastır arazisinin manastırın kendi vakfına iadesi ile birçok yerleşim yeri isminin iadesini ve q, w, x gibi harflerinin kullanılmasının (yani artık sadece trt6 ve Anadolu ajansının değil kürdçe yazmanın yurttaşa da) suç sayılamayacağı taahhüdünü de içermesi, çıkılan bu yolculuğun daha rahat geçmesi için elbette ki espire edici olacaktır. Kanımca bunlar, bu pakete; hüsnü zan ile yaklaşmaya yetmiyorsa da bari sui zanla yaklaşmaya engel olabilmelidir. Zira bu paketi inşa edenlere pek çok umut bağlanmıştır. Hiç kimsenin bu umutları daha doğmadan boğmaya hakkı yoktur. Hüsnü zan ile bakıp iltifat etmek aklıselimin şiarı ve gereği olacaktır. Bu paket, yaşamın vesilesi olan umudun tohumunu yeşertecek zemini oluşturduğu gibi bundan sonra toplumsal helalleşme mi denir, toplumsal pişmanlık mı denir veya genel af mı denir, bunun yolunu da açmıştır.
Ayrıca tarihteki demokrasi mücadeleleri incelendiğinde; demokrasinin yerleşip kurumsallaşması için zamana, olgunlaşan şartlara ve bazı reformlara ihtiyaç duyulduğu müşahede edilecektir. Bu reformların belirli zaman dilimlerinde belirli içerikleri kapsayan“Paketlerle” yapıldığı da görülecektir.
Burada bize düşen: “Biz ne yapıyoruz veya eksik gördüğümüz konularda biz ne gibi bir katkı sunabiliriz” sorularının cevabını gerekli mercilerle paylaşmak olacaktır.
Şahsen ben, paket açıklandıktan sonra; hükümetin önemli mevkilerinde bulunan birçok şahsiyetten duyduğum gibi başbakanın siyasi baş danışmanı Yalçın Akdoğan’ın da bir TV programında “Demokratikleşme Paketini” değerlendirirken: “CHP’nin nötür MHP’nin ise negatif bir anlayışla “Demokratikleşme Paketine” muhalefet etmesi, demokratik reform ve kazanımlara bigane kalması bu topraklarda yaşayan halkların hakları açısından menfidir…” yaklaşımını önemsiyor ve bu konuda önerilere açık olduklarını hatta öneri beklediklerinin bir serzenişi olarak okuyorum.
Bu konuda sorumluluğu sadece siyasi argümanlara yüklememek gerekir, kendini aydın sayan herkese görev düştüğü kadar halka da sağduyulu davranmak düşer.
Aydın olmak için Türkten uzak durmak, mesafeli davranmak; Kürdü veya başka bir etnisiteyi yok saymak ve bunun tam aksi bir davranış ve anlayışta bulunmak da gerekmez. Belki de bugüne kadar yaşanılan acıların çoğu bu kriter sebebi ile yaşanmıştır. Artık bu algı ve kriteri değiştirmenin ve birbirimize tahammül edebilme kültürünü egemen kılmanın zamanı gelmiştir. Zira birbirimize tahammül etmediğimizde, ortak kültüre sahip olmadıklarımıza tahammül etmek zorunluluğuyla karşı kaşıya kalabiliriz. Bunun ispatı için o kadar uzağa gitmeye de gerek yok, başımızı kaldırıp etrafımıza bakmamız yeterli olacaktır.
Paylaştığımız ölçüde bütünleşebileceğimizi, aksi davrandığımızda da bölünmelerin oluşacağının farkına varmalıyız artık. Paylaşmak için de öncelikle birbirimizi olduğumuz gibi tanımamız, anlamamız ve kabul etmemiz gerekir. Paylaşmadığımız zaman aidiyet duygusunun da oluşmayacağını ve aslında bunun bölünmeyi de beraberinde getireceğini unutmamalıyız.
Bu yazımda; herhangi bir siyasi partiyi övdüğüm veya herhangi bir siyasi parti veya anlayışı yerdiğim zinhar anlaşılmasın. Ben, sahip olduğumuz renkleri zenginlik saymamız, birinin diğerini ötekileştirmeden ve hiçbir rengi yok saymadan; bunlar veya şunlar bu sorunu veya bu coğrafyanın bağrında yaşayan halkların sorunlarından herhangi birisini çözerse, siyaseten güçlü olur algısından uzak durmamız gerektiğine inanıyorum. Zira bu kadar aydır insanımızın ölmemesini önemsediğim kadar, bu durumun bir zaman dilimine bağlı kalmaması adına nelerin yapılması gerektiğini birbirimize söylememiz ve kolektif bir algı ve akıl ile bunu başarmamız gerektiğine inandığım için yazdım. Başarabiliriz, yeter ki samimi olalım…
@/MBHedbi