Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Her insanın bir “GÜNAYDIN’a ihtiyacı vardır dostlarım. Gün yarısı bile olsa, bir “GÜN/AYDIN” demek; seni önemsiyorum, seni düşünüyorum ya da seni seviyorum demektir.
Haydi o zaman kocaman bir GÜN/AYDIN sizlere…
ÖZLEMEK
Özlemek: bir kimseyi veya bir şeyi görmeyi, kavuşmayı istemektir… Yani göreceği gelmek.
Büyük bir eylem. İnsana, kalbini, gögsünden söküp attırandır özlemek. Yaşanmışlıklardır özlemek. Mazide kalan hoş anılardır özlemek. Gidişleri, kokusunu, sesini, sıcaklığını, sevecenliğini unutamadıklarınızdır özlemek. Uzaklık, oldukca uzaklık. Kelimelere sığdırabildiğinizden fazlasıdır her zaman özlemek duygusu…
Özlemek, hissetmek demek, özlemek insan kalabilmek demek. En çok da özlemek sevmek demek, hatırlamak demek, unutulmamak demek.
Yağmurun sesine, göğün mavisine, çimenin yeşiline, dağın yamacına, martının çığlığına, denizin dalgasına, bulutun gölgesine yemin olsun ki özlemek, kanamak demek, kor ateşlerde yanmak demek, en acı zehirlerle sınanmak demek.
Özlemek demek umut etmek demek, hayata tutunmak demek, bir rüyaya sarılmak demek, özlemek…
Özlem, geçmişe duyulan özlemi de ifade edebilir. İnsanlar, eski günleri veya geçmişte yaşananları özleyebilirler. Belki de gençliklerinde geçirdikleri zamanı veya eski arkadaşlarıyla yaşadıkları anıları özlerler. Bu tür özlem duyguları, geçmişin hatıralarına olan bağlılığı yansıtır ve insanın kimliğinin bir parçası haline gelmiş önemli deneyimlerin bir izidir. Bazen, özlem bir yere duyulan özlemi ifade eder. Bir kişi, memleketine, doğduğu şehre veya çocukluğunu geçirdiği yere olan özlem duyabilir.
Ama gün gelir, özledim bile diyemessin bazen. Kendine bile itiraf edemezsin özlediğini…
Rüzgara bile kızarsın, onun gibi esmedi diye. Bozulursun yasemenlere, onun gibi kokmadı diye, ovalara, dağlara, gökyüzüne kızarsın onun gibi renk vermedi diye dünyana…
Ama usundan şunu geçirmekten de kendini alamazsın, usunun freni patlar bir anda ve kendi kendine dersin ki.
Bir taşın üzerine “ seni özledim” yazsam onun kafasına fırlatsam. Belki o zaman “özlemek’ ne kadar acıtıyor anlar…
Göz görmeyince gönül katlanır dediklerine de çok aldanmamak gerek. Dile kolay gelen çokça gönle zor geliyor. Gözden ırak olan gönülden de ırak olmuyor her zaman.
Neyse ki “özlemek” için bir Nazım vardı bir zamanlar…
Mavi için Bir Edip Cansever, rakı için bir Can Yücel vardı… Sevda içinse Ahmed Arif…
İşte böyle dostlar bazen maviye bakarsın EDİP gibi; “mavi huydur bende” dersin…
Oturursun bazen yalnızlığınla baş başa, çilingir sofrasına şerefe kaldırırsın rakı bardağını havaya, Can Yücelin sözleri çınlar bardakta; “İçiyorsan Rakıyı öve öve, Söve söve kusacaksın ne varsa içinde…”
Ve güler maziden kulaklarına o anda Ahmed Arifin kızgın sözleri çıkar gelir; “giden gitmiş, hüznü ayaklandırmak boşuna…”
Ama özledim diyemezsin hiç kimseye, içinde bir volkan kaynar durur…
Nasılsın diye soranlara;
“Ben Nazım okuyorum, sen ne yapıyorsun?..” Dersin…
İşte özlemek böyle bir şey; Yarısı merak, diğer yarısı meraktan dolayı ölüm nedeni…
Gölgeni bile özlemek diye bir şey var, hiçbir kitapta tarifi olmayan…
Yemin ederim sarılmak falan da değil niyetim; şöyle uzaktan da olsa görmek, iyi olduğunu bilmek de yeterli. Sarılmak böylesine güze bir eylemken, kendini bu kadar özletiyor olman sana da saçma gelmiyor mu?
Ne yapayım dilimi tuttum da, yüreğimi durmadı be. Özledim işte özledim…
Belli bir yaşı devirince sık sık geçmişe özlem duymak, zamandan şikâyet etmek işin doğasında varmış diyerek kendimize küs mü kalalım?..
Özlemek, hasret duymak illa ki uzaktakilere, mesafeler ardındakilere özgü bir durum olmasa gerek! Öyle anlar, öyle zamanlar oluyor ki insan kendi yüzüne, kendi sesine de özlem duyabiliyor, hasret kalabiliyor! Hele ki zamanın çıldırdığı, çağın aklını kaçırdığı şu vakitlerde hayatın karmaşasında sıkışan, bunalan hatta ve hatta kaybolan modern insanın yazgısındaki bu trajediden, kendi ruhuna bir yol bulabilmesi, kendi özüne dönebilmesi ilk ve tek önceliği olmalıdır, desek haksız sayılmayız.
Sonuç olarak, özlem duygusu, insanın duygusal ve ruhsal derinliklerinde kendini gösteren karmaşık bir fenomendir. Aşk, geçmiş, yer ve zamanla ilişkilendirilmiş olan bu duygu, insanın yaşamının önemli bir parçasını oluşturur ve onun deneyimlerini zenginleştirir.
Neyse çok konuştum ben gerekli yada gereksiz. Son sözleri söyleyip özlemimle çekiliyorum kendi özlemimin içine.
Şimdi derim ki özlemeyenlere; şayet bir yerlerde bir anda aklına gelirsem, özlemim düşsün kalbine. Olduğun ortamda sessizliğe bürün. Özlemin ne demek olduğunu sen de iliklerine kadar hisset olur mu?..
Velhasıl kelam sevgili___
“_____Ne sen bana gelebildin…
Nede ben sana gidebildim…
_____Aynı şehirde…
Aynı gökyüzünde…
Aynı yıldızları seyrettik de…
BİR çıkmaz sokakta bile karşılaşmadık…
Sen bana hüzün kokan şarkılar dinlettin…
_____Ben duygu dolu şiirler yazdım…
Yaşayamadığımız aşkın girdabında kaybolduk ne acı…
Sen bana sitem ettin…
Bense sessiz çığlıklar attım…
Öyle yarım kaldık, öyle yaralı…”
İnanıyorum hayatta her iyiliğe karşılık verecek olan güzel olan kişiler de var. Saygı herkese olsa bile, sevgi hak eden kişiye karşıdır… Sevgi ve umut her zaman kalbinizde olsun…
Bugün yaşadığınız en güzel gün olsun, mutluluktan unutamayacağınız bir gününüz olsun ve yaşamın nefis tadını hissettiğiniz, umuda hoş geldin diyen dudaklarınız da tebessüm, ruhunuzda barış, sevgi şarkıları takılı olduğu, sıcak evinizde, sıcak yürekler ile huzurlu, sevgi ve mutluluk dolu, sağlıklı bir Pazar günü dilerim…
Sevin hayat sevince, sevilince güzel ve diyelim ki her bir cümleye ve bilene ki bu Vatanın sahipleri, yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#