Yaşanan gün nasıl olursa olsun, beklenen gün her zaman daha güzeldir. Çünkü insanın geçmişi hep kayıplarla, geleceği de hep umutlarla doludur…
Sonuçta kendinin ne hissettiği ve nasıl olmak istediğin önemli…
Ne tuhaftır ki gün batımında ömrümüzden bir günü daha uğurlarken büyülü manzara günün gidişini unutturur… Ve gece bir hayale dalıp yarı ölümü tadarız, farkına varmadan…
Derin yarı ölüm uykuya geçmeden kalabalıklar içinde yalnızlığını düşlüyorsun ve kendi kendine mırıldanıyorsun kendinin bile duyamayacağı bir frekanstan…
TOLSTOY, günlüğüne şöyle bir not düşmüş: “İnsanların aşk dedikleri şeyi bilmiyorum. Aşk, şimdiye kadar okuduklarım ve duyduklarım gibiyse, ben aşkı hiç tatmadım.”
Nedense gece yastığa koyduğun başının içinde ki beyin, göğüs kafesine hapsolmuş yüreğinin aklına aşkı düşürür…
Âşık olmak da, aşkı elde edebilmek de aslında çok kolay değil. Hep bir mücadele vermen gerekir. Ya kendi içinde ya da o aşkı kazanmak uğruna çabalayarak. Ama unutulmamalı ki, elde edilemeyen aşk daha değerlidir. Mücadelesi daha hisli olur. Kazanamamak sıradan bir hâl aldığındaysa, kabullenmesi bir o kadar zordur…
Acılarda aşk devşirdiğimiz, kalbimizin derdini insanlık derdinin üstünde tutmamak için ne büyük çabalar sarf ettiğimiz, insana, memlekete, doğaya dair sorumluluğun sevgilimizin saçlarını koklarken üzerimize düşüverdiği;
yine de zulümden sevgiye kaçtığımız, kaçarken yalnız hissettiğimiz, birbirimizi sokaklarda, meydanlarda, cenaze törenlerinde gözlerimize derin derin, uzun uzun bakarak ancak tanıyabildiğimiz bir zaman ve bir ülke bu.
Anlamları yeniden bulmak, onlara yeniden sarılabilmek için elimizde birbirimizden başka bir şeyimiz de yok üstelik.
Ama gün doğumuyla yeniden bir hayat başlıyor gece bıraktığımız yarımızı kucaklayarak… Gece savaşından mağlup mu, galip mi çıktığımızı anlamadan, yorgun savaşçı ruhuyla, gündüzün korkunç savaş deniziniz içinde buluyoruz kendimizi, unutup bir geceyi daha.
Ve sabah gün ışığı güneşin yeni tazeliğinde, kuş cıvıltılarını dinler, karıncaların yeniden yuvalarına yaptığı yiyecek stoklarını hızlı adımlarla taşımalarını izlersin. Bir taraftan da kumrular yem yiyor, su içiyordur. İşte her sabah bir gecenin hayalinden çıkıp bir gerçeğin içine balıklama dalarsın…
Hayat başlamıştır yeniden…
Hep derim ya, vardır dostun dosta söyleyeceği bir şeyler gün doğumuyla ve gün batımıyla…
Ve yeni gün de yeni hayaller düşler kalemlerimizde ki beyinler… Gece düşlerini bohçalayıp kaldırmışızdır dolaba…
Ve hep birlikte bir A4 önünde, kendi içimizde yaşadığımız hayallerimizle burada buluşuyor ve paylaşıyoruz.
Birlikte yapacağımız yorumlarla da hayallerimizi kat kat fazlalaştırıyoruz…
Hepimiz hayaller kurarız irili ufaklı. Bizlerle beraber yaşayan, büyüyen, bir yerden sonra da “biz” olan hayaller. Özgürüz’dür hayallerimizde, tek engelimiz kendimiz, her şey serbest.
Zamanla büyür hayallerimiz de tıpkı bizler gibi, ayni şeyleri yaşarız, ayni acıları çekeriz, ayni hataları yaparız. Bu yüzden evladımız gibidir hayallerimiz, belki daha da öte…
Fakat hayallerimize ulaşmak o kadar kolay değildir. Emek ister, sabır ister, çaba ister, özveri ister. Kendinden verdiğin ölçüde değerlidir zaferin, vazgeçtiğin şeyler kadar da özel.
Evet, hepimiz hayallerimizi gerçekleştirmek için yaşarız. Ama sadece bazılarımız başarır hayallerine ulaşmayı.
Hayat biz planlar kurarken başımıza gelenlerin bütünüdür…
Peki, ne midir bu başımıza gelenler?
Kimimize göre kader, kimimize göre kısmet kimimize göre de imkânsızlıklar. “İmkânsız” kelimesiyle dalga geçercesine başarılı olan insan portreleri de vardır, imrendiğimiz, parmakla gösterdiğimiz, özendiğimiz.
Ama azdır başaranlar, azdır kazananlar. Çoğunluk “imkânsızlık” kelimesinin ağırlığı altında ezilip kalır, vazgeçer, kalır. Kimisi yokluktan dolayı vazgeçer. Ama “en büyük varlık içerisinde yokluğu yaşayanlar” vardır ki iste onların hali en acınası haldir. Çocukken başlamıştır hayaller kurmaya, imkânı da vardır hayallerini gerçekleştirmek için. Büyür hayalleriyle, gelişir. Sonra bir gün öğrenir acı gerçeği: başkası onun yerine çoktan hayal kurmuş, planlar yapmıştır… Öylece kalır, hevesi kursağında, içine oturmuş hayallerle ve kabullenmeye çalışır “kendisi için yazılmış rolü” bu hayat sahnesinde…
Hayallerinizle düşler kurmayı düstur edinmişseniz… İşte o zaman inanın yaşam çekilir düzeye erişiyor. Yeter ki birden bire biri çıkıp ta o kurgunun tadını bozmasın… İçine girmeye kalkmasın…
Düşler ve hayaller. Belki günün 24 saati düşünürüz doğru ya da değil ama önemli olan düşündüklerimizi idrak edip, edemediklerimizdir. Aslına bakılırsa düşünmek, düş kurmak ve hayal kurmak her ne kadar bir birlerine yakın terimler hatta aynı gibi gözükse de aslında çok ama çok farklı olgulardır…
Birisi çıkmış şöyle demiş ne kadar doğru bilemem: “Hayal etmek pasiftir sadece ileri gidemez gittiği pek nadirdir düşünmek mi oda insanı stresten bitirir…”
Düş kurmak ve gerçekleştirmek imkânsızı başarmaktır…
Hayaller büyük olmalı beynimiz fikrimiz düşüncelerimiz kalbimiz ve sevgimiz kadar…
Ne kadar hayal kurup düşlersek o kadar çok yenileriz kendimizi ve dünyamız o kadar büyük olup meydan okur hayata…
Eğer oturup hayal kuracaksak ve bu hayallerin gerçekleşmesi için dışarıdan gelen bir gücün bize yardım etmesini bekleyeceksek ki bu güç genelde tanrı ve tanrı inancıdır ya da nasıl olsa gerçekleşmez diye onu bir hayal olarak beynimizin dehlizlerine hapsedersek; hayatımız, hayallerini gerçekleştirmiş insanlara gıpta etmekle geçer…
Hayaller yaşamımızı katlanır hale getirir, umutla beslenir. Âmâ hiç büyümez, çocuk saflığında kalır. Zararsızdır ve masumdur hayaller.
Ben hayallerime kendim rol biçiyorum. Çoğu gerçekleşmese de bu güne kadar ben, benim hayallerimi, benim olduğu için, seviyorum…
Her ne kadar gerçeğe dönmek acı da olsa hayallerimle güzel düşler kurmayı seviyorum. Ruhumu canlı tutuyor. Deneyin tavsiye ederim…
Yüzünüzdeki tebessüm, yüreğinizdeki sevgi pınarlar gibi dolsun taşsın… Sevgi ve dostluk adına günü öyle güzel yaşayın ki mutluluk adına, ömür kitabında ki en güzel öykü olsun ve nice güzel öyküler sizin olsun.
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevdiklerinizle sevgi dolu bir yaşam geçireceğiniz güzel bir gün olsun… Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu ve umutlu, güzel bir Perşembe günü dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun…
#öskurşun#