1994 eğitim-öğretim yılının başında Kaliforniya Long Beach’teki Wilson Lisesi’nde göreve başlayan 23 yaşındaki Erin Gruwell ‘in öğretmenlikteki ilk deneyimidir. Birbirinden farklı ırklardan ve aile yapısından gelen öğrencilerin eğitim aldığı okul esasında yakın geçmişte akademik başarısı yüksek bir lise iken devlet tarafından dezavantajlı öğrenci grubuna eğitim vermekle görevlendirilmiş. Bahsi geçen “yeni” öğrencilerin okuldaki eğitim hayatının başlamasıyla bir anlamda okulun prestiji sarsılmış ve başarılı öğrencilerin tercih etmediği bir okul konumuna gelmiş. Bu durumu bertaraf etmek için, bu okulu tercih eden ortaöğretim not ortalaması yüksek az sayıdaki öğrenci için “özellikli” bir sınıf oluşturulmuş. Uygulanan bu yöntemle okul idaresinin amacı eski başarı trendini yakalamak olmuş.
Dram türündeki Amerikan yapımı “Özgürlük Yazarları” isimli filimin süresi 2 saat 4 dakika. Başrol oyuncusuysa sinemaseverlerin “Milyon Dolarlık Bebek” filmiyle hafızalarında yer edinen ve şahsi görüşüme göre zor rollerin altından kolaylıkla kalkabilme potansiyeline sahip bir oyuncu olan Oscar ödüllü Hilary Swank’tır. Swank “Erin” adıyla rol aldığı filmde Amerika’nın kimlik çeşitliliğini yansıtan sınıfın demografik yapısında Latin Amerikalılardan Asya kökenlilere kadar uzanmaktadır ve Erin bu kimlik çeşitliliğiyle 302 no.lu sınıfında zorlu geçeceği aşikâr olan bir sürece başlar.
Yapacak Çok İş Var
Sınıftaki öğrenciler her ne kadar birbirinden ayrı dünyalara ait olsalar da ortak bir noktaların vardır ki o da; günlük hayatlarında kıyasıya yaşadıkları ırksal ve toplumsal zorlukların merkezinde olmalarıdır. Bu sebeple de Erin’den saf idealizm içeren eğitim yönteminin işe yaramadığını ve bundan sonra yaramayacağını söyleyerek buna son vermesi talebinde bulunurlar. Bu isteği dikkate alan Erin kendi yöntemlerini uygulamaya karar verir. İşte buradan sonra seyirci bir başarı hikâyesi izlemeye başlar.
Tüm olumsuz şartlara rağmen zaman geçtikçe öğrencileriyle iletişim kurmayı başaran Erin görür ki, her öğrencisinin farklı bir hikâyesi vardır. Bu noktadan hareketle kendi hikâyelerini yazmaları, kendi kendilerine bile olsa anlatmanın önemli olduğunu belirterek hepsine birer defter armağan eder. Bu defterlere her gün bir şeyler yazmalarını ister. Yazdıklarını birileri ile paylaşmaları konusunda cesaretlendirir. İşte tam da bu yazılar, öğrencilerin hayata tutunmalarını sağlayan bir araca dönüşecektir. Hatta yazılanları okumaya gönüllü olduğunu söyler ve kendisinin okumasını isteyenlerin normalde kilitli olan fakat ders boyunca açık kalacak olan dolaba defterlerini bırakabileceklerini söyler. Ertesi gün dolabın defterle dolu olduğunu gördüğünde çok şaşırır.
Erin bu yazım sürecine ek olarak, başka bir dramla empati yapabilmelerini sağlamak amacıyla Yahudi Soykırımı’na dair bilgi ve belgelerle, müze gezileriyle ve canlı tarih tanıklarıyla öğrencilerini tanıştırır. Ancak bu noktadan sonra rahatsızlık verdiğine inandığım (belki de sadece ben öyle hissettiğim) yoğun bir Yahudi propagandasına maruz bırakılır izleyici. Yahudilere ayrılan sürenin bu film içinde çok uzun olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerin ıslahında başat unsur olarak soykırım argümanlarının kullanılmasıyla empati yapılması amaçlanmış olsa da ayrılan sürenin uzunluğundan dolayı bir propaganda izlediğim hissine kapıldım. Bu süre, filmin ana hikâyesini beslemek amacıyla senaryoya yerleştirilen yan hikâyelere ve karakterin duygu derinliklerine rezerve edilebilirdi. Böylece filmi izlerken hissedilen kopukluklar ve anlatımdaki sıkıntılar bertaraf edilmiş olurdu. Bu durum, filmin vermeyi amaçladığı eğitim alanındaki o önemli mesajı gölgelemiş bana göre.
Sonuç
Öğrencilerinin yazdığı o defterler 1999 yılında yayınlandı. Ardından 302 no.lu sınıfta yakalanan ruhu ülke geneline yansıtabilmek için “Özgürlük Yazarları Vakfı” kuruldu. 2007 yılına gelindiğindeyse bir filmle beyaz perdeye taşındı. Tüm bu bilgiler gerçek kahramanların fotoğrafları eşliğinde filmin sonunda seyirciyle paylaşılıyor. Bu sebeplerle bu film, belalı okul/öğrenci ve idealist öğretmen konulu filmlerden ayrı bir yere konulması gereken bir yapım olmalıdır.
Takdire şayan bir öğretmeni izlediğimiz gerçek hayat hikâyesinden uyarlanan filme zaman ayırmaya, kafa yormaya, ilham almaya değer…