ÖZGÜRLÜK ATEŞİ
Yusuf Yılmaz
Ocak ayının soğuk, karlı bir gününde
Her taraf bembeyazdı.
Kar, bir ağacın altında bekleyen
Minnacık bir kuşu ha örttü ha örtmek üzereydi.
Tuttum kanatlarından koynuma soktum onu.
Isınmıştı.
Aldım indim sahile,
Denize doğru baktı.
Uçmak istedi;
Bırakmadım.
Bilmiyordu denizin ne kadar soğuk olduğunu.
Denizin maviliğinde de
Tehlikelerin olduğunu da bilmiyordu.
Yaz olsa bırakacaktım.
Dağlara baktı .
Ah dediğini hissetim!
– Sordum ona içimden :
Neden herkes dağlara bakınca gamlanır?
– Dağ doruklarında ki kartalları görünce
Özgürlük ateşim şiddetlenir.
Allı, yeşilli, benekli kelebeler etrafımda dolaştıkça
İçimdeki güller açmaya başlar.
Oralarda insanoğluna pek az rastlarsın.
O insanları da vahşi hayvanlar kendilerine göre evcilleştirmişlerdir.
Bize pek zarar vermezler.
– Minnacık bir yavruyum.
Ben o gördüğün dağın bağrından çıktım.
Sırlı sözlerim vardır dallarında.
Karıncalarla sevdalık etmişimdir kayalıklarda.
Güzel ezgilerle kanat çırpışlarım
Gelir gözümün önüne.
Buralarda kafese girerim diye korkarım.
Ey insanoğlu! Bırak beni uçayım göğe doğru,
Özgürlüğüme kavuşayım.
— Anlaşıldı minik kuş.
Sana dar geldi bu göğüs.
Ne desem seni ikna edemem.
Yürek senin, can senin.
Kanatların kartal kanadı
Gözlerin akbaba gibi keskin olsun.
Hadi uç git. Güle güle.
Yolun açık olsun.
Tanrı seni korusun.