Gençlerin birey olduğunu hatalar yapabileceğini ve hatalarından ders alacağını düşünür ve hoş görmeye çalışırız. Deli dolu çılgın gençlik diyerekten bazen alkışlarız. Yaptıkları çoğu zaman hoşumuza da gider. Çünkü bizim gençliğimizde yapamadıklarımızı yaptıklarını biliriz.
Bizim sahip olduğumuz veya olamadığımız imkânlara sahip olmaları ve bu imkânları iyi yönde kullanmalarını zevkle izleriz. İyi ve güzel yaptığı her şeyde yanlarında olduğumuzu ve desteklediğimi söyleriz. Hatalara gelince onlara doğruyu anlatmaya çalışırız. Yol gösteririz. Bizim onların yararlarına olan şeyleri yapmamız ve anlatmamızı onlar baskı olarak görebiliyor ve bizlere karşı çıkarak inatlaşmaya kadar gidebiliyorlar. Sanki onların üzerinde baskı kurduğumuzu, kişisel özgürlüklerini sınırladığımızı düşünüyorlar.
Oysaki anne ve baba, ebeveynler evlatlarının kötülüğünü asla istemez, gerekirse onlar için canlarını gözlerini kırpmadan verirler. Yemez yedirir, giymez giydirir onlar için çalışır didinirler. Bunu bile bile gençler hala ailelerine karşı çıkarlar. Yanlışları üzerinde inat ederler. Bu nedenlerden dolayı da Çoğu gençlerin aileleri ile aralarında uçurumlar açılmakta ve adına kuşak çatışması denmektedir.
Hatalarını gören ve uyaran büyükler ikaz ettiği zaman “sizinle aramızda kuşak çatışması var ve siz anlamıyorsunuz” şeklinde konuşarak büyükleri susturmaya ve çok iyi biliyorlarmış gibi kendilerini haklı çıkarma ya da çalışmaktadırlar. Evet, o anki duyguları ve olaylara bakarak anladıkları, söyledikleri ve gösterdikleri tepkilerden başka bir şey değildir. Ya sonrası?
Kimse sacını değirmende ağartmadı. Bir ömür yatıyor saçının aklarında. Büyüklerin gözlerinde. O gözler neler gördü, nelere ağladı nelere sevindi. Hayattan ne tecrübeler edindi. Doğrular yanlışlar yaşandı. Çocuklarının da ömür denen bu yolda yürürken aynı hataları yapmalarına, üzülmelerine engel olmak adına onları korurlar, korumaya çalışırlar.
Tabii ki Kendi bildikleri şekilde.
Evet, herkes kendi hatasının bedelini öder ve her koyun kendi bacağından asılır. Ama işin aslı sadece kendisi cezasını çekmez, onu seven ailesi ve sevdikleri de beraber o hatanın bedelini öder. İster istemez yakınları etkilenir. Kendisi bunu anlar ama iş işten geçmiş olur.
Hayatımızı etkileyen en önemli faktör Televizyon dizileri ve filmler oldu. Çoğu gençliğin bozulmasına, hayata ve ailesine asileşmesine neden olmaktadır. Bu tür film ve diziler toplumu etkileyen ve yönlendiren yanlış senaryolarla dolu. Toplumu gelenek ve göreneklerimizi hiçe saymakta, ahlakı değerleri yok ederek toplumu ve gençliğin bozulmasına neden olmaktadır. Bu da elbette ki geleceğimizi tehdit etmektedir.
Bu şartlar altında yeni nesil’e güvenebilecek miyiz? Geleceğimizi emanet edebilecek miyiz? Şahsen ben şüpheliyim.
Çünkü gençlik adeta ruhsal çöküntü içerisinde ve uçurumun kenarına sürüklenmektedir.
Şu dönemde burnunun dikine giden kendi bildiğini yapmaya çalışan birbirlerini etkileyerek özenti içerisinde, asileşen hırçın bir gençlik topluluğu oluşmuş durumda. Gençliğin sorunları çok fazla. Omuzlarına yüklenen ağır yüklerin altında ezilmektedirler. Eğitim sorunları, iş bulamama, ekonomik sorunlar, gibi önemli sorunlara da ayrıca değineceğim. Bu yazımda sadece imkânları olup ta aileleri arasında problemler yaşayan ve yaratan gençliği anlatmaya çalıştım.
Sonuç olarak Dörtnala koşan hırçın tay gibi nereye gideceğini bilmeyen özenti ve asilik içerisinde bir gençlik görüyorum. Adeta hayatın tozpembe dizilerinde yaşıyorlar.
Kendi yazdıkları senaryolarını hayatlarına uygulama çabasındalar. Aşırı derecede asi ve riyakârlık içerisindeler.
Hayatın rüya âleminde özgürce yaşama çabasındalar. Kendi deyimleriyle hayatın gırgırındalar.
Nevin Hanım aramıza hoş geldiniz. Gençlik hep böyle mi? Yani bizler de böyle miydik acaba? Yoksa sanal alem, teknolojik olanaklar mı bu hale getirdi? Gerçek şu ki hayatın gırgırı affedilmez hayat tarafından.