Tabiatın müstesna bir güzellikle süslediği ve coşkun feyiz kaynakları bahşettiği Yeşil Bursa’nın tabii servet kaynakları arasında, toprağın bağrından fışkıran tabii sıcak sular da yer alır. Asırlardan beri şöhret ve rağbet kazanmış Bursa kaplıcaları; çeşitli dertlere derman olmuş, şifa vermiş, yüz binlerce insanı kendine çekmiştir. Bunun için de bir zamanlar Bursa’ya “Su Şehri” ismi verilmiş… (Bizans hakimiyeti altında geliştiği yıllar, Çekirge semtinin bulunduğu yerde Pithya adlı küçük bir su şehri kurulmuştur.)
Bizanslı Etienne isimli bir yazar Asya’nın birçok sularından bahsederken, Bursa’daki sulara da temas ediyor ve “Bithynie’de Pithya ismi verilen bir kaplıca vardır. Bu Prusa’nın krallık hamamlarıdır. (Bains Royaux de Prusa)” şeklinde bir ifade kullanmaktadır.
Yunanlı Procope’a ise Justinien’in burada muhteşem bir saray ve halka mahsus bir hamam yaptırarak, 525 yıllarında zevcesi Theodora dörtbin kişilik maiyeti ile Bursa sularında yıkandıklarının ileri sürmektedir.
1326 yılından itibaren Türk hakimiyeti altına giren Bursa, bu tarihten sonra lâyık olduğu kıymeti görmüş, ecdâdın yaptırdığı tarihî hamamlarla kaplıcaların ehemmiyeti artmış ve Yeşil Bursa hakiki bir su şehri olma özelliği kazanmıştır.
Subaşı veya Gölbaşı isimlerinden ismini alan İnegöl kazası, Bursa’mızın en güzel ve kalabalık kazalarının başında gelir.
Bursa’dan 45 Km. doğuda, denizden 310 metre yükseklikte bulunan İnegöl Kazası, Bizanslılar zamanında tekfurluk merkezi idi. Bu zamandaki adı “Ankelokoma” idi. 1298 yılı Mayıs ayında, Osman Gâzî’nin kumandanlarından Turgut Alp idaresindeki bir süvari birliği ile muhasara edilerek, birkaç saatlik müsademeden sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Bursa’nın kalkınan kazalarının başında gelen İnegöl’de İshak Paşa Camii, Cuma Camii, İshak Paşa Medresesi gibi tarihî eserler, Çitli ve Kınık maden suları ile tabii kaynar sulu Oylat kaplıcaları kalabalık turist çekmektedir. Dakikada 500 litre su akıtan Oylat kaplıcalarında suyun harareti 40,5 derecedir. Bu derecenin 37,5 dereceye düştüğü belirtilmektedir. Yurdumuzun her tarafından on binlerce insan Oylat kaplıcalarına gelerek yıkanmaktadır.
İnegöl ilçesinin 27 km. güneyinde Uludağ ormanlarının eteğinde, çamlıklar arasında bulunan Oylat kaplıcalarının tarihi, Osmanlı İmparatorluğu’ndan eskidir. Asırlarca süren bir tarih parçasında, milyonlarca insana şifa kaynağı olmuştur. Halkımızın arasında Oylat kaplıcaları hakkında bir de efsâne dolaşmaktadır. Bilecik Tekfuru’nun kızı tedavisi mümkün olamayan bir hastalığa tutulur. (Bizanslılar zamanında tekfurluk merkezi olduğu için, Ankelokoma ismi verilen şimdiki İnegöl’ün tekfurunun kızı da olabilir.) Vücudunun her tarafında yaralar çıkar. Her taraftan gelen hekimler bu hastalığa çare bulamazlar. Bulaşıcı bir özellik taşıyan yaralar gitgide büyür, tekfurun kızının yanına yaklaşılmaz bir hal meydana gelir. Kızının tedavi edilemediğini gören Tekfur; “Alın bunu, uzaklara götürün. Benim gözlerim görmesin. Kanlı gömleğini bana getirin…” der. Tekfurun kızı şimdiki Oylat kaplıcalarının bulunduğu yere getirilir. Öldürülmeden burada bırakılarak, gömleği hayvan kanına sürülerek, “Ölyat” nidaları arasında orada tabiatla başbaşa bırakılarak, saraya dönülür. Bırakıldığı yerde sıcak suların aktığını gören Tekfur’un kızı, sürüne sürüne bu sulara girer ve yaralarını yıkar. Çevrede bulunan otlar ve yabani meyvelerden yiyerek günlerini geçirmeye ve ölüm gününü beklemeye başlar. Aradan günler geçer, sıcak sular Tekfurun kızını, hayvanlarını otlatan bir çoban görerek alıp saraya götürür. Halkımız arasında bu çoban ile tekfurun kızının evlendiğini söyleyenler bile vardır. İşte o tarihten bu yana ÖLYAT diye diye OYLAT olur çıkar meydana. Tekfur burada büyük bir saray yaptırır, uzun yıllar yaşar. Saray kalıntılarını görmek bugün Oylat kaplıcalarında mümkündür. Tarihi bir özelliğe sahip, mağara içerisinden sayısız insan kafasının çıktığı beyan edilmekte, Tekfurun katlettiği insanlar olduğu ileri sürülmektedir. Bu efsâne yanında gerçek hükmü, elbette tarih verecektir. Böyle bir araştırmanın yapılmasını temenni ederiz.
Folklor araştırmaları özelliğini taşıyan Oylat kaplıcaları hakkındaki halk ağzından derlediğimiz efsâne yanında; Hayat Tarih Mecmuası, Şubat-1965 tarih ve 1 sayılı nüshasında, “Osmanlı İmparatorluğu’nun İlk Başkenti” başlığını taşıyan bir yazı içerisinde Oylat kaplıcalarına da yer verilmektedir. Bu kısmın aynen buraya alınmasını uygun görüyorum. Orhan Ş. Yüksel, bakınız Oylat Kaplıcası hakkında neler sıralamaktadır: “Efsâneye göre, bu çevreye ilk yerleşen Türk beylerinden birinin kızı, şifasız bir cilt hastalığına yakalanmış, kim ne ettiyse, kızcağızın vücudunu kaplayan yaraları iyi edememiş. Sonunda babası bakmış ki, olmayacak, almış kızını atının terkisine, dağ başında, sıcak suların kaynadığı bir yere getirmiş ve “Var öl yat, burada” demiş. Aradan aylar geçmiş, günün birinde yolu o tarafa düşenler, genç kızı sapasağlam bulmuşlar. Vücudundaki yaralardan eser yokmuş. O zaman bu suyun şifalı su olduğu anlaşılmış. Yerin adı da, kendisine söylenen “ÖL YAT” sözünden gelmiş, zamanla OYLAT halini almış. İnegöllüler, kulağa bir tuhaf gelen Oylat sözünün menşeini soranlara hep bu efsâneyi anlatırlar.”
Oylat Kaplıcası dakikada 1300 litre su verir. Bu hemen hemen bütün Bursa kaplıcalarının verdiği suya yakın miktardır. Oylat’ın değeri, kaplıcasının bol sulu ve şifalı olmasından çok, bulunduğu yerin güzelliğindendir. Bu kesim, tıpkı dağın kuzey-batı tarafı gibi, sık ormanlarla kaplıdır. Küçük küçük derelerle vadilere bölünen hareketli arazi adım başında değişik bir manzara gösterir, adım başında insanın karşısına değişik bir manzara çıkar. Kaplıca yakınlarında Alaçam ve Muzal dereleri vardır. Hemen hemen balta girmemiş denecek derecede sık ormanların kararttığı vadilerden akıp gelen derelerde bol alabalık bulunur. Dere boyunca yürüdükçe bu dünya ile bütün ilişiğiniz kesilmiş gibi gelir. Artık suların çağıltısı, tek tük kuş sesleri, ağaçkakanların gaga sesinden başka bir şey duyamazsınız. İnsanın içini bir ürperme alır.
Alaçam deresi, Alaçam yaylasından çıkar. Yaylanın yolu Sarıçam yaylasından geçer. Her iki yayla ve çevresi ormanlarla kaplıdır. Sarıçam yaylası, buradaki çamların gövdesi sarımtırak bir renkte olduğu için o adla anılagelmiştir.
Uludağ’ın bu kesimlerinde arazi öylesine hareketlidir ki, tabii güzellikler bakımından Kuzeybatı yamacını bile gölgede bırakır. Adım başında bir suya, bir çağlayana rastlamak mümkündür. Tıpkı dağın öbür tarafında olduğu gibi, kayaların arasından fışkırmış ağaçlara rastlamak mümkündür.”
Oylat kaplıcalarının suyu sülfatlı ve hidrokarbonatlıdır. Kalsiyum ile sodyum madenleri ihtiva eden sular, romatizma ve deri hastalıklarına karşı şifa ve deva kaynağıdır. Arsenikli olan su reaksiyon bakımından çok kuvvetlidir. Radyoaktivitesi on eman’dır. Prof. Dr. Kerim Ömer Çağlar tarafından hazırlanan bir rapora göre, 1934-1946 yılları arasında Scheller, Çağlar, Ungan ve Alpar analiz yaparak, şu tabloyu meydana çıkarmışlardır. Raporu aynen buraya alıyorum.
ISI: 40, 5 DERECE BİR LİTREDE BULUNAN MADDELER:
Katyonlar Miligram Milival Milival
Potasyum İyonu K. 2.82 0, 0721 0, 9571
Sodyum İyonu Na. 21.7 0, 9418 12, 4913
Kalsiyum İyonu Ca. 119, 6 5, 9800 79, 4112
Magnezyum İyonu Mg. 5.6 0, 4603 6, 1115
Demir İyonu Fe. 0.36 0, 0130 0, 1727
Aliminyum İyonu Al. 0.58 0, 0644 0, 8550
7, 5316 100, 0000
Anıyonlar Miligram Milival Milival
Klorür İyonu CI. 2.6 0.0732 0.9613
Nitrat İyonu No. 3 2.0 0.032 0.43
Hidrofosfat İyonu Hpo. 4 1.0 0.021 0.29
Hidroarsanat İyonu Has. 4 0.01 0.143 0.20
Sulfat İyonu So. 4 228.6 4.7450 62.8422
Hidrokarbonat İyonu Hco 3 161.6 2.6461 35.2660
545.87 7.53316 100.0000
Metesilikat asidi
H2 Sie3 46.0
Serbest Kr. Dioksit Co2 11.00
602.87
Suda ayrıca bir miktar krom vardır.
Reaksiyon (Ph) : 7.3
Radyoaktivite : 10 Eman
Oylat Kaplıcası suyu madenli sulardan olup esas kimyasal karakteri hidrokarbonatlı ve arsenikli olmaktır. Galip katyonu kalsiyum olup tam bir desosiyasiyonu sağlayacak oranda radyoaktivite mevcut bulunmaktadır. Banyo edilerek ve içilerek her türlü vücut ağrılarına ve mide hastalıklarına karşı kullanılır. ( İLHAN YARDIMCI’nın Evliyaları ve Âbideleri ile Şehirler Sultanı Bursa Kitabından alınmıştır. Ağustos 2005-Bu eser üç baskı yaptı, mevcudu yok. Yeni baskısı için çalışmalar devam ediyor.)
Yıllar sonra, 30 Haziran 2017/Cuma günü başlayan dört günlük bir ziyaretimiz oldu.
Geçen yıllar içerisinde, köprülerin altından çok sular geçmiş. Oylat’ın çehresi değişmiş.
Daha çok muhafazakâr ailelerinin dinlenmek ve kaplıcalarında şifa bulmak gayesiyle/isteğiyle geldikleri OYLAT, şimdi bir ticaret şirketinin rant kapısı haline getirilmiş.
Çağlayan otelde kaldık. Kütüphane kaldırılmış. Büyük salonunda zaman zaman yapılan etkinlikler, rağbet görmüyor, eğlence halinde…
Kapalı bayanların yanında, çıplak kadınların da sayısı az değil.
Yukarıda bileşimini verdiğim kaplıca sularının, yazılı bileşikleri taşıdığı inancında değilim, kaplıcalara girenler de böyle diyor. Sular bir havuzda toplanarak, oradan motorlarla diğer otel ve bölümlere dağıtıldığı belli.
AVM.lerde fiyatlar çok pahalı, fırsat düşkünlüğü yapılıyor gibi geldi bana.
Oylat kaplıcaları; Mevlâ’nın Şâfi sıfatında, şifa veren, dağıtan bir mekân olarak kabul edilir, inanılır.
Yönetimin bunu ikinci plana attığı, ticaret gözüyle baktığı kesin. İlgililere de bunları söyledim, SEHER YELİ şiir kitabımda yer alan OYLAT ÇAĞLAYAN OTEL isimli akrostiş bir şiirimi de kendilerine kitapla birlikte hediye ettim, bir teşekkür bile alamadım.
Turizm ve ticarete kurban edilen nice yerlerimiz arasında, biri OYLAT olmamalı. Bu dünya kimseye bâki değildir, her zerrenin hesabı verilecektir.
18 Temmuz 2012 tarihinde ziyaret ettiğim ve yine SEHER YELİ şiir kitabına koyduğum iki şiirle yazımı bitireyim.
VATANDA OYLAT
Oylat’ta “Aslan Ağzı”, akar, durmadan akar,
Uykusun haram etmiş, yıllarca bize bakar,
Dağ, su, orman hayattır, yeşile yeşil takar,
Şifadır bedenlere, kaynağında su yakar.
OYLAT VATANDA CENNET, YOLDUR: KUR’AN’LA, SÜNNET.
Yeşil Vadi, mağara, bayındır otelleri,
Soğuk/sıcak suları, Allah’ın bir nîmeti,
Şükrediyor kulları, Anadolu dilleri,
Hizmet-i Gayretlerin, bilinmez mi kıymeti?
OYLAT YURDUMDA CENNET, SARIL KUR’AN’LA, SÜNNET.
Suların âhenginde, senfoni kuş sesleri,
Güzellikler denginde, tabiat eczanesi,
Seher vakti tefekkür, kesiyor nefesleri,
Çağlayan köpük köpük, hikmetin nur tanesi,
OYLAT GÜNEŞ’E YAKIN, KEMÂLİ HADDİN TAKIN.
AÇIK BÜFE
Otel yemekhanesi, “Açık Büfe” diyorlar,
Çeşit çeşit yemekler, etli, sebze, tuzlusu,
Müslüman gayet rahat, çok demeden yiyorlar,
Tatlıyı sayamadım, kremalı, buzlusu,
YE EFENDİ MÜSLÜMAN, AÇLIKTAN ÖLEN VAR MI?
Göbekler iri, şişkin, daha da büyüyecek,
Dilim ekmekler pişkin, meyveler tabak tabak,
Hesâb-ı Mîzân günü, ne yüzle yürüyecek,
Unuttuk geçen günü, yarını sürüyecek,
YE EFENDİ MÜSLÜMAN, MUHTACI GÖREN VAR MI?
Evler aygır harası, Ahret’e ne kazandık?
Zengin fakir arası, nasıl belli oluyor,
Kantar çekmez darası, günahları yazandık,
Varsa gizli karası, hülyalara uzandık,
YE EFENDİ MÜSLÜMAN, DEFTERİN DÜREN VAR MI?
Acınır o insana, yemek için yaşarsa,
Nefsine dokununca, şaha kalkar coşarsa,
Sadece dünya için, gece/gündüz koşarsa,
Bir fındık kabuğunda, bardağından taşarsa,
RAHAT MISIN MÜSLÜMAN, İNCE YAĞ SÜREN VAR MI?
Her rahat bir hayatın, mutlak hesabı vardır,
Kanaatkâr bir tadın, gönül sarayı dardır,
Fâni olan ömürde, gül goncada bin hârdır,
Hesap etmezsen eğer, sonu mutlaka yardır,
BÜLBÜL OLSAN NE FAYDA, NEFSİ ÖLDÜREN VAR MI?
Gün olur, harman olur, yaşın gelir seksene,
Yaratan huzuruna, divan durup çöksene,
Sararır, yüzün solur, resmini bir çeksene,
Dünyanın tarlasına, sağlam tohum eksene,
YE EFENDİ KEMÂLİ, SENİ GÜLDÜREN VAR MI?