1978 1 Mayıs’ının üzerinden geçen 32 yıl sonra, onbinlerle yasal olarak Emek Bayramını kutladık. Son iki yıl DİSK Yöneticileri ile en ön saflarda yürüerek çıkmıştık, Taksim’e, tüm engellemelere rağmen. 32 yıldır Türkiye’de çok iktidar değişti. 12 Eylül darbesine kadar, CHP, AP, MHP, Güven Partisi, 1980 ile 1983 arasında ise 12 Eylül’ün en acımasız dönemini, 83 seçimlerinden sonra; ANAP, DYP, SHP, RP, BBP, DSP, MHP iktidarlarını gördük.
AK Parti 2002’den beri iktidar. Son iki yıldır 1 Mayıs resmi Emek Bayramı. Ve 2010 yılında Taksim Emek Bayramını kutlamak isteyen sendikalara, siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine açıldı.
Türkiye, darbecileri ile hesaplaşıyor. 12 Eylül’ün yasakları bir bir tarih oluyor. Türkiye’nin asker, bürokratik ve yargı oligarşisi çatırdıyor. Tasfiye ediliyor.
Ülkeyi korkularla, terörle, yargısız infazlarla, işkencelerle ve yasaklarla yönetmiş olan derin devlet (oligarşi yapı), resmi ideolojinin yönetimi tasfiye edilirken; tüm korkuları, yasakları mezara gömülüyor.
Darbeciler paşa paşa yargılanacaklar
1 Mayıs 2010’un en önemli anlamı, 90 yaşına merdiven dayamış otoriter cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyete doğru dönüşümünün en önemli virajlarından biri olmasıdır. Diğeri ise Ergenekon davalarıdır. Bu ülkenin topraklarında kendilerini ayrıcalıklı görenlerin; halkına ve milli iradenin temsilcisi iktidarlara karşı cinayet, katliam ve darbe operasyon senaryoları yapanların, uygulamaya koymaya çalışanların mahkemeler karşısına çıkarılması ve tutuklanmasıydı.
Bir diğeri ise TBMM’de 12 Eylül’ün en önemli üç saç ayağının yargıdaki hakimiyetine son verecek ve 12 Eylül paşalarına ve darbecileri 50 yıldır koruyan korunma kalkanlarını kaldıran ve yargılanmalarının paşa paşa önüne açan anayasal değişikliklerdi.
Diğeri ise 27 Nisan e-muhtıra sonrasında Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı ve AK Parti’nin yüzde 47 oy almasıydı. Yurttaşlar darbecilere karşı sandıkta öylesine bir destek vermişti ki, darbecilere alet olan siyasi partiler sandığa gömülmüşlerdi.
Türkiye’yi, bize öcü olarak gösterenler değiştiriyor
Bugün Türkiye bir yol ayrımında. Bu ülkenin asıl sahipleri olduğunu zanneden, kendi yurttaşlarına karşı operasyonlar yapmaktan çekinmeyen, terör örgütleri ile gerektiğinden işbirliği yapan hatta kendi terör örgütünü kuran (TİT gibi) bir yapıyı; beğenmediğimiz, bir dönem ‘şeriat getirecekler’ diye korktuğumuz ve şimdi de tek parti diktatörlüğü kuracaklar diye korkutulduğumuz bir siyasal yapı değiştiriyor.
Bu ülkede acılar çekmiş toplumun değişik kesimlerinin, ilk defa önlerine çıkmış tarihsel dönemeçte, var olan darbeci ve halkına karşı cinayet işlemekten çekinmemiş olan yapının tasfiyesinde 3. yol arayışlarının mevcuda destek vermek olduğunu görmek için, yeniden aynı acıları yaşamaması gerekir diye sesli bir şekilde sormamız gerekiyor.
Neden AK Parti’ye destek vermek gerekir!
Var olan otoriter rejimin değiştirilmesi ve yerine daha demokratik bir sistemi inşa etmek; kendilerine ‘3. yol vardır’ diyenlerin veya başka yolu olanların asıl amacı olmalıdır. Çünkü ülkemizin topraklarında farklı olan herkese acılar çektirmiş ve büyük bedeller ödetmiş olan oligarşinin tasfiyesi ancak acılar çekmiş olanların yan yana durması ile mümkün olabilir.
İşte bunun için bugün yapılması gereken daha demokratik, özgürlükçe ve daha zengin bir ülke için demokratikleşmeyi gerçekleştirenlerin yanında olmak, eksik bıraktıklarında ve geri adım attıklarında destek vermek ve güç vermektir.
Bu destek, AK Parti iktidarını darbeciler karşısında güçlendirmek ve daha demokratik arayışların önünü açmak olacaktır.
Kumlu’nun yuhalanması ve tahammülsüzlük
1 Mayıs’ta alanda kimi sol çevreler tarafından TÜRK İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun konuşturulmaması ve kürsüden indirilmesi ise Türkiye solunun büyük bir bölümünün farklı olana tahammülsüzlüğün bir göstergesidir.
Kendini yasaklayanlara benzeyenlerin, yasaklayanlarla yollarının kesişmesi ise ne büyük bir trajedidir. Kumlu’ya yapılanları destekleyenlerle ne dün yol arkadaşlığım vardı nede bugünden sonra olacaktır.
Onun için 1 Mayıs’ta Mustafa Kumlu’nun konuşturulmamasına yönelik yapılan protestoyu kabul etmiyorum.
Düşünün alanda 300 bin kişi vardı. Geçen yıl Taksim’e DİSK çıkarken diğer sendikalar Kadıköy’de 1 Mayıs’ı kutlamışlardı. Sol örgütlerin kimileri de Kadıköy’e gitmişti. Taksim’e ise yaklaşık 5 bin insan çıkabilmişti. Şimdi 295 bin kişi neden Taksim’e geldi diye yuhalayacak mıyız?
1 Mayıs’a katılan herkese tahammül gösterilecek. Demokrasilerde olduğu gibi. Beğenmediklerimiz kürsüde konuşacaklar ve biz onları dinleyeceğiz. Kumlu’yu yuhalayanlarla kürsü önünde tartışırken, alandan ayrılmaya karar verdim. Farklılıklara tahammül göstermeyenler yasaklara nasıl karşı çıkabilirler ki? Nasıl demokratik haklardan yana olabilirler ki?
Son söz: 1 Mayıs’ta Taksim’de solun tüm renkleri yürüdüler. Ne kıyamet koptu ne de olağanüstü bir şey oldu. Sizce Ergenekon Terör Örgütüne operasyonlar yapılmasaydı, kolları kanatları kırılmasıydı, anayasal değişiklikler yapılmasıydı, sizce Taksim’de yine bildik 1 Mayıs görüntülerini görür müydük?
Yanıtınız ‘evet’se bilin ki? 1 Mayıs 2010’da Taksim’de yaşananlar, AK Parti iktidarının ve demokrasi güçlerinin başarısıdır.