YALNIZLIK, 21.yy’ın dinamikleri ile, insanlığın yaşadığı en büyük sorunlardan biridir. İfade edilemeyecek kadar da kötü bir deneyim ve süreç yaşatabilir. Çeşitli şekillerde oluşabilen ve tam bir tanımının, açıklamasının yapılamaması çözüm arayışlarını da sekteye uğratmaktadır.
İnsanın kendi isteği ile yalnızlığı seçmesi, çoğu zaman yaratıcı sonuçlar doğurur. Ama kendi iradesiyle seçim şarttır. Tek başına olabilmek, kendine yetebilmek, kendi kendine ayakta durabilmek, üretebilmek, inzivaya çekilerek verimli ve yaratıcı olabilmek…gibi olumlu sonuçlar doğurabilir. Buna YARATICI YALNIZLIK denir.
Genellikle kapalı toplumlarda yada gelişim seviyesi düşük toplumlarda; toplum herkesin kendi şeklini almasını ister. Kendine benzemeyeni eleştirir, dışlar. Bu da İTİLMİŞ YALNIZLIK’ı yaratır ki, tehlikeli olan budur. İnsanda, büyük bir hüzün içinde mahrumiyet, terk edilmişlik, dışlanmışlık, yabancılaşma ya da desteksizlik hissi yaratır. Bireyin çevresinden aldığı uyarılarılardan yoksun kalıp dikkate almaması, baskılara uymaması davranış bozukluklarına yol açabilir.
Bireylerin yaşadığı yalnızlıkların, toplumsal hayata yansıması kaçınılmazdır.
Sosyolojik açıdan bakarsak; günümüz yalnızlığı Endüstriyel Devrim ile başladı. Teknolojik yenilikler, internet, üretim ilişkileri, aile yapısı ve yaşam şekillerinin değişimi etken oldu. Toplumsal yapı da, bunlarla değişiklik gösterdi.
Siyaset Bilimi’ne göre ise; YARATICI YALNIZLIK’ın toplumsal hayattaki karşılığı, Tek Başına Yönetim olmaktadır. Uluslar ve Devletler açısından, Yaratıcı Yalnızlık ancak büyük toplumsal travmalardan sonra olmalı. Savaş, İç Savaş, Bağımsızlık Mücadelesi…gibi Bu süreçlerin ardından yapılan her köklü değişim, her uygulama kararlarının Siyaset Bilimi’ndeki karşlığı Devrim’dir. Buna en iyi örnek; M.K.ATATÜRK’ün T.C’yi kurması ve yaptığı Devrimlerdir.
Eğer böyle bir toplumsal travma olmadan oluşan, Tek Başına Yönetim topluma zarar verir. Nasıl ki, birey çevresinden aldığı uyarıları gözardı ettiğinde, dikkate almadığında Davranış Bozuklukları yaşıyorsa, Yönetim de yaşar.
Yönetim, toplumsal ve siyasal hayatta uyarılardan yani Toplum ve Devletin Denetim Mekanizmalarından, etkili Muhalefetten, özgür Basından, Bağımsız Yargıdan, Yaşama Meclisinin denetim ve gözetiminden… Gibi uzak kalmışsa ya da kalırsa uygulamalarında bozukluklar oluşur. Başlıcaları; vatandaşlar arasında ayrımcılık, herkese eşit davranmayıp adil olmama, istediği gibi olmayanı dışlama…gibi. Yani ÖTEKİLEŞTİRME yapar. Bu da insanı İtilmiş Yalnızlığa sürükler.
Farklılıklara tahammül edememek, farklılıkları kendi oluşumuna tehdit görmek, tehlikeli olarak algılamak ÖTEKİLEŞTİRMEyi yaratır. Amaç; bireyin kişiliğini ezmek, aşağılamak, farklı görülen kimliği teslim almaktır. Ötekileştirme söylemlerinde, nefret içerikli olarak aşağılama, suçlama ve hakaret vardır. Bu da kendini överken, başkasının farklılığını kötüleyerek yapılır. En büyük tehlike ise; ötekileşme ile oluşabilecek, öfke ve nefret dolu Toplumsal Ayrışmadır. Diğer bir önemli husus; ötekileştirende nefret duygusu yoğunlaşırken, ötekileştirilenlerde de büyük bir öfke birikimi oluşabilmektedir. Üzücü ve korkutucu yanı,biriken bu öfkenin şiddet kaynağına dönüşebilme ihtimalidir. Avrupa’nın tarihinde buna örnek bir çok olay vardır. Irkçılık olaylar gibi…
Siyasi olarak telafisi olmayan uygulamaların sonuçları, insanların bireysel haklarını elinden aldığı gibi toplumların çöküşüne, yok olmasına da yol açabilir. Sadece kendi iktidarını ve gücünü korumak için; Toplum Barışını bozarak, toplumda kutuplaşma yaratıp ayrıştırma yapmaya, insanları aşağılayıp, hakaret ederek ezmeye, temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakmaya, dışlamaya, hayatını karartmaya, ona acılar yaşatmaya kimin hakkı var? İNSANLIK SUÇU’dur bu!