Birkaç istisna hariç, her şey doğar, gelişir, serpilir, solar ve ölür. Zulüm düzenleri de böyle. Kurulurlar, bir müddet insanlara kan kustururlar ve sonra helak olup giderler.
Ku’an-ı Kerim zulüm düzenlerini, Ankebut 41’de “örümcek ağı”na benzetir. Lakin her diktatör, kurduğu zulüm düzeninin ebediyyen süreceğine öylesine inanır ki; bu inançla, düzeninin örümcek ağına benzediğini fark bile edemez.
Tunus’a bir bakınız. 23 yıl kendi halkına kan kustur, sonra bir manav kendini yaksın ve o zulüm düzenin bir günde yıkılsın. Dün yönettiğin ülkenden kaçmak zorunda kal…
Çeyrek asra varan bir diktatör, bırakınız füzeyi tankı, çakaralmaz silahı bile olmayan halkın sokak eylemleriyle devriliyor ama bu devrim, ne ilginçtir ki; Türkiye medyasında hak ettiği ilgiyi görmüyor. Özellikle de ‘merkez medya’da yeterince yer bulamıyor.
Kuzey Afrika’nın Kemalist rejimi olarak adlandırılan Tunus rejiminin yıkılışına elbette sevinmiş olamazlar. Sevinmek bir yana, karalar bağlamış gözüküyorlar.
Nede olsa Tunus rejimi ile Türkiye’deki rejim arasında büyük benzerlikler var. Tunus, laik bir cumhuriyet, biz de. Tunus’ta başörtüsü yasak, bizde de. Tunus rejiminin en büyük korkusu İslam, bizim rejimin tek korkusu da İslam.
Biraz farklılığımız da yok değil. Bizde muktedir olmalarına izin verilmese de; iktidarlar seçimle gelir, bazen seçimle, bazen post modern darbe veya muhtıralarla gider. Onlarda ise geldi mi, bir daha gitmez. Çünkü başkasının gelmesine izin verilmez.
Bizde içerisinde yaşlıların namaz kılmasından öte fonksiyonları budanmış camiler açık, orada ise camilerde ezan okunur ama içeride namaz bile kılamazsınız. Haksızlık yapmayalım, bir farkımız daha var. Onları genellikle Fransızlar, bizi ise küresel çıkar odaklarının hepsi sömürür!
* * *
Julien Assange’in 28 Kasım 2010 tarihinde başlattığı ABD belgelerini yayınlama serüveninde, “Wikileaks çağı ve devrimi” ve “WikiLeaks dublör mü, süflör mü? Yoksa…” başlıklı iki yazı kaleme almıştık.
İlkinde ‘Dinsizin hakkından Wikileaks gelirmiş…’ demiştik. WikiLeaks’ın devirdiği ilk rejim unvanını alan Tunus rejimi, bu sözümüzü doğrulatmışa benziyor.
İkincisi ise, bu belgeleri WikiLeaks’in yayınlanmasına kimin, neden izin verdiğiydi.
Aradan geçen süre ve yayınlanan belgeler, ABD’ye rağmen yapılan yayınlar değil, bilakis ABD’yi de yöneten küresel egemen güçlerin bilgisi, izni, hatta emriyle yapıldığıdır.
WikiLeaks kurgusu bakın nasıl işliyor! Bu kadar bilgi ve belge bir şekilde kopyalanıp, bir şekilde Julien Assange’in eline geçtiğini farz edelim. Peki, nasıl oluyor da bütün bu yayınlar, dünyanın en güçlü Siyonist ailesi olan Rothschild Hanedanlığı’nın kuklası hatta sömürgesi konumundaki İngiltere’de özgürce devam ettirilebiliyor?
Ve neden belgeler belirli bir strateji çerçevesinde yayınlanıyor? Sıradan bir asker olan Julien, stratejist bir deha gibi davranabiliyor?
Hatırlayınız, ilk yayınlar Türkiye ile ilgili idi. Ardından, İsrail’le ilgili çok sarsıcı belgelerin geleceği fısıldandı. Aradan aylar geçmesine rağmen, bir türlü İsrail belgeleri yayınlanmadı. Oysa İsrail’in çevresindeki rejimleri diken üstünde tutan belgeler, ağır çekimde yayınlanmaya devam ediyor.
Bu belgelerin yayınlanması ve yayınlanmaması, sadece ABD’nin iç meselesi olamaz. Bu belgeler, ABD’nin gücünü azaltıcı etki yapmadığı gibi, ülkeler üzerinde ve özellikle de diktatörler üzerinde politik bir baskı uyguladığı artık şüphe götürmez durumda.
İlk belgeler, Türkiye gibi ne batılı ne de doğulu bir ülke üzerinden test edilerek, etkisi ölçülmüş olmalı. Aslında, Türkiye açısından çok tartışılması gereken belgeler vardı. Ama ne medya meseleyi derinlemesine irdeleyebildi, ne de iktidar meseleyi önemseyip büyüttü.
Oysa aynı şey, Tunus rejimi için geçerli olmadı. Yaklaşık 10 milyon nüfusu olan küçük bir ülkede, büyük yolsuzluklar yapıldığının yayınlanması, elbette halkı galeyana getirecek ve rejimi sarsacaktı. Muhtemelen çok yıpranmış olan Tunus rejimi feda edildi ve bu sayede çevredeki diğer diktatörler daha da büyük bir ABD ve küresel güçlerin baskısına maruz bırakıldı. Bir ülkeye ait bilgi ve belgelerin yayınlanmaması uğruna, rejimlerden daha fazla taviz koparılmış ve daha fazla sömürü imkânı elde edilmiş olunmaz mı?
WikiLeaks’in sahibi Julien Assange’i çok cesur bulabiliriz. Diğer daha alt örnekleri bir kenara bırakırsak, FED’i millileştirmeyi düşündüğü ve bunun içinde ilk adımı attığı için, bir anda ABD Başkanı Kennedy’yi bile ortadan kaldıranlar, Assange gibi sıradan bir askerin, kirli çamaşırlarını ifşa etmesine nasıl izin verebilirler?
Assange, İran, Kuzey Kore gibi bir ülkeden, zor şartlar altında yayın yapıyor olsaydı, bu biraz daha inandırıcı olabilirdi. Oysa Assange, İngiltere’de. Elinde ne olduğunu, nereden yayınladığını çok iyi biliyorlar. ABD’den bir domain firması, bir adresi iptal ederek, bunu önleyemeyeceğini bilmiyor muydu? Elbette biliyordu. Peki, bu kadar sığ ve anlamsız önelemleri neden alırlar?
* *
Farz edelim ki, biz sırandan bir teoriden söz ediyoruz ve bütün bunlar, küresel güçlere rağmen yapılıyor. Tunus diktatörünün yönetime getirdiği ordu, nasıl oluyor da darbe yapmıyor ve halka destek oluyor? Yoksa bu, Fransa’nın zor durumda bırakılması ve despotik laikçi rejimlerin yerine, halkların ve diğer diktatörlerin kontrol altında tutulmaları için bir stepme değişikliği mi?
Tunus’un, Fransa’da sürgünde yaşayan muhalif liderlerinden Munsif Marzuki, önceki gün ülkesine döndü ve sadece 300 kişi karşıladı.
Bu ayaklanmayı hiçbir tarafa mensup olmayan bir genç başlatsa da, sokak olaylarını Tunuslu solcuların yaptığını biliyoruz. Birçok ülkenin yanı sıra, Türkiye’den bazı solcu grupların Tunuslu solcuların destek gönderdiğini biliyoruz.
* * *
Halen eski diktatörün atadığı diğer zalimlerce yönetilen Tunus rejiminin en büyük korkusu, Nahta Hareketi’nin liderlerinin Tunus’a dönmesi. Çünkü asıl halk gücü, Raşid El Gannuşi’nin liderliğini yürüttüğü Nahta Hareketi’nde.
Önceki akşam görüştüğümüz Tunuslu bir arkadışımız, ‘serbest bir seçim olsa, Nahta’nın oyunun yüzde 60’dan az olması mümkün değil’ dedi. Oysa bugünkü Başbakan Gannuşi ile hiçbir bağı olmayan Raşid El Gannuşi’nin, ne başbakan ne de cumhurbaşkanı olmak gibi bir talebi yok. Gannuşi sadece ‘adil bir yönetim’ arzuluyor. Bir liderin makam mevki ihtirasının olmaması, bir Müslüman’ın ana şiarındandır ve bu şiarın Gannuşi’ye çok da yakıştığını düşünüyorum.
Bugün sürgünde yaşadığı (ve birkaç aya bir Türkiye’ye gelir gider) İngiltere’den ülkesine dönmesi, Marzuki’nin dönüşüne asla benzemez ve bu dönüş Tunus askeri bir darbeye neden olabilir. Bu durum çok daha vahim bir sonuç ortaya çıkarabilir.
Nahta liderlerinin şu anki yol haritaları, isabetli gibi gözüküyor. Çünkü yanlış bir adım; büyük bir risk, daha çok kayıp ve Tunus’ta yeni bir diktatörlüğün başlamasına neden bile olabilir?
Bu nedenle de, Müslümanlar bu kez hedefi tam 12’den vurmalılar ve oradaki diğer düşünce sahiplerinin de haklarını koruyarak, tüm dünyaya iyi bir örneklik sunmalılar.
Öte yandan gönül ister ki, halk ayaklanmasının fitilini ateşleyen WikiLeaks belgelerinin başlattığı süreç; sadece eski diktatör Zeynel Abidin bin Ali’nin derilmesiyle sınırlı kalmasın.
Hem Tunus içindeki zulüm düzeninin tümüyle sonunu getirerek adil bir yönetimin tesisi sağlasın, hem de Tunus’un çevresindeki diktatörlerin de sonunu getirsin. Ama bu sonuç şimdilik mümkün gibi gözükmüyor. Bunun olabilmesi için, halkların ve dahi Müslümanların bunu hak ediyor olması gerekiyor. Oysa Müslümanların adil bir rejimi hak edecek yeterli gayretin içinde olduklarını söylemek mümkün gözükmüyor.
Bir topluluk kendilerini değiştirmedikçe, Allah c.c. onları ve onları yönetenleri değiştirmez. Başımıza gelenler, yapıp ettiklerimiz yüzünden…
www.twitter.com/ozerkemal