Ormanın büyüsü, üzerimize sis gibi çöküyor ve bizi kendine çekiyordu. Ormana giden yolda arkadaşlarla toplanıp yürüyorduk.
Orman gülleri ve çalı çileği arasından bulutlara yükselip dostluk kuran çam ağaçlarının görünüşü, bulutları da sevmemize neden oluyordu.
Çam ağaçlarının gövdesine tutunur, başımızı kaldırdığımızda, uzun ince bir yol gözlüyorduk. Ormanı kabullenmekten öte, belleğine sevgi kazınmış aşıklar gibiydik.
Ağaçların gövde ve dallarının kalınlığı, insanı resmen etkiliyordu. Üç kişinin kucaklayamadığı bir çam ağacını göz önüne getirin. Ağaç dallarının iğne yaprakları, gizemli esintiyi ıslıkla bırakıyordu kulağımıza.
Arazinin yüzey şekli ve bitki örtüsü ormana korkunç güzellik sağlıyordu. Vadiler, düzlükler ve tepeler inanılmaz renkliliğe ve manzaraya sahipti. Vadinin korkunç yüzü, görülmeğe değerdi. Ağaçlar arasındaki akarsuyun kulağımıza ulaşan çağıldayışı harika bir frekanstaydı.
Sesin ağaçlar arasından yansımasını, büyük bir zevkle dinliyorduk. Bu durum ormanlar için güzellik anlayışımıza yenilerini ekliyordu. Vadiye inmek, su ile çağlamak ve dereye erişmek. Çevreyi abluka altına alan sise, yataklık yapan vadiyi gözlemlemek. Bulut olmak ve çise şeklinde obaya düşmek.
Obanın güney kesimindeki kayalıklara, oradan vadiye kadar inmeyi düşündük fakat korktuk. Ormanın güzelliği korkunçluğuyla bir görünüm kazandığında geri dönüyorduk. Çünkü ormanın çekiciliği kendini gösteriyordu.
Ağaçlar bulutlara, suyun çağlama sesi de esen rüzgârın dallarında oluşan ıslığa denkti. Her denklikte geri dönmekte korkunun izleri olduğunu söyleyebilirim. Yalnız iki arkadaş, korku dünyasının sisli ortamına rağmen, obanın doğusundaki vadide suyun çağlamasını merak edince zor da olsa vadiye iniyorlar. Su öyle bir yükseklikten düşüyor ki, inanılmaz bir şelale oluşuyor.
Ormandaki şelalenin güzelliği çok da geçerli olmayacaktı. Çünkü, şelaleyi görmeye gitmek mümkün değildi. Ormanın büyülediği bizler dahi, ağaçların çekiciliğine rağmen, ilginç vadi ve suyun çağlaması deyip geri dönmek zorunda kalıyorduk.
Geri dönmek, sis atmosferinde korkmaktı. Ormanın büyüsünü korku bozuyordu. Bozuyordu bulutların kararıp yaklaşması. Geceye kalmak, korku dağları bekliyor içimizde. Kor oldu bekliyor. Bulutlar çek git diyor obana veya evine. Bu vadi derin vadi, suyun çağladığı, sisin konakladığı ve sesinizin güzel seslere karıştığı bir vadi.
Derin vadiyi yalnız bırakarak geri dönüyoruz. Bulutlar geliyor peşimizden, bizimle alay ediyor. Şöyle beş dakikalığına bıraktı suyunu. Kuru yerimiz kalmadı ve boyun eğdik yağmura ve sele. Vadiler gürledi, orman gülü acıdı hâlimize, karanlık olmadan obanın aydınlığına çıktık.
Koşmayı bıraktık ve “Ormanın büyüsü” dedi ağabey, işte ağaçların çekiciliği ve güzelliği adına oyunu.
Peşimizden gülmüştü ağaçlar, orman gülüne bakarak ve bulutlara göz kırparak.