Hikmetinden sual olunur. Lâkin “sebep ve hikmet hakkında” cevap irad olunmaz. Olunsa da, verilen cevap kamu vicdanında makes bulmaz. Millet sorar: Uğruna varımı yoğumu adadığım milyonluk ORDU’M 3.5 eşkıya karşısında niçin böyle pasif, yetersiz ve yeteneksiz kalır? Hangi sersem ORDU’mun elini-kolunu bağlar da; Bir kendini bilmez hain, lânetli bebek katiline ‘sayın’ ve eli kanlı eşkıyaya ‘gerilla’ kelimelerine serbestlik getirir de; Milletin namus, devletin beka ve bağımsızlığından sorumlu kuvvet ne yapar?… Bakınız “kurucu irade” daha ne diyor?..
İnsanların mücadelesinde en kuvvetli siper, iman dolu göğüslerdir. (1922-Atatürk)
MİLLİ BAĞIMSIZLIK, EGEMENLİK ve ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER
01- Milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin çıkarları gerektirdiği taktirde, insanlığı meydana getiren milletlerden her biri ile medeniyet gereklerinden olan dostluk ve siyaset ilişkilerini büyük bir dikkatle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen her hangi bir milletin de, bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım. (1921-Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt : 3 – Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayını, 1954)
02- Bugünkü Türk milleti siyasi ve sosyal topluluğu içinde kendilerine Kürtlük, Çerkezlik ve hattâ Lazlık veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat geçmişin bu keyfi idare devirlerinin sonucu olan bu yanlış adlandırmalar, düşmana alet olmuş birkaç gerici, beyinsizden başka, hiçbir millet ferdi üzerinde kederlenmekten başka bir etki meydana getirmemiştir.
Çünkü bu milletin fertleri de, Türk toplumu gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlâka, hukuka sahip bulunuyor. Bugün içimizde bulunan Hırıstiyan, Musevi vatandaşlar, kader ve talihlerini Türk milletine vicdani arzularıyla bağladıktan sonra kendilerine yan gözle, yabancı gözü ile bakmak, medeni Türk milletinin asil ahlâkından beklenebilir mi? Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep bir ırkın evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır., Aynı kavmin çocuklarının hep beraber olarak birbirlerini tanımaları, birbirlerini sevmeleri ve bu “birlik sevgisinden” çıkacak yüksek hislere olduğu gibi uymaları ne güzel bir şeydir., (1929-Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Prof. Afet İnan, 1969-Türk Tarih Kurumu Yayını; 1832-Atatürk Diyarbakır’da, Kadri Kemal Kop. 1938 /325 + Dünya Gazetesi : 30.08.1952)
03- Türk milleti kurtuluş savaşından beri, hattâ bu savaşa atılırken bile, mahkûm ve mazlum milletlerin hürriyet ve bağımsızlık davalarıyla ilgilenmeyi, o davalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca, kendi soydaşlarının hürriyet ve bağımsızlıklarına ilgisiz kalması elbette uygun görülemez. Fakat milliyet davası şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde düşünülemez ve savunulamaz.
Milliyet davası siyasi bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ideal meselesidir. Şuurlu bir ideal demek pozitif bilimlere ve bilimsel yöntemlere dayandırılmış bir hedef ve gaye demektir. O halde, propagandalarda denenmiş yöntemlere müracaat etmek şarttır. Türkiye dışında kalmış olan Türkler, önce kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz, Türklük davasını böyle uygun bir ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türkleri’nin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz. (Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 13)
04- Biz, uluslararası ilişkilerde karşılıklı güven ve saygıyı amaçlayan açık ve samimi politikanın en ateşli taraftarıyız. Hassasiyetimiz, bu alandaki durum ve yükümlülüklerimize karşı, bunların bizim için de geçerli ve gerçek bir güven sağlayıp sağlamayacağı noktasındadır. (Nutuk)
05- Hayati gerçekleri bilerek, bilmeyenlere de uygun bir yol veya zorla anlatarak amaca doğru yürüyeceğiz. Bizi amaca varmaktan alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri dış düşmanlar. Bunlar bizi sömürge haline koymak için ilerlememizi istemeyenlerdir. Fakat çiftçi arkadaşlar, muhterem babalar, bizim için bunlardan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf daha vardır; O’da, içimizden çıkması muhtemel olan hainlerdir. Aklı eren, memleketini seven, gerçeği gören kimselerden böyle bir düşman da çıkmaz. İçimizden böyleleri çıkarsa onlar ya aklı ermeyen cahiller, ya da memleketini sevmeyen kötüler veya gerçeği görmeyen körlerdir. Biz, cahil dediğimiz zaman, mutlaka okula gitmemiş olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz: İlmi ve gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de, özellikle sizlerin içinizde görüldüğü gibi gerçeği gören gerçek bilginler çıkar. (1923-Atatürk)