Ne zaman sokaklarda, caddelerde yürüsek hep aşinayızdır o hüzün tablosuna… En merhametsiz insanın bile içini cız ettirir adeta o hüzün görüntüleri… Sonra kendinize bakarsınız halinize ve sahip olduklarınıza şükredersiniz…
Her gün çöplerin yanında titreyerek uyuduklarını görünce insanın içinden birşeyler koparırlar duruşlarıyla… Düşünüyorum, düşünüyorum da hiç bir insan evladı o şekikde yaşamayı haketmiyor!… O çocukların yaşadıklarını yaşamak istemez hiç kimse!
Her gün sıcak yataklarında uyanmak, güzel bir kahvaltı masasında sıcacık bir bardak çayı yudumlamayı hangi sokak çocuğu istemez, hayal etmez!…
Doğuştan eriştirilen, sunulan hayat futursuzca dünyaya getirilen insan evladı… Yaşamın hangi bir tarafından tutunacaklar, kime sığınacaklar!… Okula gitmesi gerekirken sokaklarda mendil satarak, ayakkabı boyayarak, dilenerek, trafik ışıklarında araba camları silerek yaşadıkları mutsuz başı boş hayatlar…
“Mendil al abla, abla mendil al ” diyerek yanınıza gelen çocuklar kimi zaman kızarsınız farkında olmadan bunu yaparsınız sonra düşününce onlar daha çocuk… Onlara kızmayın! Onları bu hale getirenlere kızın.
Nasıl bir hayat sunucağını bilerek veya bilmeyerek, okutmayarak yaşamlarını ellerinden alanlar, çalanlar değil mi? Onları bu hale getirenler!
Çoğu zaman görüntüleriyle dışlanan yaşamlar… Elinde yarım yamalak yenmiş simit, üstü başı yırtık, pırtık kirli kıyafetler, epeski olmuş ayakkabılarıyla üşümekten mosmor olmuş elleri, yüzleri, karanlık dünyalarında gözlerindeki ışıltı daha da bir belirginleşen halleri ile hayatın ta kendisiyle çoktan tanışmış ve gözden çıkarılmış yaşamların asıl sahibidirler o sokak çocukları!…
Başka bir parlar gözleri cesaret edip bir bakabilseniz!…
Farklı dünyaları vardır. Kendilerine göre alışılagelmiş hayatlarını yaşarlar… Onlara verdiğiniz parayla belki günü kurtarıyorlar ya sonrası?…
”Bir söz vardı ”bana balık verme tutmayı öğret!”
Ellerinde taşırlar umutlarını, sattıkları mendilin parasındadır hayalleri, beklentileri… İşte o çocuksu düşler!…
Çocuk diyoruz onlara ama çocuk değiller onlar!… Çocuk olamamışlar ki.
Ne yazık ki her geçen gün sayıları artıyor…
Yaşanmadan anlaşılmazmış bazı şeyler. Ama bakmak ve görmek denen kavram da var ya hani çoğu zaman görmelerinizin içinde değil midir? Yaşamın en çetrefilli sinir uçuları… Olurları, olmazları, olurlarla olmazları arasındaki beyninizi kemiren tereddütlerinizin değirmen taşları… Bu anlayışla yola çıkarken bazı şeyler yapılabilir!…
Ne diyelim!
Daha bilinçli toplum dileğiyle…
çocuğu yetiştiren annedir; Geleceğimizi yetiştirecek anne ve baba adaylarını doğru, ahlaklı, eğitimli, bilgili ve dürüst insanlar olarak yetiştirmeliyiz. Bunun içinde devlete büyük bir görev düşüyor…
Nurdan Hanım elinize yüreğinize sağlık.
Şuç kimde?Bu çocukların ne günahı var onlar hiç çocuk olamadılar yaşama hakklarını onların ellinden alan mı suçlu yoksa onlara sahip çıkamayan bizler mi…Karanlığa küfür edeçeğimize onalar için bir mum yaksak…Yüreğinize sağlık kaleminiz keskin olsun.