AKP hükümetinin AB’ye girme sevdalarının zirve yaptığı günlerdi. Erdoğan Ankara Kızılay Meydanında, Gökçek’in yağcılığında bir kutlama mitingi yapmıştı.
Batı’dan aldığını Türkiye’ye satan, işbirlikçi holding takımının gazete ve televizyonları, bas bas bağırıyordu.
AB’ye karşı olanlar “hain” olarak ilan edilmişti. Batı tekellerinin has adamı Kemal Derviş, Türkiye AB’ye tam üye olamasa bile Euro’ya girsin diye zorluyordu.
Aklı hâkim kılmaya çalışan, bir avuç aydın ve partiler içinde, bir tek İşçi Partisi “Ne AB ne ABD tam bağımsız Türkiye” diye sesini duyurmaya çalışıyordu.
Çok değil aradan 6-7 yıl geçti. Gerçekler su yüzüne çıkmaya başladı. Batı ekonomisi batak içindeydi. Bu bataktan çıkabilmesi için Doğu’nun yer altı ve yerüstü kaynaklarına zor ile sahip olmaktan başka çıkışı kalmamıştı.
AB ve ABD dostumuz değil gerçek düşmanımızdı.
Ve Rahmi Koç itiraf etti. “İyi ki AB’ye girmemmişiz.”
Eğer bu gün PKK diye bir sorunumuz varsa, bu Batı’nın Doğu’ya ilerlemesi için Doğu’da yarattığı bir sorundur.
Avrupa meselesini biraz daha netleştirirsek; Avrupa Amerika’dan farklı olarak, sorunlarını hemen savaşla değil de, önce anlaşmalar yolu ile çözme taraflısı olma yolundadır. Çözemediği takdirde, Amerika ile birlikte savaşmaya ve Doğu’ya ilerlemekten yanadır.
Yanadır, yana olmasına da, yanı başında Rusya gibi bir dev vardır.
Avrupalıların sorunlarının çözümünde, ister istemez, Rusya bir etken olarak durmaktadır.
Enerji ve güvenlik sorunları açısından, Rusya’ya bir anlamda bağımlılığı vardır.
Avrupa şimdi bu süreci yaşamaktadır. Rusya ile uzlaşmadan, ya da hesaplaşmadan Batı’nın ilerlemesi imkânsızdır.
IMF Başkanı Christine Lagarde, üç günlük bir “yalvarma ziyareti” için Rusya’ya gitti. Rusya’dan IMF’ye daha fazla mali destek (petrol ve doğalgaz) isteyecek.
Lagarde ilk ziyaretini Rusya’ya yapmakla, aslında ziyaretini BİRİCS ülkelerine yapmış oldu. Arkasından Çin’e gidecek.
Çin ise, Avrupa’nın bu bataktan çıkması için her şeyi yapmaya dünden hazır. Ama bir tek şartı var. Batı’nın Çin’in iç işlerine karışmaması.
Batının da yapamayacağı tek iş de bu zaten. Batı’nın varlık nedeni, Doğunun iç işlerini karıştırarak yol almaktır.
Ama Çin gene de Avrupa’ya gereken yardımı yapacaktır.
Anlayacağımız, Batı ile Doğu’nun hem savaş, hem de uzlaşma dönemlerini birlikte yaşadığı bir sürecin sonuna doğru yaklaşıyoruz.
Hem savaş çok yakın, hem uzlaşma çok yakın.
Çin’in elinde dört trilyon Amerikan kâğıdı var. Bu kâğıtları ya Avrupa’ya verecek, böylece Çin halkının emeğini Avrupa’ya devretmiş olacak. Bunu yapmazsa, kâğıtları Amerika’ya geri vermesi gerekiyor. Amerika onların üzerine soğuk suyu çoktan içti. Çünkü Çin bu kâğıtlar ile Amerika’dan fabrika ve bunun gibi tesisler almaya kalkınca, Amerika olmaz diyor. Yani kâğıtların karşılığının olmadığı da böylece anlaşılıyor.
Çin bu duruma dünya barışı adına sesini çıkarmıyor. Barışı satın alıyor, Amerika’ya barış vergisi ödüyor lafı buradan çıkıyor.
Çin’in Avrupa’nın bu yalvarışına cevap vermesi Avrupa’yı kurtarır mı?
Batının sorunları sadece ekonomik değil.
Sınıflar arası dengesizlik, Batının geleceğini belirleyecek temel etkendir. Ekonomi bunu hızlandıracak bir husustur.
6.11.2011, bulentesinoglu@gmail.com
Yazınızı zevkle okudum güzel olmuş hocam. AKP hükümeti AB ye girmeye çok hevesliydi ama bunlar boş heves. AB nin geleceği yok. AB bunalımdan kurtulamaz. AB asla dostumuz değildir ve olmamıştırda. Onların ruhu HAÇLIdır. Bizde bazı cahiller ne kadar KIRMIZI ŞAPKALI KIZ olsalar ve kurt masallarına inansalar da kurt kurttur vesselam