Türk toplumu kadar ölümle bağ kurabilen bir başka millet var mıdır; bilmiyorum.
Ölümüne sevda bizde…
Ölümüne tembellik bizde…
Ölümüne rekabet…
Ölümüne araç kullanmak…
Ölümüne duyarsızlık…
Bütün bunların hepsi bizde mevcut…
Sizin aklınıza başka şeyler de geliyorsa listeye ekleyebilirsiniz.
Hayatımızdaki birçok şeyi “ölümüne vatan savunması” gibi algılamak bana göre çok ciddi psiko-sosyal bir arızamızdır.
Allah aşkına şu rakamlara bakar mısınız?
Bayram süresince meydana gelen 250 trafik kazasında 160 ölü, 250 yaralımız var.
Şimdi söyleyin: Bu durumu aklı başında birine neyle izah edersiniz?
“Efendim; biz ölümü çok severiz. Bayılırız ölüme… Hatta bizi bayılmak da kesmez. Biz doğrudan ölürüz. Zerre kadar tereddüt etmeyiz.”
Buna benzer mantıktan yoksun bilimsel (!) bir açıklama kimi tatmin edebilir?
Hep söylüyorum. Bu katliamı bir terör örgütü yapsa sokaklara dökülürüz.
Ancak kazalar lokal yapıldığı ve toplu ölümler olmadığı için gıkımızı bile çıkarmıyoruz.
Ayrıca o kadar korkunç bir kanıksama ve kabullenme var ki; her akşam kaza ve ölüm haberi duyduğumuzda hiçbir reaksiyon gösterme ihtiyacı hissetmiyoruz.
Bölgede bir güç olmaya çalışan Türkiye için bundan daha büyük bir utanç olabilir mi?
Bir şehrimizin kalabalık bir caddesinde intihar eylemi yapılsa ve varsayalım ki; maazallah 30 kişi hayatını kaybetse…
Bu durumda ne olur sizce?
Ben size söyleyeyim: Söz konusu eylem; haftalarca açık oturum programlarının konusu olurdu. Gazeteler yaklaşık olarak aynı süreçte yazı dizileri hazırlardı. Radyolar deseniz yine öyle…
Basın böyle bir konuyu her açıdan ele alırdı. Sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik, ahlaki, eğitim, sağlık… vs. Ne kadar boyut varsa artık…
Ama trafik kazalarında aynı tavrı ve tepkiyi sergileyemiyoruz.
Dile kolay… 160 kişiyi sadece bayramda kaybettik. Üstelik yaralılar arasında meydana gelebilecek ölüm sayısı bu rakamın içinde değil… Rakam belki de 200’e ulaştı.
Taammüden işlenen cinayetlerde veya katliamlarda bile bu sayıya ulaşmak neredeyse imkânsızdır.
Ama gel gör ki; insanın insanı silahla ortadan kaldırdığı olaylara gösterdiğimiz tepkiyi trafik kazalarında vermiyoruz.
Bu nasıl çarpık bir anlayıştır; anlamak mümkün değil…
Bu güne kadar birçok ölüm vak’alarında olduğu gibi trafik kazalarındaki ölümleri de kadere bağlayarak rahatlamaya ve kendimizi teskin etmeye çalıştık.
Elbette belli bir noktaya kadar kaderle bağlantısı vardır. Ama göz göre göre yaşadığımız ölümlerde cehaletimizin hiç mi payı yoktur?
Bile bile ölüme gitmenin çok ciddi bir sorun olduğunu görmemize hiç mi gerek yoktur?
160 insanımızı kaybettik ey ahali! Ölümlerin ayrı bölgelerde ve farklı saatlerde gerçekleşmesi, duyarsız kalacağımız anlamına gelebilir mi?
O zaman yaklaşık 200 tabutun herhangi bir cami avlusunda yan yana dizildiğini ve topluca cenaze namazlarının kılındığını lütfedip bir hayal edin bakalım.
Bu durumda da duygularınızda ve düşünce yapınızda her hangi bir değişim olamıyorsa… Öyleyse bir kenara çöküp başka şeyler için ağlayın. HOŞÇAKALIN
NOT: Her zaman efendiliği, cana yakınlığı, insani değerlere verdiği önem dolayısıyla saygıyla hatırlayacağım Mustafa abimin ( Hatipoğlu ) vefatından büyük üzüntü duydum. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine sabırlar dilerim. Mekânı cennet olsun.