Memleketimden İnsan Manzaraları 459
Ölmez Eserler Bırakan
Aksekili İki Değerli İnsan
Her kim ki olursa, bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır; ölmez bir eser.
ÂŞIK VEYSEL
Zamanı gelince, elbette göçüp gideceğiz; bu dünyadan hepimiz. On binlerce yıldır kazık çakan olmadığına göre… Önemli olan güzel yaşamak…
Benim “güzel yaşamak”tan kastım kimseyi kırmadan, üzmeden, ezmeden yaşamak… Kimsenin hakkına, hukukuna tecavüz etmeden…
Bilgimizi, yetkimizi, görevimizi, oturduğumuz koltuğun bize verdiği gücü ve alın terimizle kazandığımız serveti insanların zararına değil, yararına harcayarak… İyilik yapamıyorsan bile, hiç kimseye kötülük yapmayarak…
Aksekili ünlü iş adamı rahmetli Ömer Duruk’un bu yılın ilk ayında 100 yaşında yitirdiğimiz sevgili eşi Hayriye Duruk hanımefendi de öyle idi; bir hafta önce 95 yaşında gözlerini yuman değerli hukukçu ve yazar dostum Ali Rıza Cemeroğlu da…
Yaklaşık 30 yıl önce tanımıştım; Hayriye Duruk ablamı. O günlerde ülkemizin en büyük yeraltı gölü Altınbeşik’ten söz edip duruyordum. Akseki-İbradı sınırlarından geçen Manavgat Irmağı kıyısındaydı bu yeraltı gölü. Ancak bulunduğu yer dolayısıyla ulaşmak çok güç olduğu için turizme kazandırılamamıştı henüz. Üzüntümü ve önerilerimi yazıp çiziyor, önüme gelene anlatıyordum. İşte bu konuyu konuşmak üzere Bakırköy sahilindeki evlerine davet etmişti; Ömer Duruk amcamız beni. Hayriye Hanım ablamızı ilk kez o gün gördüm; bir apartman dairesi olan gösterişsiz evlerinde.
Evleri, eşyaları gibi giyinip kuşamları da öylesine sade idi ki, şaşar kalırdınız. Davranışları, oturup kalkışları, konuşmaları da öyle… Kibir ve gururun eseri yoktu. Geliri çok iyi onlarca işyerinin sahibi değildi sanki onlar. Hizmetçi de görmedim evlerinde, uşak da… Ablamız, kendi elleriyle pişirip ikram etti kahveyi. Kollarında altın bilezikler de yoktu; kulağında elmas küpe, gerdanında kolye de…
İşte o annenin ve babanın oğlu Tıp Doktoru ve Sanayici Mehmet Çetin Duruk, geçen yıl annesinin yaptırdığı bir okula davet etti beni, eşimle. Doğrusu ya giderken bir iki katlı, beş on derslikli devlet okullarına benzer bir bina göreceğimi sanmıştım. Aldanmışım.
Her şeyden önce mimari bir özelliği ve güzelliği vardı; İstanbul Büyükçekmece Hayriye Duruk Kız Meslek Lisesi’nin. Kapıları da farklıydı; bizim bildiğimiz okullardan, pencereleri de… Okul binasına bakınca, gözü gönlü açılıyordu insanın.
Ya içi? Bir başka güzeldi; bu okulun içi. Tertemizdi her yer. Göze hoş görünmeyen hiçbir şey yoktu. Salonları gibi, sınıfları da öyle… Yemek, fırın işleri ve pasta kitaptan ezbere değil, gerçek fırın ve mutfaklarda yaparak, yaptırılarak öğretiliyordu öğrencilere.
Hele hele sinema, konferans ve tiyatro salonunu bir görmeliydiniz! Kütüphaneyi, laboratuvarı, atölyeleri ve spor alanlarını da… Fazlası var, eksiği yoktu bu okulun. Aylar geçti, hâlâ gözümün önünde o güzellikler. Böyle bir okulda öğrenci olmak da büyük bir mutluluk, öğretmen ve yönetici olmak da…
Dr. Çetin Duruk’u dinleyelim mi biraz:
“Babamı kaybettikten bir süre sonra annem bir gün bizi toplayıp; ‘Çocuklar! Bildiğiniz gibi ben okuyamadım. Hayatım boyunca bunun acısını duydum hep. Bu nedenle özellikle istediği halde
okuyamayan, bir meslek sahibi olamayan kızlarımız için çok üzülüyorum. Düşündüm ki ben,
-2-
Beylikdüzü’nde yıllar önce babanızın aldığı araziye yapılan dairelerden bizim payımıza düşenlerin
hepsini satalım. O para ile yalnızca kızların okuyabildiği ve onları birer meslek sahibi yapacak bir okul yaptırıp Milli Eğitime bağışlayalım. Ne dersiniz?’ diye sordu. Âbim Ali Metin, kardeşim Mahmut Atom gibi ben de büyük bir sevinç ve heyecanla karşıladım; annemizin bu anlamlı isteğini. ‘Ne iyi olur anne! Ne güzel düşünmüşsün!’ deyip bu işe yoğunlaştık hemen. Ve işte karşınızda annemiz adına yaptırdığımız okul.” diye anlattı; değerli sanayicimiz.
“Her başarılı erkeğin arkasında akıllı bir kadın vardır mutlaka!” sözünün doğruluğuna inanırım ben. Hayriye Duruk Hanım ailesini başarıyla yöneten akıllı bir kadın olmasaydı, olur olmaz nedenlerle kocasının huzur içinde çalışmasına engel olsaydı, Ömer Duruk başarılı bir iş adamı olabilir miydi?
Hayriye Hanım, bu yılın ilk ayında 100 yaşındayken yumdu dünyaya gözlerini. Ama o, kızlarımız okusunlar, birer meslek sahibi olsunlar, ayaklarının üzerinde dimdik durabilsinler diye yaptırdığı okulla birlikte yaşayacak hep; gençlerin yüreğinde.
***
Geçen hafta, hemşerim ünlü hukukçu ve yazar dostum Ali Rıza Cemeroğlu da 95 yaşında elveda deyip gitti bu dünyadan. İlk eseri Kürsüden Notlar kitabını, 60 yıllık dostum İbrahim Ekmekçi sayesinde okumuş ve çok beğenmiştim. Yazarımızı kutlamak için telefon edip, “Ben Akseki’nin Gödene köyünden Hüseyin Erkan” diye tanıtınca kendimi, “Şu Komünist Hüseyin Erkan mı?” diye sormasın mı? Böyle bir anda siz olsanız ne derdiniz bilemem de, ‘Evet, ta kendisi!..’ diye yanıtlamıştım.
İşte o gün, o telefonla başlamıştı dostluğumuz. Yirmi yılı geçti sanırım. Her cumartesi mutlaka arardım kendisini. Varsa bir öyküsünü okur, görüşümü sorardı. Benden de o haftaki söyleşimi okumamı isterdi. Ayrıca, “Bu güzel sohbeti bir şiir oku da öyle noktalayalım” demeyi unutmazdı.
Üç yıl önce bir yaz günü, Erdek dönüşü yolumuzu Bursa’dan geçirdik özellikle. Gemlik ilçesinin Kurşunlu beldesindeki yazlığında eşimle birlikte ziyaret ettik; sevgili dostumu. Ne kadar mutlu olmuştu! Biz varmadan hazırlatmış yemek masasını, kibar eşi Azeri kökenli Leyla Hanım’a. Sohbet koyulaşıp rakı kadehini de yarıladıktan sonra, “Telefonda okuduğun o güzel şiirlerden birini lütfeder misin üstadım!” diye sordu kibarca. Nâzım Hikmet’i çok sevdiğini bildiğim için:
“Kağnılar gidiyordu ayın altında
Akşehir üstünden Afyon’a doğru”
dizeleriyle başlayan KADINLARIMIZ şiirini okumuştum da iyice keyiflenip, “Nâzım’ın ve tüm onu sevenlerin şerefine!” diye bir kez daha neşeyle kaldırmıştı kadehini.
Değerli dostumun Gereksiz Adam romanını okumadıysanız, nerden nerden bulup okumanızı isterim mutlaka. Okuyup da “Çok beğendim” demeyene rastlamadım ben, bugüne kadar. İyi bir yönetmen eline geçse filmini de yapar mutlaka, dizisini de… Bu şans kime nasip olacak bakalım!
Eşimi çok sevmişti. O görüşmeden sonraki her telefonun sonunu, “Eşin Güler Hanım’ın, o muhteşem kadının ellerinden öperim” diye bitirdi hep sözlerini.
Arkasında ölmez bir eser bırakan Hayriye Duruk hanımefendi gibi, bundan sonra seni de sevgi ve saygıyla anacağız hep, sevgili yazarım. Tüm sevdiklerimiz gibi, ışıklar içinde uyu sen de.
Hüseyin Erkan
Telefon: 0535 371 74 83