Cennet vatan Anadolu deriz ya,, sahiden Cennet. Yalnız bir sıkıntımız var. Cennet Anadolu’nun düşmanları çok, dostları az. Dost bildiklerimiz de bazen arkamızdan kuyu kazıyorlar.
Evet bir garip memleket Anadolu! Bu garip memleketin insanları da çilekeş ve masum… Onların üzerine oynanan oyunlar kadar, bir başka ülke insanının üzerine oyun oynanmış değildir. Şu Ortadoğu, Alicengiz oyunlarının oynandığı, tüm tezgahların sergilendiği kutsal ama zavallı bir mekan.
iyle, hem de Türk k.
Bazen ağladığım oldu, bazen üzüldüğüm, bazen de mutlu olduğum hadiseler beni geçmişimle yüzleştirdi. Asr-ı saadetten sonra yaşananları okudum. Abbasi, Emevi, Selçuklu, Osmanlı dönemlerindeki hadiseleri irdeledim. Osmanlı’nın şahlanışı ile mutluluğun doruğuna ulaştım. Peygamber efendimiz ve dört büyük halifenin dönemindeki manevi havayla ruhumu temizledim.
Üç kıtada at koşturan ecdadımın ayak seslerini hissettim. Viyana kapılarını zorlayan atalarımın iman dolu yüreğindeki sevdalara konuk oldum. Avrupa’yı, hatta dünyayı derin uykudan uyandıran Koca Fatih’in atı üstünde İstanbul surlarını ben de zorladım. İlimde, irfanda, fende, ahlakta ve sosyal yaşayışta dünyaya örnek olan, Müslüman Türklerin safında divana durdum, ben geçmişimle yüzleştim.
İslam tarihinde yaşanan olayların fitne ve fesadın nelere dayandığını, kaynağının ana nedenlerini olayların seyriyle birlikte okudum. Ufkum açıldı, ufkumda fırtınaların kopuşuna tanık oldum. Ve Osmanlı’yı “Hasta Adam” ilan edip Osmanlıyla mücadele eden zihniyetin sapık emellerini nasıl gerçekleştirdiklerini, adım adım o noktaya nasıl geldiklerini okudum.
Beni en büyük hayal kırıklığına uğratan hadiselerde Tanzimat Hareketleri, Jön Türkler ve İttihat Terakki’nin çevirdiği ihanet dolapları olmuştur. Batılılaşma ve Avrupalaşma adına Koskoca bir imparatorluğun çöküşüne seyirci kalan aydınlara hayret ettim. beynimde. Sultan Abdülhamit Han’ı “Kızıl Sultan” ilan edenlerin zihniyetlerindeki sapıklığa ve beyinlerindeki satılmışlığa tanıklık oldum. O dönemde yaşanılan hadiseleri belge ve bilgileriyle inceledim.
Bunları İttihat ve Terakki’nin ihanetleri diye kaleme aldım. Her fırsatta Avrupa’ya kaçan bizi Avrupalılara şikayet eden, para babaları ve paşa babaları Avrupa olan Jön Türkler’in akıl almaz ayak oyunlarına, keyfi tutumlarına tanık oldum. Velhasıl ben geçmişimle yüzleştim.
Çanakkale Savaşları ile şaha kalkan ve Kurtuluş Harbi’yle Milli Mücadele’nin temellerini atan dedelerimin kanında uyanan Milli uyanışa şahitlik ettim. Biten, tükenen bir milletin haykırışına, uyanışına, dirilişine alkış tuttum.
Cumhuriyet Dönemi’ni de okudum. Cumhuriyet Dönemiyle de yüzleştim. Ne garip ki hadiselerin ve Alicengiz oyunlarının aynen tekrarlanmış olduğuna tanık ettik. Olaylar ne kadar çok benzerlik arz ediyor? İhanetler aynı tezgahtan çıkmış gibi ne kadar çok benziyor birbirine?
Ya Rabbi: bu millete oynanan oyunlar hiç bitmeyecek mi? Valla ne yalan söyleyelim bitmeyecek gibi görünüyor. Dünya dönüyor, ihanetin çarkları da dönmeye devam ediyor.
Tamam, hay hay, Misaki Milli kararı ile belirlenen sınırlarımızda sorun yok, Devlet Baba’da ayakta, şanlı ecdadın torunları olan Türk Milleti de varlığını, birliğini korumaya devam ediyor! Ancak ihanet çarkları hiç durmadan bizim aleyhimize işliyor. Tezgâhın biri bitiyor, diğeri başlıyor.
Okuduklarımız ve yaşadıklarımız beyinlerimizi zorladı, kafalarımızı karıştırdı.
Hadiselerin yaşanılmasına hayretlerimizi bıraktık. Evet uzaklara gitmeye gerek yok, ülkemizde yaşanılan son dönem olayları da bizi hayrete düşürüyor., Ne dersiniz galiba:“Cennet Anadolu’da yaşamanın bedeli çok ağır” olmalı…