Gün/aydın dostlarım… Hayırlı Sabahlar…
Benim adım sabah______ Güneşin doğduğu yerde taze bir başlangıcım ben ______ Sevgiye başlangıcım ben…
OKYANUS YÜREKLİ DOSTLAR
Uyanın dostlar! Bu gün de yaşıyoruz… Aşımızı, ekmeğimizi, dostluğumuzu en önemlisi sevgimizi paylaştığımız güzel haftaya ulaştık.
Hafta sonunun ardından yorgun bir sabah ama Şems yine gün gülen yüzüyle bakıyor küre- i arza ve dünden kaldığı yerden yine görüyor güleni de, bir kaldırım kenarında sessizce duran bebeği de…
Uzun zamandır yoktu. Geçti gitti benim geceye tüküren adamım, yine homurdana homurdana, küfrede küfrede dünyanın yalancılarına, sahtekârlarına…
Ona sorsan hafta sonu, hafta başı ne diye? Ne cevap verir sizce?..
Bir arkadaşı mı, yoksa bir hısımı mı gelir aklına… Kim bilir?..
Gidiyor işte gün gelmiş geçmiş umurunda mı?..
Ekmeğinin peşinde… Selamlaştık yine uzaktan uzağa. Başını önüne eğip, elini sol yanına koyup selamı alıp yürüdü. Üstüne ekmek parasını yüklediği iki teker çekeriyle çöpçülerin çöp konteynerlerine atmadıkları çöpleri toplaya toplaya…
Hem de çöp işçilerinin kulaklarını çınlata çınlata…
Ama yaşamayı seviyordu belli, her ne kadar yüzünde bir hüzün varsa da çizgilerin içinde saklayamadığı sevgi tomurcukları vardı. Anlaşılan onu sevenler vardı geceden bir yerlerde bıraktığı…
Ekmek getirmesini bekleyenler…
Uyanın dostlar ve bakın yorgun küre- i arza… Yormayın fazla… Sevinin halinize, sevin ki sevilin. Mağazadan bir çift ayakkabı alabildiğinize sevinin. Ve uyanın gafletten…
Uyanmak ve silkelenmek zamanıdır sabah, en koyu gecenin ardından.. .
Özlem olmasa ne anlamı kalırdı ki sevgilerin… Ya da sevilenler olmasa özlem denir miydi yürekteki derin sevgiye… Gözden ırak olanda gönüle yakındır bence… Aslında göz gördüğüne inanır, gönül ise gözün görmediklerine, uzaklarda da olsa hisseder varlığını… Selam gözümün görmediği, gönlümün hissettiği güzel yüreklere…
Gülün kıymetini bilenlere, eninde sonunda solacağını bildiği için gül olmakla övünmeyenlere ve gül dururken diken dermekten pişmanlık duyan zavallı gönüllülere…
Neyse sırasını hiç şaşırmadan her şafak vakti doğumuyla tamamlayan Şemsten sonra her zamanki gibi sıra geldi balkon bahçemin çiçeklerini sulamaya. Günlerden bir gün vatanımda da suların kıt olacağını ve Dünyada su savaşlarının baş göstereceğini biliyorum ama yine de sulamam lazım yaşaması için balkondaki canları ve balkon kiracılarım kumruların doldurmalıyım su kaplarını.
Yavaşça açtım hortumu ve gelen ilk su damlası dur dinle dedi; dertleşelim bir kelam… Oturduk balkon bahçemde bir kenara balkon kiracılarım kumrular onlara bıraktığım yemi yerken, suyu içerken dertleştik…
Şimdi içtiğimiz bir bardak suyu düşünelim:
Su, 2 hidrojen 1 oksijenden oluşuyor; biri yanıcı, diğeri yakıcı. Hâlbuki Cenâb-ı Hak, o su ile bütün mahlûkata hayat bahşediyor.
Bu bir bardak su, Dünya kurulduğundan bu yana, acaba kaç sefer yer ile gök arasında gitti-geldi. Yeryüzüne indi; insanların ve hayvanların vücudundan geçti, kan oldu, gözyaşı oldu, idrar oldu, çamurlandı, kirlendi. Nihayet Güneşin hararetiyle buharlaştı, rüzgârlar onu semada diyar diyar gezdirdi. Böylece âdeta filtreden geçti, arındı, temizlendi, saf ve berrak bir bulut oldu. Bazen yağmur damlası, bazen dolu, bazen de kar tanesi hâlinde yine yeryüzüne “rahmet” olarak indi. Tekrar birçok mahlûkatın, toprağın, sebzelerin, meyvelerin içinden geçti…
Velhâsıl, sadece içtiğimiz bir bardak suyun bile Dünya yaratıldığından bu yana sema ile yeryüzü arasındaki bu devr-i dâimi acaba kaç defa gerçekleşmiştir? Bunu tespit edebilmek bile, beşer takatinin üzerinde bir keyfiyettir. Bir bardak suyun bütün macerası yazılabilseydi, sadece bu bile ciltler dolusu kitap olurdu…
Şimdi aşağıda bırakacağım, sizlerin de internette bulup okuyabileceğiniz hikâyeyi okuyun ve düşünün. Suyun ağzında dinleyin dostlar, suyun başına geleni…
Su, kendine sırdaş arıyormuş.
Önce buluta vermiş sırrını.
Ağır gelmiş sır buluta… Sağanak sağanak dökmüş suyun tüm sırlarını…
Sonra Göle gitmiş su.
Ona anlatmış derdini.
Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyormuş göl. Ve suyun sırrı iyice açığa çıkıyormuş…
Sonra nehire vermiş su, sırrını.
Nehir almış suyun sırrını çekip gitmiş…
Dereye vermiş, dere biraz daha yavaş olsada nehirden, oda götürmüş suyun sırrını bir başka bilinmeze…
Çağlayanlar, şelaleler, akarsular…
Hepsi kayboluyormuş bir anda.
Sonra bir gün su takip etmiş dereyi. Dere okyanusa kavuşunca fark etmiş su.
Bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla Irmaklarla okyanusa taşındığını…
Karar vermiş, su.
Sırrını okyanusa verecekmiş, öylede yapmış zaten.
Tüm sırlarını Okyanusa vermiş…
Artık suyun sırrını Okyanustan başkası bilmiyormuş. Ne taşmış Okyanus, ne bir başkasına taşımış suyun sırrını. Nede kurumuş…
Geçenlerde bir masada karşılaştık suyla.
Bir bardaktaydı… Suskundu
Çok uğraştım konuşturamadım.
Ben tam gidecektim ki. DUR” dedi.
“DURDUM” Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!..
Taşıyamazlar, Kaldıramazlar, Utandırırlar “DEDİ.”
Rabbimin bahşettiği her bir şeyde olduğu gibi İnsanında hamı var olgunu var…
Hamla olgunun bir farkı eldeki imkânı kullanış biçimidir.
Olgun kişi toprağı ellese altın kesilir. O kötülükten bile iyilik çıkarır, imkânsızlığı imkâna çevirir. Leşin kokusunu duymaz da parlayan dişlerine hayran olur. Güneş gibi çiği pişirir, misk gibi yaklaşanı kokular…
Nasipsiz hamın elindeyse altın bile küle döner. Kendi uyumsuzluğunu çevresine de bulaştırır, düşerken başkalarını da düşürür.
Değer bilmediği için altın değerindeki insanlar onun yanında geçmez mangıra döner, hor ve hakir duruma düşerler.
İşte böyle dostlar bu gününde başladık hayatın bize bahşettiği güne ama bilin ki gün başlayınca çabuk biter. Miras yedi gibi harcamayalım günü ve zamanı…
O zaman Pazartesi sabahı bir dilek benden size gelsin…
“HEP ÇEVRENİZDE OKYANUS YÜREKLİ DOSTLARINIZIN OLMASI DİLEĞİ İLE…”
Gül kokusu akşamlarda dost hasreti yaşadık, belki yeri geldi ayrılıklara ağladık, ama kalbimizde yaşattığımız gerçek dostluğumuzu asla unutmadık… Yüzüne gülüp arkasından oyun oynamadık.
İşte o nedenle sağlam dostluğum ve sağlam dostlarım var benim…
Gösterdim… gördü anlamına gelmez Söyledim… duydu anlamına gelmez… Duydu… doğru anladı anlamına gelmez… Anladı… hak verdi anlamına gelmez… Hak verdi… inandı anlamına gelmez İnandı… uyguladı anlamına gelmez… Uyguladı… sürdürecek anlamına gelmez… Deniz derindir durulmaz… Çıkarsız dostluk ebedidir unutulmaz…
Yılların yaprak misali döküldüğü, sevginin eridiği, insanın öz değerini yitirdiği şu âlemde, dostluğunu kaybetmemiş nadide insanlara, dostlarıma, sevgi bestesinin notasını yüreğinizde hissedeceğiniz, ümitlerinizin dostluklarla pekişeceği, gülücüklerinizin hiç bitmeyeceği, keyfimizin eksilmeyip arttığı, umutlarımızın ve inançlarımızın tükenmeyip aksine keskinleşip güçlendiği yeni haftanın ilk gününe uyanmış olmanız dileğiyle, barış dolu, huzur dulu hayırlı, şiirlerin bahane, dostlukların şahane olduğu güzel bir Hafta olsun… Ömrünüz aydın, huzurlu, bereketli, sağlıklı geçsin…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler gönderdim gecenizden doğan sabahınıza tüm kalbi duygularımla. Gününüz güzel olsun, hep güzel haberler almanızı dilediğim yeni haftanız da hoş kalın, hoşça kalın, hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#