Çağdaşlık ilimdir, kültürdür, sanattır, eğitimdir… Kültür bakanının görevi ve sorumluluğu da bu kavramları yerli yerine oturtmak, sahiplenmek, bilinçli bir sorumluluk duygusuyla gelişmesine destek olmaktır. Ülkemizin talihsizliklerinden biri de ne yazık ki, gereken yerlerde doğru insanların olmamasıdır.
Bir Kültür bakanının kültür ve sanat bağlamında görev ve sorumluluğu nedir ya da ne olmalıdır? Bunu kime sormalıyız acaba? Gerek kültür bakanlığı ve gerekse Milli Eğitim bakanlığı ne yazık ki şu anda aynı tıkanmanın ortasında duruyor. Kültür sanat ve edebiyatı, çağdaş anlamda toplumla paylaşmak adına.
Evrensel çok sesli sanat müziği, opera ve bale, tiyatro, Türk edebiyatının hala dünya edebiyatıyla bir türlü buluşamaması, yıllardır yurtdışında yapılan önemli kültür fuarlarında. Türkiye'nin hala etkin olamaması. Türkiye'de tüm çağdaş değerlerin siyasal etkileşime mahkûm kalması. İşte Türkiye'de edebiyatın, eğitim ve sanatın, şiirin, nasıl bir çarkın içinde kaldığının resmidir.
DÜNYA EDEBİYATIYLA BULUŞAMAMAK…
Türk edebiyatının dışa açılması (TEDA) projesi. Kültür bakanlığının yapmaya çalıştığı projelerin başında geliyordu, ancak ne yazık ki şu ana kadar bu projenin sonu gelmedi, özellikle uluslararası sanat fuarlarında uygulanması düşünülen projenin hayata geçirilmesi etkisiz kaldı. Bunu sorduğunuzda bakanlıktan her zaman bir açıklama hazırdı. ''Bakanlığın şu anki bütçesi ne yazık ki bazı çalışmalar için yetersiz kalıyor'' diye açıklama geliyordu. Oysa anlamsız etkinlikler adına harcanan paranın,(TEDA) projesinin uluslararası anlamdaki yansımaları adına harcanması, ülke tanıtımında da çok farklı bir getirisi olacaktı, bunu bazıları nedense görmemezlikten geldiler.2004 Frankfurt Kitap Fuarı'na çok önem veren Türkiye, burada istediği sonuca ulaşamadı.
Özellikle (CO-PUBLİSHİNG) çok erken konuşulmaya başlandıysa da hayata geçirilemedi. Bu gün dünyanın çok sayıda edebiyat fuarlarına katılan ülkeler arasında, Türkiye ne yazık ki hala etkin bir projeyle kendini gösteremiyor. Almanya, Bulgaristan, ABD, İran, Pakistan, Bosna, Mısır, Yunanistan, Fransa, İtalya, Kosova, Rusya, Suriye, Çekoslovakya, Romanya, Belçika, İsveç, İngiltere gibi ülkeler en çok projelerine destek alan ülkeler arasında bulunuyor. İngiltere`de katıldığım bir toplantı sırasında konuştuğum, dünyanın en büyük yayınevleri arasında bulunan (ROCHKİNGHAM) yetkilileri.
‘Ne yazık ki yayınevimizde şu ana kadar Türk yazarlarının eserleri bulunmuyor'' dedi. Batı'da hala tartışılan bir ödül sahibi olan Orhan Pamuk, kitaplarının çevrilmesi konusunda destek buluyor, âmâ bugün kendi ülkesinde çok okunan yazarlar, Gülsüm Cengiz, Şefik Can, Aytül Akal, Sevim Ak, Aslı Erdoğan, Mustafa Kutlu, Behiç Ak, Elif Şafak, Perihan Mağden, İlber Ortaylı, gibi isimler ne yazık ki tanınmıyor.(TEDA)` nın bile hala Orhan Pamuk kitaplarına destek vermesini haksızlık olarak görüyorum. Keşke bu yazarlarımızın kitapları da yurtdışında birçok yayın evleri arasında çeviri şansı bulsalardı.
Âmâ asıl gerçeğin şu anda Türkiye'de yaşanan siyasal tıkanmanın geldiği noktaya da yansıması diye düşünüyorum. Batı bizi bizden daha çok izliyor, âmâ biz bunun hala farkında değiliz, fakat nereye kadar bu da bilinmiyor. Sormak isterim, acaba bu güne kadar Almanya'da kaç projeye hükümet destek verdi? Bugün kaç yazarımız uluslararası edebiyat fuarlarında konferanslara katıldı? Açılım modeli altında edebiyata, kültür ve sanata tanınan öncelik nerede? İstanbul dünya kültürünü Türkiye'de buluşturmak adıyla yakaladığı şansı kullanamadı.
OKUMAYAN BİR TOPLUM YARATILDI…
Bugün Türk halkı 10 yılda bir kitap okuyor, Türkiye'de 45 çocuk kütüphanesi,14 yazma eser kütüphanesi ve 55 gezici kütüphane olmak üzere toplam 1152 kütüphane var. Buna karşılık 83 milyonluk bir Almanya'da 11 bin, İngiltere'de 4700,İspanya'da 5300,kütüphane bulunuyor. Buna karşılık Türkiye'de son zamanlarda çok sayıda kütüphane kapatıldı.76 milyona yaklaşan bir nüfusuyla Türkiye'de kütüphanelerinde 13 milyon kitap bulunuyor, buna karşılık Bulgaristan'da 46 milyon, Rusya'da 739 milyon, Almanya'da 104 milyon kitap mevcut. Almanya'da 7 bin 500 kişiye bir kütüphane düşerken, Türkiye'de 69 bin 500 kişiye bir halk kütüphanesi düşmektedir.
Almanya'da kütüphanelerde çalışan sayı 8 bin 337,Fransa'da 7 bin 88,İngiltere'de 6 bin 978,İspamya'da 3 bin 794, Türkiye'de kütüphanelerde çalışan sayı sadece 333.japonya'da toplumun yüzde 14'ü,Amerika'da yüzde 12'si,İngiltere ve Fransa'da yüzde 22'si düzenli kitap okurken, Türkiye'de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor. Bir Japon yılda ortalama 25,İsviçre'li 10,Fransız 7,kitap okurken. Bir Türk 10 yılda ancak bir kitap okuyor. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İNSANİ GELİŞİM raporuna göre, Türkiye Güney Afrika ülkelerinin bile gerisinde, dünyada 173 ülke arasında 76 ncı sırada yer alıyor.
MİSTİK TV DİZİLERİ VE KADIN PROGRAMLARI…
Bu gün Türk toplumun yüzde 7 si, sabahtan akşama kadar TV`lerde kadın programları ve mistik dizilerle vakit geçiriyor. Türk toplumuna hiç bir katkısı olmayan diziler, ‘Senden elektrik almadım, ya da benim kriterlerime uymadın'' diyerek gösteri yapanların yansıttıkları şovdan öteye gitmeyen evlenme programları. Bacım edebiyatı yapanların program adıyla gösterdikleri rezaletlerin başka bir yüzü. Varmısın yokmusun, yetenek Türkiye, ya da o ses Türkiye, yok böyle dans, halkın afyonu haline gelen programlar. Türk toplumunun ''Kuzuların sessizliğinde' ‘kalmasını isteyenlerin arzuladıkları senaryoların hayata geçirilmesi değil de nedir.
Türk toplumu okumadığı için kendini yönetecek YETENEKLİ POLİTİKACILARI SEÇEMİYOR. Her seçim dönemimde sandığa giderken kimi neden nasıl ve niye seçtiğini bilmiyor, neden niçin nereye oy kullanacağını bilmiyor. Okumadığı için kendi evrensel haklarını, ya da kendisini yönetenleri sorgulama hakkını bilmiyor. Yolsuzluklara, haksızlıklara sessiz kalıyor, görmemezlikten geliyor ve kimi zaman hak veriyor. Demokratik haklarını ve demokrasiyi bile tanımlayamıyor, şimdi Türkiye'de böyle bir toplumun tayin ettiği bir güç sisteme hâkim değil mi? ALMANYA'DA da değişen bir şey yok, durum aynı ve okumayan bir Türk toplumunu burada da görmek mümkün, her yazımda bunu yazıyorum. Almanya'da Türk toplum dernekleri (TGD) (TGH) ve özellikle (ADD) hala neyin açıklamasını yapmak için bekliyorlar merak ediyorum. Türkiye'de özellikle Milli Eğitim bakanlığının son zamanlarda aldığı inanılmaz kabul edilemez uygulamalara, (ADD) leri neden sessiz kaldılar bunu da anlamış değilim.
Çağdaşlık ilimdir, kültürdür, sanattır, eğitimdir… Kültür bakanının görevi ve sorumluluğu da bu kavramları yerli yerine oturtmak, sahiplenmek, bilinçli bir sorumluluk duygusuyla gelişmesine destek olmaktır. Ülkemizin talihsizliklerinden biri de ne yazık ki, gereken yerlerde doğru insanların olmamasıdır.
Bir Kültür bakanının kültür ve sanat bağlamında görev ve sorumluluğu nedir ya da ne olmalıdır? Bunu kime sormalıyız acaba? Gerek kültür bakanlığı ve gerekse Milli Eğitim bakanlığı ne yazık ki şu anda aynı tıkanmanın ortasında duruyor. Kültür sanat ve edebiyatı, çağdaş anlamda toplumla paylaşmak adına.
Evrensel çok sesli sanat müziği, opera ve bale, tiyatro, Türk edebiyatının hala dünya edebiyatıyla bir türlü buluşamaması, yıllardır yurtdışında yapılan önemli kültür fuarlarında. Türkiye'nin hala etkin olamaması. Türkiye'de tüm çağdaş değerlerin siyasal etkileşime mahkûm kalması. İşte Türkiye'de edebiyatın, eğitim ve sanatın, şiirin, nasıl bir çarkın içinde kaldığının resmidir.
DÜNYA EDEBİYATIYLA BULUŞAMAMAK…
Türk edebiyatının dışa açılması (TEDA) projesi. Kültür bakanlığının yapmaya çalıştığı projelerin başında geliyordu, ancak ne yazık ki şu ana kadar bu projenin sonu gelmedi, özellikle uluslararası sanat fuarlarında uygulanması düşünülen projenin hayata geçirilmesi etkisiz kaldı. Bunu sorduğunuzda bakanlıktan her zaman bir açıklama hazırdı. ''Bakanlığın şu anki bütçesi ne yazık ki bazı çalışmalar için yetersiz kalıyor'' diye açıklama geliyordu. Oysa anlamsız etkinlikler adına harcanan paranın,(TEDA) projesinin uluslararası anlamdaki yansımaları adına harcanması, ülke tanıtımında da çok farklı bir getirisi olacaktı, bunu bazıları nedense görmemezlikten geldiler.2004 Frankfurt Kitap Fuarı'na çok önem veren Türkiye, burada istediği sonuca ulaşamadı.
Özellikle (CO-PUBLİSHİNG) çok erken konuşulmaya başlandıysa da hayata geçirilemedi. Bu gün dünyanın çok sayıda edebiyat fuarlarına katılan ülkeler arasında, Türkiye ne yazık ki hala etkin bir projeyle kendini gösteremiyor. Almanya, Bulgaristan, ABD, İran, Pakistan, Bosna, Mısır, Yunanistan, Fransa, İtalya, Kosova, Rusya, Suriye, Çekoslovakya, Romanya, Belçika, İsveç, İngiltere gibi ülkeler en çok projelerine destek alan ülkeler arasında bulunuyor. İngiltere`de katıldığım bir toplantı sırasında konuştuğum, dünyanın en büyük yayınevleri arasında bulunan (ROCHKİNGHAM) yetkilileri.
‘Ne yazık ki yayınevimizde şu ana kadar Türk yazarlarının eserleri bulunmuyor'' dedi. Batı'da hala tartışılan bir ödül sahibi olan Orhan Pamuk, kitaplarının çevrilmesi konusunda destek buluyor, âmâ bugün kendi ülkesinde çok okunan yazarlar, Gülsüm Cengiz, Şefik Can, Aytül Akal, Sevim Ak, Aslı Erdoğan, Mustafa Kutlu, Behiç Ak, Elif Şafak, Perihan Mağden, İlber Ortaylı, gibi isimler ne yazık ki tanınmıyor.(TEDA)` nın bile hala Orhan Pamuk kitaplarına destek vermesini haksızlık olarak görüyorum. Keşke bu yazarlarımızın kitapları da yurtdışında birçok yayın evleri arasında çeviri şansı bulsalardı.
Âmâ asıl gerçeğin şu anda Türkiye'de yaşanan siyasal tıkanmanın geldiği noktaya da yansıması diye düşünüyorum. Batı bizi bizden daha çok izliyor, âmâ biz bunun hala farkında değiliz, fakat nereye kadar bu da bilinmiyor. Sormak isterim, acaba bu güne kadar Almanya'da kaç projeye hükümet destek verdi? Bugün kaç yazarımız uluslararası edebiyat fuarlarında konferanslara katıldı? Açılım modeli altında edebiyata, kültür ve sanata tanınan öncelik nerede? İstanbul dünya kültürünü Türkiye'de buluşturmak adıyla yakaladığı şansı kullanamadı.
OKUMAYAN BİR TOPLUM YARATILDI…
Bugün Türk halkı 10 yılda bir kitap okuyor, Türkiye'de 45 çocuk kütüphanesi,14 yazma eser kütüphanesi ve 55 gezici kütüphane olmak üzere toplam 1152 kütüphane var. Buna karşılık 83 milyonluk bir Almanya'da 11 bin, İngiltere'de 4700,İspanya'da 5300,kütüphane bulunuyor. Buna karşılık Türkiye'de son zamanlarda çok sayıda kütüphane kapatıldı.76 milyona yaklaşan bir nüfusuyla Türkiye'de kütüphanelerinde 13 milyon kitap bulunuyor, buna karşılık Bulgaristan'da 46 milyon, Rusya'da 739 milyon, Almanya'da 104 milyon kitap mevcut. Almanya'da 7 bin 500 kişiye bir kütüphane düşerken, Türkiye'de 69 bin 500 kişiye bir halk kütüphanesi düşmektedir.
Almanya'da kütüphanelerde çalışan sayı 8 bin 337,Fransa'da 7 bin 88,İngiltere'de 6 bin 978,İspamya'da 3 bin 794, Türkiye'de kütüphanelerde çalışan sayı sadece 333.japonya'da toplumun yüzde 14'ü,Amerika'da yüzde 12'si,İngiltere ve Fransa'da yüzde 22'si düzenli kitap okurken, Türkiye'de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor. Bir Japon yılda ortalama 25,İsviçre'li 10,Fransız 7,kitap okurken. Bir Türk 10 yılda ancak bir kitap okuyor. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İNSANİ GELİŞİM raporuna göre, Türkiye Güney Afrika ülkelerinin bile gerisinde, dünyada 173 ülke arasında 76 ncı sırada yer alıyor.
MİSTİK TV DİZİLERİ VE KADIN PROGRAMLARI…
Bu gün Türk toplumun yüzde 7 si, sabahtan akşama kadar TV`lerde kadın programları ve mistik dizilerle vakit geçiriyor. Türk toplumuna hiç bir katkısı olmayan diziler, ‘Senden elektrik almadım, ya da benim kriterlerime uymadın'' diyerek gösteri yapanların yansıttıkları şovdan öteye gitmeyen evlenme programları. Bacım edebiyatı yapanların program adıyla gösterdikleri rezaletlerin başka bir yüzü. Varmısın yokmusun, yetenek Türkiye, ya da o ses Türkiye, yok böyle dans, halkın afyonu haline gelen programlar. Türk toplumunun ''Kuzuların sessizliğinde' ‘kalmasını isteyenlerin arzuladıkları senaryoların hayata geçirilmesi değil de nedir.
Türk toplumu okumadığı için kendini yönetecek YETENEKLİ POLİTİKACILARI SEÇEMİYOR. Her seçim dönemimde sandığa giderken kimi neden nasıl ve niye seçtiğini bilmiyor, neden niçin nereye oy kullanacağını bilmiyor. Okumadığı için kendi evrensel haklarını, ya da kendisini yönetenleri sorgulama hakkını bilmiyor. Yolsuzluklara, haksızlıklara sessiz kalıyor, görmemezlikten geliyor ve kimi zaman hak veriyor. Demokratik haklarını ve demokrasiyi bile tanımlayamıyor, şimdi Türkiye'de böyle bir toplumun tayin ettiği bir güç sisteme hâkim değil mi? ALMANYA'DA da değişen bir şey yok, durum aynı ve okumayan bir Türk toplumunu burada da görmek mümkün, her yazımda bunu yazıyorum. Almanya'da Türk toplum dernekleri (TGD) (TGH) ve özellikle (ADD) hala neyin açıklamasını yapmak için bekliyorlar merak ediyorum. Türkiye'de özellikle Milli Eğitim bakanlığının son zamanlarda aldığı inanılmaz kabul edilemez uygulamalara, (ADD) leri neden sessiz kaldılar bunu da anlamış değilim.
Çağdaşlık ilimdir, kültürdür, sanattır, eğitimdir… Kültür bakanının görevi ve sorumluluğu da bu kavramları yerli yerine oturtmak, sahiplenmek, bilinçli bir sorumluluk duygusuyla gelişmesine destek olmaktır. Ülkemizin talihsizliklerinden biri de ne yazık ki, gereken yerlerde doğru insanların olmamasıdır.
Bir Kültür bakanının kültür ve sanat bağlamında görev ve sorumluluğu nedir ya da ne olmalıdır? Bunu kime sormalıyız acaba? Gerek kültür bakanlığı ve gerekse Milli Eğitim bakanlığı ne yazık ki şu anda aynı tıkanmanın ortasında duruyor. Kültür sanat ve edebiyatı, çağdaş anlamda toplumla paylaşmak adına.
Evrensel çok sesli sanat müziği, opera ve bale, tiyatro, Türk edebiyatının hala dünya edebiyatıyla bir türlü buluşamaması, yıllardır yurtdışında yapılan önemli kültür fuarlarında. Türkiye'nin hala etkin olamaması. Türkiye'de tüm çağdaş değerlerin siyasal etkileşime mahkûm kalması. İşte Türkiye'de edebiyatın, eğitim ve sanatın, şiirin, nasıl bir çarkın içinde kaldığının resmidir.
DÜNYA EDEBİYATIYLA BULUŞAMAMAK…
Türk edebiyatının dışa açılması (TEDA) projesi. Kültür bakanlığının yapmaya çalıştığı projelerin başında geliyordu, ancak ne yazık ki şu ana kadar bu projenin sonu gelmedi, özellikle uluslararası sanat fuarlarında uygulanması düşünülen projenin hayata geçirilmesi etkisiz kaldı. Bunu sorduğunuzda bakanlıktan her zaman bir açıklama hazırdı. ''Bakanlığın şu anki bütçesi ne yazık ki bazı çalışmalar için yetersiz kalıyor'' diye açıklama geliyordu. Oysa anlamsız etkinlikler adına harcanan paranın,(TEDA) projesinin uluslararası anlamdaki yansımaları adına harcanması, ülke tanıtımında da çok farklı bir getirisi olacaktı, bunu bazıları nedense görmemezlikten geldiler.2004 Frankfurt Kitap Fuarı'na çok önem veren Türkiye, burada istediği sonuca ulaşamadı.
Özellikle (CO-PUBLİSHİNG) çok erken konuşulmaya başlandıysa da hayata geçirilemedi. Bu gün dünyanın çok sayıda edebiyat fuarlarına katılan ülkeler arasında, Türkiye ne yazık ki hala etkin bir projeyle kendini gösteremiyor. Almanya, Bulgaristan, ABD, İran, Pakistan, Bosna, Mısır, Yunanistan, Fransa, İtalya, Kosova, Rusya, Suriye, Çekoslovakya, Romanya, Belçika, İsveç, İngiltere gibi ülkeler en çok projelerine destek alan ülkeler arasında bulunuyor. İngiltere`de katıldığım bir toplantı sırasında konuştuğum, dünyanın en büyük yayınevleri arasında bulunan (ROCHKİNGHAM) yetkilileri.
‘Ne yazık ki yayınevimizde şu ana kadar Türk yazarlarının eserleri bulunmuyor'' dedi. Batı'da hala tartışılan bir ödül sahibi olan Orhan Pamuk, kitaplarının çevrilmesi konusunda destek buluyor, âmâ bugün kendi ülkesinde çok okunan yazarlar, Gülsüm Cengiz, Şefik Can, Aytül Akal, Sevim Ak, Aslı Erdoğan, Mustafa Kutlu, Behiç Ak, Elif Şafak, Perihan Mağden, İlber Ortaylı, gibi isimler ne yazık ki tanınmıyor.(TEDA)` nın bile hala Orhan Pamuk kitaplarına destek vermesini haksızlık olarak görüyorum. Keşke bu yazarlarımızın kitapları da yurtdışında birçok yayın evleri arasında çeviri şansı bulsalardı.
Âmâ asıl gerçeğin şu anda Türkiye'de yaşanan siyasal tıkanmanın geldiği noktaya da yansıması diye düşünüyorum. Batı bizi bizden daha çok izliyor, âmâ biz bunun hala farkında değiliz, fakat nereye kadar bu da bilinmiyor. Sormak isterim, acaba bu güne kadar Almanya'da kaç projeye hükümet destek verdi? Bugün kaç yazarımız uluslararası edebiyat fuarlarında konferanslara katıldı? Açılım modeli altında edebiyata, kültür ve sanata tanınan öncelik nerede? İstanbul dünya kültürünü Türkiye'de buluşturmak adıyla yakaladığı şansı kullanamadı.
OKUMAYAN BİR TOPLUM YARATILDI…
Bugün Türk halkı 10 yılda bir kitap okuyor, Türkiye'de 45 çocuk kütüphanesi,14 yazma eser kütüphanesi ve 55 gezici kütüphane olmak üzere toplam 1152 kütüphane var. Buna karşılık 83 milyonluk bir Almanya'da 11 bin, İngiltere'de 4700,İspanya'da 5300,kütüphane bulunuyor. Buna karşılık Türkiye'de son zamanlarda çok sayıda kütüphane kapatıldı.76 milyona yaklaşan bir nüfusuyla Türkiye'de kütüphanelerinde 13 milyon kitap bulunuyor, buna karşılık Bulgaristan'da 46 milyon, Rusya'da 739 milyon, Almanya'da 104 milyon kitap mevcut. Almanya'da 7 bin 500 kişiye bir kütüphane düşerken, Türkiye'de 69 bin 500 kişiye bir halk kütüphanesi düşmektedir.
Almanya'da kütüphanelerde çalışan sayı 8 bin 337,Fransa'da 7 bin 88,İngiltere'de 6 bin 978,İspamya'da 3 bin 794, Türkiye'de kütüphanelerde çalışan sayı sadece 333.japonya'da toplumun yüzde 14'ü,Amerika'da yüzde 12'si,İngiltere ve Fransa'da yüzde 22'si düzenli kitap okurken, Türkiye'de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor. Bir Japon yılda ortalama 25,İsviçre'li 10,Fransız 7,kitap okurken. Bir Türk 10 yılda ancak bir kitap okuyor. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İNSANİ GELİŞİM raporuna göre, Türkiye Güney Afrika ülkelerinin bile gerisinde, dünyada 173 ülke arasında 76 ncı sırada yer alıyor.
MİSTİK TV DİZİLERİ VE KADIN PROGRAMLARI…
Bu gün Türk toplumun yüzde 7 si, sabahtan akşama kadar TV`lerde kadın programları ve mistik dizilerle vakit geçiriyor. Türk toplumuna hiç bir katkısı olmayan diziler, ‘Senden elektrik almadım, ya da benim kriterlerime uymadın'' diyerek gösteri yapanların yansıttıkları şovdan öteye gitmeyen evlenme programları. Bacım edebiyatı yapanların program adıyla gösterdikleri rezaletlerin başka bir yüzü. Varmısın yokmusun, yetenek Türkiye, ya da o ses Türkiye, yok böyle dans, halkın afyonu haline gelen programlar. Türk toplumunun ''Kuzuların sessizliğinde' ‘kalmasını isteyenlerin arzuladıkları senaryoların hayata geçirilmesi değil de nedir.
Türk toplumu okumadığı için kendini yönetecek YETENEKLİ POLİTİKACILARI SEÇEMİYOR. Her seçim dönemimde sandığa giderken kimi neden nasıl ve niye seçtiğini bilmiyor, neden niçin nereye oy kullanacağını bilmiyor. Okumadığı için kendi evrensel haklarını, ya da kendisini yönetenleri sorgulama hakkını bilmiyor. Yolsuzluklara, haksızlıklara sessiz kalıyor, görmemezlikten geliyor ve kimi zaman hak veriyor. Demokratik haklarını ve demokrasiyi bile tanımlayamıyor, şimdi Türkiye'de böyle bir toplumun tayin ettiği bir güç sisteme hâkim değil mi? ALMANYA'DA da değişen bir şey yok, durum aynı ve okumayan bir Türk toplumunu burada da görmek mümkün, her yazımda bunu yazıyorum. Almanya'da Türk toplum dernekleri (TGD) (TGH) ve özellikle (ADD) hala neyin açıklamasını yapmak için bekliyorlar merak ediyorum. Türkiye'de özellikle Milli Eğitim bakanlığının son zamanlarda aldığı inanılmaz kabul edilemez uygulamalara, (ADD) leri neden sessiz kaldılar bunu da anlamış değilim.
Çağdaşlık ilimdir, kültürdür, sanattır, eğitimdir… Kültür bakanının görevi ve sorumluluğu da bu kavramları yerli yerine oturtmak, sahiplenmek, bilinçli bir sorumluluk duygusuyla gelişmesine destek olmaktır. Ülkemizin talihsizliklerinden biri de ne yazık ki, gereken yerlerde doğru insanların olmamasıdır.
Bir Kültür bakanının kültür ve sanat bağlamında görev ve sorumluluğu nedir ya da ne olmalıdır? Bunu kime sormalıyız acaba? Gerek kültür bakanlığı ve gerekse Milli Eğitim bakanlığı ne yazık ki şu anda aynı tıkanmanın ortasında duruyor. Kültür sanat ve edebiyatı, çağdaş anlamda toplumla paylaşmak adına.
Evrensel çok sesli sanat müziği, opera ve bale, tiyatro, Türk edebiyatının hala dünya edebiyatıyla bir türlü buluşamaması, yıllardır yurtdışında yapılan önemli kültür fuarlarında. Türkiye'nin hala etkin olamaması. Türkiye'de tüm çağdaş değerlerin siyasal etkileşime mahkûm kalması. İşte Türkiye'de edebiyatın, eğitim ve sanatın, şiirin, nasıl bir çarkın içinde kaldığının resmidir.
DÜNYA EDEBİYATIYLA BULUŞAMAMAK…
Türk edebiyatının dışa açılması (TEDA) projesi. Kültür bakanlığının yapmaya çalıştığı projelerin başında geliyordu, ancak ne yazık ki şu ana kadar bu projenin sonu gelmedi, özellikle uluslararası sanat fuarlarında uygulanması düşünülen projenin hayata geçirilmesi etkisiz kaldı. Bunu sorduğunuzda bakanlıktan her zaman bir açıklama hazırdı. ''Bakanlığın şu anki bütçesi ne yazık ki bazı çalışmalar için yetersiz kalıyor'' diye açıklama geliyordu. Oysa anlamsız etkinlikler adına harcanan paranın,(TEDA) projesinin uluslararası anlamdaki yansımaları adına harcanması, ülke tanıtımında da çok farklı bir getirisi olacaktı, bunu bazıları nedense görmemezlikten geldiler.2004 Frankfurt Kitap Fuarı'na çok önem veren Türkiye, burada istediği sonuca ulaşamadı.
Özellikle (CO-PUBLİSHİNG) çok erken konuşulmaya başlandıysa da hayata geçirilemedi. Bu gün dünyanın çok sayıda edebiyat fuarlarına katılan ülkeler arasında, Türkiye ne yazık ki hala etkin bir projeyle kendini gösteremiyor. Almanya, Bulgaristan, ABD, İran, Pakistan, Bosna, Mısır, Yunanistan, Fransa, İtalya, Kosova, Rusya, Suriye, Çekoslovakya, Romanya, Belçika, İsveç, İngiltere gibi ülkeler en çok projelerine destek alan ülkeler arasında bulunuyor. İngiltere`de katıldığım bir toplantı sırasında konuştuğum, dünyanın en büyük yayınevleri arasında bulunan (ROCHKİNGHAM) yetkilileri.
‘Ne yazık ki yayınevimizde şu ana kadar Türk yazarlarının eserleri bulunmuyor'' dedi. Batı'da hala tartışılan bir ödül sahibi olan Orhan Pamuk, kitaplarının çevrilmesi konusunda destek buluyor, âmâ bugün kendi ülkesinde çok okunan yazarlar, Gülsüm Cengiz, Şefik Can, Aytül Akal, Sevim Ak, Aslı Erdoğan, Mustafa Kutlu, Behiç Ak, Elif Şafak, Perihan Mağden, İlber Ortaylı, gibi isimler ne yazık ki tanınmıyor.(TEDA)` nın bile hala Orhan Pamuk kitaplarına destek vermesini haksızlık olarak görüyorum. Keşke bu yazarlarımızın kitapları da yurtdışında birçok yayın evleri arasında çeviri şansı bulsalardı.
Âmâ asıl gerçeğin şu anda Türkiye'de yaşanan siyasal tıkanmanın geldiği noktaya da yansıması diye düşünüyorum. Batı bizi bizden daha çok izliyor, âmâ biz bunun hala farkında değiliz, fakat nereye kadar bu da bilinmiyor. Sormak isterim, acaba bu güne kadar Almanya'da kaç projeye hükümet destek verdi? Bugün kaç yazarımız uluslararası edebiyat fuarlarında konferanslara katıldı? Açılım modeli altında edebiyata, kültür ve sanata tanınan öncelik nerede? İstanbul dünya kültürünü Türkiye'de buluşturmak adıyla yakaladığı şansı kullanamadı.
OKUMAYAN BİR TOPLUM YARATILDI…
Bugün Türk halkı 10 yılda bir kitap okuyor, Türkiye'de 45 çocuk kütüphanesi,14 yazma eser kütüphanesi ve 55 gezici kütüphane olmak üzere toplam 1152 kütüphane var. Buna karşılık 83 milyonluk bir Almanya'da 11 bin, İngiltere'de 4700,İspanya'da 5300,kütüphane bulunuyor. Buna karşılık Türkiye'de son zamanlarda çok sayıda kütüphane kapatıldı.76 milyona yaklaşan bir nüfusuyla Türkiye'de kütüphanelerinde 13 milyon kitap bulunuyor, buna karşılık Bulgaristan'da 46 milyon, Rusya'da 739 milyon, Almanya'da 104 milyon kitap mevcut. Almanya'da 7 bin 500 kişiye bir kütüphane düşerken, Türkiye'de 69 bin 500 kişiye bir halk kütüphanesi düşmektedir.
Almanya'da kütüphanelerde çalışan sayı 8 bin 337,Fransa'da 7 bin 88,İngiltere'de 6 bin 978,İspamya'da 3 bin 794, Türkiye'de kütüphanelerde çalışan sayı sadece 333.japonya'da toplumun yüzde 14'ü,Amerika'da yüzde 12'si,İngiltere ve Fransa'da yüzde 22'si düzenli kitap okurken, Türkiye'de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor. Bir Japon yılda ortalama 25,İsviçre'li 10,Fransız 7,kitap okurken. Bir Türk 10 yılda ancak bir kitap okuyor. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İNSANİ GELİŞİM raporuna göre, Türkiye Güney Afrika ülkelerinin bile gerisinde, dünyada 173 ülke arasında 76 ncı sırada yer alıyor.
MİSTİK TV DİZİLERİ VE KADIN PROGRAMLARI…
Bu gün Türk toplumun yüzde 7 si, sabahtan akşama kadar TV`lerde kadın programları ve mistik dizilerle vakit geçiriyor. Türk toplumuna hiç bir katkısı olmayan diziler, ‘Senden elektrik almadım, ya da benim kriterlerime uymadın'' diyerek gösteri yapanların yansıttıkları şovdan öteye gitmeyen evlenme programları. Bacım edebiyatı yapanların program adıyla gösterdikleri rezaletlerin başka bir yüzü. Varmısın yokmusun, yetenek Türkiye, ya da o ses Türkiye, yok böyle dans, halkın afyonu haline gelen programlar. Türk toplumunun ''Kuzuların sessizliğinde' ‘kalmasını isteyenlerin arzuladıkları senaryoların hayata geçirilmesi değil de nedir.
Türk toplumu okumadığı için kendini yönetecek YETENEKLİ POLİTİKACILARI SEÇEMİYOR. Her seçim dönemimde sandığa giderken kimi neden nasıl ve niye seçtiğini bilmiyor, neden niçin nereye oy kullanacağını bilmiyor. Okumadığı için kendi evrensel haklarını, ya da kendisini yönetenleri sorgulama hakkını bilmiyor. Yolsuzluklara, haksızlıklara sessiz kalıyor, görmemezlikten geliyor ve kimi zaman hak veriyor. Demokratik haklarını ve demokrasiyi bile tanımlayamıyor, şimdi Türkiye'de böyle bir toplumun tayin ettiği bir güç sisteme hâkim değil mi? ALMANYA'DA da değişen bir şey yok, durum aynı ve okumayan bir Türk toplumunu burada da görmek mümkün, her yazımda bunu yazıyorum. Almanya'da Türk toplum dernekleri (TGD) (TGH) ve özellikle (ADD) hala neyin açıklamasını yapmak için bekliyorlar merak ediyorum. Türkiye'de özellikle Milli Eğitim bakanlığının son zamanlarda aldığı inanılmaz kabul edilemez uygulamalara, (ADD) leri neden sessiz kaldılar bunu da anlamış değilim.