Okulun son yılının ilk gününe başlamıştık. İlk günün heyecanını yaşıyorduk. Bu heyecanla çalışma programımızı yapıyor, derslerle ilgili gerekli malzemelerimizi hazırlıyorduk.
Sene sonunda üniversite sınavlarına girecektik. Savaşa hazırlık gibi, üniversiteye hazırlanıyor ve ders programını aynen uygulamaya çalışıyorduk. Program gereği bir konuyu enine, boyuna irdeliyor ve tüm soruları çözüyorduk.
Okulun açıldığı gün, düzenlenen törene katıldık ve istiklal marşını okuduk. Törene katıldık ama diğer etkinliklerde bulunmayıp derslerimiz için sınıfa çıktık. Her dersin kendine has programını yapmak için çalıştık. Birbirimize tamamlayıcı sorular çözdük ve sorular üzerinde tartıştık. İlk günü çalışmayla geçen öğrenciler olarak diğer günler de aynı çalışmayı sürdürdük.
Zaman lehimize mi yoksa aleyhimize mi geçiyor, bilemiyorduk. Arada hasta olan arkadaşlarımıza üzülüyor fakat yardım için elimizden geleni yapıyorduk.
Takvime göre yaşantımızda yalnız ders çalışmayı planlamış, davranış şeklimizi alışkanlık haline getirmiştik. İyi çalışmayan arkadaşlara da ders notlarımızla destek oluyorduk.
Her anımız ilk gün gibi bıkmadan, yılmadan kitap ve defterlerle barışık olarak geçiyordu. İstesek de okulun düzenlediği, hiçbir etkinliğe katılmazdık. Bazı arkadaşların akşamları dışarı çıktıkları oluyordu. Bazen de okulun spor salonunda yüksek okullar arası, voleybol ve basket maçlarını arada izliyorduk. Yalnız profesyonel sporcuları alkışlıyor, böylece deşarj oluyorduk.
Günlerimiz sınıf içerisinde geçiyordu. Zaman zaman köy yaşantısıyla ilgili hayat hikayelerimizi birbirimize anlatıyorduk. Genelde yörenin örf ve adetleri konu oluyordu. Yöreler arasında benzerliklerin olduğunu görüyorduk. Her yöreden arkadaşlar bölgeyle ilgili geleneksel yapıyı açıklıyordu.
Sınıfta oturma ve çalışma düzenimiz değişmediği için, arkadaşların oturduğu sıralar bugün dahi gözümün önündedir. Belleğimde canlı birer anı olarak yer etmiş durumdadır. Arkadaşların çehreleri belleğimde aynen taş plaklar gibi yer etmiştir. Arkadaşların davranışları sevecen, olgun ki yıl boyunca hiç kimse birbirine üzüleceği laf bile söylememiştir.
Her yöreden gelen öğrencilerin kardeşliği, sınıf atmosferimizi nasıl oluşturduğunu anlatabilmek için yazıyorum.
Başımızı kaldırmadan çalıştık. Kitap sayfaları yırtıldı, defterlerde boş satırlar kalmadı. Sene sonu geldi ve üniversiteli olmanın vereceği büyük heyecanla yaşanan stresli saatler de başarıyla geçti.
Bu noktadan sonra, kardeşliğimiz rafa kalkmış gibi davranışlarımız değişti. Çeşitli ideolojilere yem edildik. Küresel liberal emperyalistler her türlü değerleri kullanıp birlik ve beraberliğimizin köküne kibrit suyu döktüler. Kibrit suyunu hisseden kendine bir pay çıkarttı ve kendini bir şey sanıp efelendi. Şu veya bu ideolojinin insanı olup çıktık, böylece kardeşliğimiz alt üst oldu.
Burada suçlu aramıyorum. İdeolojileri de tartışmıyorum. Kendimle barışık olduğum için üzüldüğüm konuyu yazmaya çalışıyorum. “Sen neymişsin be abi” sıra arkadaşımızı tanımadık. Birbirine düşman gruplar doğurdular. Bugün açık seçik ortada, günümüzde ayrımcılıktan hala ders almayanlarımıza inanın daha çok üzülüyorum.
Çeşitli fikirlerle ilgili görüş ve düşünceler farklı olabilir. Farklı olması durumunda toplumsal barış, ülkenin kalkınması ve huzuru sağlıklı bir ivme kazanır.
Herkesin düşüncesi kendisine ait. Fakat bir yabancı ülkeye veya topluma kastederken, neden birlik olmuyoruz. Bırak olmamayı yabancıya yardım ediyoruz.
“Yeni dünya düzeni kurulurken,” programını yapan TV ye niçin bir şey söylenmiyor. Ülke, din, milli ve yerli diyenler niçin susuyorlar. Yeni dünya düzeni yani küreselleşmeden ulus devlet olarak biz de boyumuzun ölçüsünü alacağız. Niçin herkes dut yemiş bülbül gibi susuyor!
Buradan ideolojiler sol ve sağ gibi soyut kavramlar geçersizdir. Bunun yanında küreselleşme adına ülkemizi soyan, çok uluslu emperyalist şirketler vardır. Bu şirketler doğamıza toprağımıza müdahale ederken, onlara sol veya sağ diyen var mıdır?
Son sınıfın ilk günü, birbirimize yardım eder, çalışır ve beraber dertlenirken bir yerlere gelme başarısını niçin daha sonraki yıllarda gösteremedik.
İdeolojik zihniyetlere çalışanlar, bizi öyle dağıttı ki ne kardeşlik ve ne de arkadaşlık kaldı.
Yalnız açık söyleyeyim, arkadaşlarım hangi duygu ve düşüncede olursa olsun, onları “Son sınıfın ilk günü,” gibi kabul ediyor ve sevinçlerine katılıyor, başarılarıyla övünüyorum.
Herkese gönül dolusu sevgi ve selamlar.
Hasan TANRIVERDİ