Geçenlerde bir arkadaşımız Twitter’a ‘Ankara, bir babaya benziyor. Oysa İstanbul, ne söylenirse söylensin sonunda şefkatle saran bir anne gibi…’ diye yazmış.
Çoğu kimse için İstanbul sadece yarım adadan ibaret. Haksız da değiller. Aslında gerçek İstanbul, Fatih’tir.
İşyerim de, başkanlığını yürüttüğüm Derneğimiz de Fatih’te. Dolayısıyla bende orada yaşıyorum.
Fakat buna yaşamak denilirse.
Bu mevsimde bile arı büyüklüğünde sivrisineklerin istilası altında yaşıyoruz.
Çevre temizliğinden sorumluların temizlikten anladığı, galiba kendi odalarının lüks ve şatafatlı olması.
Çöpler sokaklara taşmış…
Esnaf lavabosunu sokağa akıtıyor…
Tamirci yağ atığını caddeye boşaltıyor…
Parklar kirlilikten geçilmiyor. Fakat bütün bunların kimsenin umurunda olduğunu sanmıyorum.
Bu yetmezmiş gibi bir gün elektrik kesiliyor…
Ertesi gün su…
Bir günde üç beş kez suyunuz kesiliyor. Sular geliyor ama biraz hava gazı, biraz çamur ve o çamuru gizlemek için kanserojen klorla rakıya döndürülen su.
Klorun kanserojen etkisini anlatacak değilim.
Bulanık sular klorlandığı zaman, çok daha zararlı ürünlerin ortaya çıkacağını kimse önemsemiyor olmalı.
İnsanlar başını neden kaşır, neden saçı kepeklenir? En önemli nedenlerinden biri, maalesef suların klorlanması ve klorlu su ile yıkanmak. Bunlar İSKİ ve diğer su idarelerinin derdi mi, doğrusu emin değilim!
Oysa klorür, suda tat ve aşındırma problemine neden olur, tuzluluk hissi verir. Sürekli içimi halinde, böbrek ve yüksek tansiyon problemleri ortaya çıkabilir. Klor ise, tat ve koku problemine yol açar. Önemli ölçüde ve çok sayıda sağlık problemi oluşturur.
Boğaziçi Elektrik’in ‘elektrik ne zaman gelir?’ sorusuna verdiği otomatik yanıt, ‘sorun giderilince verilecek.’
Çok zekice değil mi? İşletmeleri özelleştirmek, bürokratik anlayışı değiştirmiyor. Tekelleri kimin işlettiğinin hiç önemi yok. İster kamu, isterse özel sektör, kafa aynı kaldığı müddetçe değişmiyor
Temizliğimizi de özel sektöre devretmişler. Eski ile yeni arasında bir fark var mı? Yok!
* * *
Belediyemiz görevi olmadığı halde, elektronik tahtaları ‘akıllı tahta’ diyerek reklâm ediyor.
Ülke genelindeki köy okulları dâhil 570 bin sınıfa, ‘akıllı tahta uygulaması’ yapılacakmış. Proje, “Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi” (Fatih Projesi) adıyla yürütülüyor ve öncülüğünü de Fatih Belediyesi yapıyor.
570 bin akıllı tahta. Bir tahtanın birim maliyeti, yaklaşık bin dolar. Toplam 570 milyon dolar. Hadi pazarlık yaptık ve iyi fiyata aldık 400 milyon dolar… Kısaca, yarım milyar dolar.
Bir an ‘akıllı tahta’ palavrasının işe yaradığını düşünelim. Bu ürünler ithal. Dev bir kaynak boşa atılıyor.
Neden mi?
Nedenini Newsweek Dergisi’nin geçen haftaki sayısında detayları ile anlatılıyor.
Newsweek Türkiye, bir etkinlik için Türkiye’ye gelen Dr Matt Diemer, Dr Bruce Homer, Harold Moss ve Dr Veronica Boix ile Fatih Belediyesi’nin öncülüğünde yürütülen ‘dijital/akıllı tahta projesini konuşmuş. İşte oradan birkaç kesit:
Moss: Ne yazık ki eğitimdeki problemlerin büyük bir kısmı da, bizzat endüstriyel eğitim modelinden kaynaklanıyor. Çünkü mevcut anlayışla, su kıtlığı, gıda güvenliği, açlık, salgın hastalıklar gibi yaşamsal sorunları çözemediğiniz ortada…
Diemer: Bazıları teknolojiyi eğitimdeki sihirli bir değnek, bazıları da problemleri çözmek için sihirli bir araç gibi değerlendiriyor. Bence problemleri bu araçlarla çözmek mümkün değil…
Moss: Bence bu tür bir altyapıya sahip olmak müthiş bir şey. Fakat böyle bir altyapının değeri, [insana] gerekli yatırımı yapılmazsa, neredeyse sıfır olacaktır. New York’ta da dijital tahtalar için milyonlarca dolar harcandı. Ancak şu anda büyük bir kısmı atıl vaziyette. Bu ürünler fazla karmaşıklar, pek çok öğretmen de yeterli bilgiye sahip değil…
Diemer: 90’ların başında Amerika’da her sınıfta bir bilgisayar kampanyası vardı. Milyonlarca dolar harcandı. Her sınıfa dijital tahtalar yerleştirildi. Sonuçta o bilgisayarlar, sınıfın arkasında tozlanmaya bırakıldı…
Homer: İyi bir öğretmene ne türden araç verirseniz verin, verimli bir şekilde öğretme yolunu mutlaka bulur…
Moss: İnsanları sürekli daha az el işi yapmaya yönelik programlıyorsunuz. Farklı bir eğitim sunulmalı…
* * *
Şunu demiyorum. Bu ürünleri biz üretelim ve okullara gönderelim. Hayır, bir şey yanlışsa bizim üretmemizle, Amerikalının üretmesi arasında bir fark olmaz.
Hatırlıyorum, 20 yıl kadar önce Avni Akyol Milli Eğitim Bakanı idi ve bilgisayarların üç beş bin dolara satıldığı bu dönemde, her okula bilgisayar projesi başlatmıştı. Bu kampanya tıpkı bugünkü gibi, birçok yanlış içeren ve ülkeyi çöplüğe çeviren bir mantıkla yapılıyordu. Kendisine mektup yazdım. Ama nafile, öneri ve eleştiriler kimin umurunda.
Bugünde bu sözde akıllı tahta işi, onlarca ülkede denenmiş ve hiçbir sonuç alınamamış. Şimdi, birleri bizim de gözümüzü boyuyor anlaşılan.
Sokağımızı temizlemekle görevli olanların bunu yapmak yerine, okulları elektronik tahtalarla donatma işine girmesi, size de garip gelmiyor mu?
* * *
İster çeşmemizden aksın, ister damacana ile satılsın, sularımızın rengi, kokusu, tadı bozuk. Çünkü içinde sanayi atıkları, tarım kimyasal kalıntıları gibi çok sayıda zehir var. Mesela gübreler, pestisitler ve sanayi atıklar ile suyumuza sülfatlar, nitratlar, nitritler, kalsiyumun, magnezyum, sodyum, potasyum, alüminyum, amonyum, deterjanlar, fenoller, demir, mangan, bakır, çinko, fosfor, flor, baryum, arsenik, kadmiyum, krom, cıva, gümüş, kurşun, antimon, selenyum gibi çok sayıda öldürücü madde var.
Bunlarla ilgilenmesi gerekenler, bu sorunu kapatmak için, suyumuza klor enjekte ederek sadece görevlerini ihmal etmiş olurlar.
İstanbul sularının sağlıklılığından sorumlu olan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün ciddiyetini
ölçmek için, arkadaşlarımız numuneler gönderdiler. Belki ilgi duyar analiz yaparlar diye. Sonuç fiyasko.
Ayrıca bizzat ziyaret ettiğimiz ‘Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’ ise, analizlerle ilgili doğru dürüst cevap vermekten bile aciz…
Ne dersiniz? Suyumuz zehirli, elektriğimiz kesik, sokağımız kirli ama okullarımız dijital tahtalı mı olsun?
(Değerli okurlara not 1 : Önceki hınzır yazısına devam edeceğiz. Bazı deli,l ve yepyeni bilgiler müteakip yazılarımızda olacak)
(Değerli okurlara not 2 : Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi tüm suların kapsamlı bir şekilde araştırılması ve analiz edilmesi için önemli bir proje yürütüyor. Bu çalışma çok ciddi bir maliyet ve insan kaynağı gerektiriyor. Madde ve bilgi katkısı sunmak isteyenler iletisim@gidahareketi.org ‘a bilgi gönderebilir)