İhtiyardı. Hastaydı. Ancak son yürüyüşüne ayırdı bütün enerjisini…
“Benden sonra asın!”
Oğlundan söz ediyor bir baba.
“Önce beni asın, oğlumu sonra…”
Babanın adı: Seyyid Rıza.
Oğlun adı: Resik Rıza
Devrim kanunlarına hemen ve harfiyen itaat etmedikleri için havadan bombalanarak imha edilen, sığındıkları mağaralarda fareler gibi zehirlenerek yok edilen kadın-erkek, çocuk-yaşlı 50 bin Dersimli arasından adını en iyi bildiğimizdir Seyyid Rıza. Dersim İsyanının elebaşıdır devletin gözünde.
Meseleyi “kökünden çözmek üzere” başlatılan Dersim Harekâtı’nda Seyyid Rıza’nın evi de havadan bombalanır. Diğer kadınlar gibi direnen eşi Besi’yi ‘dağ dilberi’ veya ‘dişi kaplan’ diye magazinleştirir devrin Türk basını. (“Cumhuriyet”, 26 Eylül 1937).
“Elli kiloluk bombanın ne şeysi olur ki!” diyen meşhur ilk Türk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen’in bombaladığı evden “garip eşyalar” çıktığına dair haberler de yapılır. Bu da ayrı bir itibar bombalamasıdır. Güya evde haçlar, Hz. İsa’nın parmağı ve Ermenice dinî kitaplar bulunmuştur.
Seyyid Rıza’nın evinde Gökçen’in bombasından nasiplenen “şeyler”den bazıları şunlardır aslında: Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif, En’am-ı Şerif, Muhammediye, Siyer-i Nebi, Yıldızname, Bektaşiliğe ait bir şiir kitabı…
Seyyid Rıza hükümet yetkilileri tarafından anlaşmak üzere Erzincan’a çağrılır. Ancak 11 Eylül 1937′de Fırat Köprüsü üzerinde aynı hükümet yetkililerince tutuklanır. Hizaya getirmek için Şeyh’e zorla fötr şapka ve ceket giydirilir ve böylece fotoğraflanır.
Seyyid Rıza, oğlu ve kardeşi, sadece 14 gün süren yargılamadan sonra idama mahkum edilir.
İnfaz günü gelir. Seyyid Rıza ve oğlunun asılacağı kesindir ama önce kim? Baba mı oğul mu?
Bütün vicdanlar bilir ki, babalar oğullarının ölümlerini görmektense ölmeyi tercih ederler. Son bir insaf ricası gelir saçı sakalı ağarmış Seyyid Rıza’dan. Razı olduğumuz o ölüm sırasını ister yetkililerden. Öldürüleceğine değil, oğlunun gözleri önünde öldürülmesine yanar baba yüreği.
O gün, Seyyid Rıza’yı meydana çıkardılar. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Seyyid Rıza meydan insanla doluymuşçasına, Zazaca sessizliğe ve boşluğa haykırdı:
“Evladı Kerbelayme, Bé gunayime, Ayvo Zulumo, Cinayeto.”
(Evlad-ı Kerbelayız, günahsısız, ayıptır, zulümdür, cinayettir)
İhtiyardı. Hastaydı. Ancak son yürüyüşüne ayırdı bütün enerjisini. Başı dik, kararlı adımlarla, idam sehpasına doğru rap -rap yürüdü. Boynuna ip geçirmek için bekleyen celladı kenara itti. İpi boynuna kendisi geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu. İnfazı yaptı.
Şeyh Seyyid Rıza’nın oğlu göremedi babasının bu asil yürüyüşünü. Bir babanın son insaf çağrısına kulak vermemişti yetkililer. Sırf eziyet olsun diye oğlunun idamını babasına seyrettirmişlerdi. Resik Rıza, babasının gözleri önünde darağacında çırpınırken 16 yaşındaydı.
Ne garip ki, bir babanın son andaki son insaf çığlığına kulak asmayan muktedirlerin boynuna takılan zamanın ipi çoktan çekildi.
Hepsi toprak altında şimdi.
Üstad, Çağlayangilin anıları eğer doğru ise, Seyit Rıza oğlunun asılacağından habersizdir. Bu yüzden cebindeki parasının (yanılmıyorsam) saatinin de oğluna verilmesini istemiştir. Seyit Rızanın beni oğlumdan önce asın, cümlelerinin yanlış olması gerekir. Dersime hareketin merkezi Elazığdır. O dönemde Tunceli vilayet merkezi de Elazığdadır. Tuncelideki askeri hareketin görüşüleceği yer bu yüzden Erzincan değil de Elazığ olmalııdr. Seyit Rıza zaten Erzincandan Elazığa gönderilmiştir. Soru şu olmalı: Seyit Rıza niye Elazığa değil de Erzincana gitmiştir. Dönemin Tan gazetesinin haberine bakılırsa, kaçmaya çalışırken yakalanmıştır. Kaçmaya çalıştığının ispatı zordur. Ama Erzincana gidişini de öyle hükümet yetkilileri ile görüşmeye çağrıldı onun için gitti diye izah etmekte çok makul görünmüyor. Seyit Rıza’nın Ankaraya, TBMM başkanlığına çektiği telgraflar, İngiliz Dışişleri Bakanına yazdığı mektupta ise üç aydır Türk ordusunu dersime sokmamak için savaştıklarını belirtmektedir. Mahkeme safahatı esnasında Seyit Rızanın oğlu diye fotoğrafı olan birisi var. Yazınıza konu olan oğlu o ise o fotoğrafta hiçte 16 yaşındaki birisine benzemiyor. Yaşı çok daha büyük olmalı. Başbakan dersimde 13.806 kişinin katledildiğini açıkladı. Sizin yer verdiğiniz bu 50 bin rakamının kaynağı nedir? Neye istinaden bu rakamı yazıyorsunuz? Nuri Dersimi toplam 12-13 aşiretin isyana katıldığını iddia eder. Buna karşılık 30 dan fazla aşiretin adı da bilinmektedir. 1935 Aralığında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da dersimin nüfusu 65-70 arası diye TBMM’de açıklar. Hükümet yanlısı aşiretlerin de çoğunluğu dikkate alındığında sizin verdiğiniz bu 50 bin rakamı, çok abartılı değil midir?
Dersim olayları bir isyanın sonucudur. Bu isyandan söz edilmezse anlatılanlar eksik ve hatalı olmaz mı? Selamlar.